İlk insandan önce adın kader çizgisine kazınmıştı. İnsanlığın hak batıl mücadelesinde şeytana ve nefse yenik düşmeden doğru yolu bulabilmesi için gönderilen yol göstericilerden biriydin. Adın gibi övülmüş, üstün meziyetlerle donatılmış, gönlü temiz duygularla doldurulmuş, terbiye-i ilahiden geçirilip özel kılınarak gönderilmiş peygamber…Nurun kalpleri saran ve sevgisi tüm hücrelerimizde inkişaf eden sen nebiyi muhtereme dönen yollar asla ateşe bulaşmaz, ona adanan bedenler ala Allahın inayetinden uzak kalmaz.
Karanlık tüm göğü sarıp insan mefhumu sefilliğin zirvesine tırmanmış, nefis denen şeytani desiseler yolumuzu kuşatmış, akıllarımız duygularımıza esir olmuş ve iyilik melekleri yakınımıza uğramaz olmuş durumdayken sen geldin ey resul. Kalbimize ve kulaklarımıza fısıldadın sana inen ayetleri. Senin o mübarek dudaklarından dökülen her kelam hafızalarımıza öyle bir resmolundu ki asırlar ötesinden biz kardeşlerin bu nidayı duydu ve “Lebbeyk Ya Resulallah! “ Dedi.
Kılavuz oldun ve bizi uçurumların kenarından alarak kurtuluşun kıyısına taşıdın. Bizi kanatlarının altına alarak muhafaza ettin çağın Ebu Cehillerinin iğrençliklerinden. Yüreklerimize sinen ve daha da sinecek olan kasaveti, buhranı ve her türlü cehaleti “İkra!’” ayeti celilesi ile bir anda yok ettin Rabbinin izniyle.
Sen doğdun, güneş doğdu tüm cahiliye kalıntılarının üzerine. Kainat hayâ ile eğildi önünde. Senin gibi biz zatı kemali bağrında taşımak ile müşerref oldular. Semavattan arza tüm mahlûkat senin dudaklarının arasından dökülen tebessümler ile sıcak bir huzur iklimiyle tanıştı. Yaşanmaz duruma gelen hayatın akışı değişti birden bire. Anneler seni dünyaya getiren annenin onuruyla bir kat daha mesrur oldu. İlk çığlığınla tıitreyen zalim sultaların yarına dair beklentileri okyanuslara gömüldü.
Sen yüzümüzde yarına dair umut, kalbimizde bu dine sevdalanma vesilesi oldun. Özene özene halk edilen sen, halkınla ilk kurduğun diyalog ile birlikte gönüllerin ram olduğu, bakışların üzerinde toplandığı methü sena ile anılan örnek insan oldun. Ashabın seni her anışlarında anne ve babalarını sana feda etmesinin bildiler. Seninle olmak bambaşka dünyalara gitmekle eş oldu. Senin birkaç kelam sohbetinde bulunabilmek için günlerce yürümeyi göze alan âşıkların vardı. Seni rüya âleminde görebilmek hiç olmazsa… Adının anılması bile kalplerde heyecana neden oldu. Seni kim sevse senin rabbini sevmiş gibi olacaktı. Sana kim gönlünü kaptırsa doğru olanı yapmış, kim de bunu beceremediyse çok şey yitirmiş olacaktı.
Çığlık çığlığa semalara yükselen kız çocuklarının feryadı, senin gözyaşlarında yankısını buldu. Titreyen kalbinde ve şefkatinde kurtuluşa dönüştü. Kölelerin bedenlerinde şaklayan kırbaçların izleriyle kara bir leke ile lekeli insanlık tarihi, özgürlüğü çağıran nidan ile apaydın bir medeniyetin doğuşuna sahne oldu.
Bilallerin ve Üsame Bin Zeydlerin ve daha nice köle pazarlarında bir meta gibi alınıp satılan kölelerin dünyasına girebilmek, iç âlemlerinde inkılaplar yapıp gönüllerini kopmaz bir bağ ile bağlamak sana nasip oldu. Dünyalar harcansa yapılamayacak şeyin püf noktasını sana vahyeden rabbinden aldığın güç ile inananları kardeşler kılıp kulluğa yükselterek insanlıkta doruk noktasına çıkabilmeyi öğrettin.
Ey Rasul! Senden olmak, senin ümmetinden bir fert olmak kadar yeryüzünde onur verici hiç bir vesile olamaz. Senin safında olmanın bizlere vermiş olduğu mutluluğu kelimeler ifade etmekten aciz kalır. Seni sevebilme bahtiyarlığını bizlere yaşatan yüceler yücesi Rabbimizin bu ikramı, şüphesiz yeryüzündeki ikramların en güzelidir.
Mekkenin azgın müşriklerinin sana uyguladıkları işkenceler bize ulaştığında bu büyük dava için yaptıklarının yanında bizim yaptıklarımızın cılızlığı, bizi umutsuzluğa her düşürdüğünde; “Allahın Rahmetimden ümit kesmeyiniz.”Sözün, tutunma ve yola devam etme azmi kazandırdı. Allahı inkâr edip ona put ve putçukları şirk koşan akıl yoksunu kişilerin seni ortadan kaldırma planları, seni korumayı üzerine alan Allah ile apaçık şavaşmaktı. Allah ile savaşmayı göze almak ise hakikaten beyin denen olgunun da aslında olmaması demekti.
Bedir Muharabesi öncesi Sa’d bin Muâz’ın şu sözlerinde ifade ettiklerini bizler de tekrar ederek sana sesleniyoruz;
“Yâ Resûlallah! Biz sana iman ettik ve seni tasdik ettik. Getirdiklerinin hak olduğuna şehadet ettik. Dinlemek ve itaat etmek için de sana kesin söz verdik. Yâ Resûlallah! Nasıl istersen öyle yapınız. Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, bize denizi gösterip de dalsan, hiçbirimiz geri kalmaksızın seninle birlikte dalarız!”
Ey Allahın Resulü! Senin emrettiğin ve bizden beklediğin gibi bir Müslüman olmak aşkıyla yanan bizlerin inancı şudur ki, sen heva ve hevesinden konuşmazsın. Senin söylediklerin vahiyden başkası değildir. Rabbin seni eğitir de sen Rabbine muhalefet edecek sözler mi sarf edersin? Rabbinin sana olan sevgisi, senin ona olan sevgi ve bağlılığın bize örnek olmuştur. Asrın girdaplarına yakalanmadan nihayete ulaştırmaya çalıştığımız ömür sermayesinde dilimize yerleştirdiğimiz salâvatlarla sana daha yakın olmak sevdasındayız. Sen buyurursun ki,“Hiçbiriniz beni anasından babasından, çoluk çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe tam iman etmiş olmaz.”
İnsanlık senin çizdiğin yolda yürürse mutlu olur. Senin getirdiğin kitabı mukaddese tabi olursa yolunu bulur. Dehşet içinde, yarını kestiremeyen ve sürekli aşağılanan, onuru ile oynanan, insan mı şeytan mı tartışması yapılan kadınların kimliklerine kavuşup kendi dünyalarını kurabilmeleri, cennetin ayakları altına serilerek yüceltilmeleri, anne olmak şerefi ile şereflendirilmeleri ancak İslam nizamının insanlığa kazandırılması ile gerçekleşti. Sen hissedişlerimizin tercümanı oldun. Bizi bizden daha çok tanıyan ve bize en çok yakışan nedir bunu bilirdin ve izni ilahi ile bizden beklerdin. Savaşın ve barışın her karesinde ordunla birlikte ilerlerken, mescitlerin en muhlis müdavimi, gecelerin en koyu anlarında kulluğu zirveye taşıyan abidiydin. Şükredenlerden olabilmek arzusu ve olamamak kaygısı seni öyle bir sarmıştı ki, hata yapmamak için elinden geleni yapardın. Bu seni asla adaletsizliğe de sevk etmezdi. Sen Resuldün. İnsanlığın şerefiydin. Medarı iftiharıydın.
Ey Resul! Seni sevmek imanımızın gereğidir. Yolun yolumuzdur. Sünnetine sarılarak geçireceğimiz ömür bizi cennette sana komşu kılacak, dünyada da izzetle yaşamamızı sağlayacaktır. Kuranın gölgesinde geçirmeyi arzuladığımız hayatımızın süsü senin davranışlarınla, hayat tarzınla ifadesini bulan sünnettir. Senin gibi yaşamak arzusu yüreklerimizi kuvvetle sarmıştır. Seni görmeden seven ve aşkınla yürekleri yangın yerine dönen bizler, bu asır kardeşlerin olabilsek…
Matem yerine dönen ve her gün acılı feryatları yükselen çaresiz zulme uğrayan, parça parça olmuş ve dağılmış müminler, bugün sana daha çok muhtaç. Senin yolunda olmaya ve senin gibi yaşamaya daha çok muhtaç. Senin iradene, inancına, kardeşlik anlayışına daha çok muhtaç. Senin Kurana sarıldığın gibi sarılıp “yürüyen bir kuran” olmaya daha çok muhtaç.
Seni daha derinden hissediyoruz şimdi. Sen aramızdasın. Kalbimize senin adını kazıdık. İmanımızın gereğidir seni sevmek. Rabbimden bize şefaatçı olmanı dileriz. Ümmetinden olabilmeyi, öte alemde zikrettiklerinden olabilmeyi ne çok arzuluyoruz.

Nihat Öner

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?