Allah’a hamd, Resûlullah (s.a.s.)’e salat ve selam ile…
Gençlik yılları hayatımızın baharı… Eğer bir günlük ömrü olsaydı insanın, gençlik, o günün en güzel saatleri, yediğinden zevk aldığı, içtiğinden ferahlık duyduğu günün en tatlı vakitleridir… Yürektendir gençlerin haykırışı, saf ve tazedir inancı. Anne babaların, çocuklarını titreyerek büyüttüğü yaştır… Kötülüğün ve günahın bulaşmadığı yıllarıdır insanoğlunun gençlik yılları…

Bu çağdaki insanlar öyle kıymetli bir hazinedir ki, yeryüzünde gelmiş geçmiş her medeniyet; kendisinin devamını dileyen her düşünce tabii olarak kendi hedeflerini gerçekleştirecek gençler yetiştirmeyi amaçlamış… Öyle ya, genç kuşaklar ait oldukları toplumun devamı ve istikbali olacak kimseleri değil mi? İşte bu realite, biz yeryüzü sakinleri için göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir husus… Genel olarak dünyamız; özel olarak ümmetimiz ve ülkemizde de var olan gerçek budur.
Dünya nizamı adına söz sahibi emperyalistler, bu hususta daha ciddi bir hareket ve imkân kabiliyeti gösterir… Genç kuşakların atalarını nasıl idare etmişler ise onların evlatlarını da aynı iştah ve heyecanla idare etme ve sömürme hedefindedir onlar… Genç kuşakların dünyanın her yerinde kendi istedikleri gibi inanması, onların istediği yaşam tarzını benimsemesi… Doğru dediklerini doğru, yanlış gösterdiklerini yanlış kabul etmesi… Veya helal dediğini helal, haram dediklerini haram kabul etmesi… Bütün bunlar için dev bütçeler oluştururlar ve genç kuşakları bu şekilde kendi amaçları doğrultusunda yönlendirirler… Dahası gençlere bu gizil hedefleri hissettirmeden aşılarlar. Dünya genelinde özetle takip ettikleri metot budur maalesef. Yöntem ve isimler farklı olsa bile amaçlar aynıdır… Hedef, değişmez olan sömürünün devamından başka bir şey değildir. Bu ise batı âleminin dünyada zayıf düşürülmüş insanlara uygun gördüğü siyasettir…
Ülkemizdeki durum ile İslam âlemindeki durum da farklı değildir. Ömrünün en verimli çağında bulunan genç bir nüfus kendi haline bırakılamayacak kadar önemlidir batı için. Bu sebeple yüz yıl önce milyonlarca kilometre kare alana sahip ümmetin evlatlarını birbirini tanıyamayan, Kur’ân alfabesini/dilini unutturdukları için birbiri ile konuşamayan; şayet konuşma ihtiyacı ortaya çıkarsa bile, İngilizce veya Fransızca ile işi halletme yoluna gidilen bir duruma düşürdüler… Türk-Kürt-Arap milliyetçiliğinin yanında şu parti bu parti, şu düşünce, bu düşünce ile ayrıştırmayı giderek arttırdılar.
Müslüman ailenin evladı olan genç kardeşime Allah’ın Resûlü (s.a.s.), “Yedi sınıf kimseyi Allah Teâlâ kendi gölgesinden başka gölge bulunmayan kıyamet gününde, gölgesinde barındıracaktır. Bunlardan biri de, Rabbine ibadet ederek yetişen gençtir.” (Buhari) müjdesi ile doğru hedefi göstermektedir. Bu hedef en yüce hedeftir. Çünkü hedefi gösteren kişi, doğruluğundan asla şüphe duyulmayan Elçi’dir. Gençler bu duygu ile yoğruldu mu kimse onların gayelerine sızamaz, bileklerini bükemez. Böyle bir gençlik Allah’tan başka dayanak, Resûlullah’tan başka önder kabul etmez ve hayatının her anını Allah’ın muradı olan kullukla, davetle taçlandırır… Elçi (s.a.v.)’in etrafında yetişen gençleri birer örnek kabul ederek o kişilerin günümüz temsilcisi olarak hareket eder…
Hayatın yeryüzündeki ömür ile sınırlı olduğu inancında olan batı ve onların hamuru ile yoğrulmuş kimseler ise bu müjdelerden ve tertemiz gayelerden uzak oldukları için; kendi emellerine ulaşmak amacıyla gençleri bir araç olarak kullanmak isterler. Örneğin ülkemizde milliyetçi/ırkçı partilerden birkaç tane var… Liberal veya demokrat ile laik partilerden birkaç tane olduğu gibi… Benzer parti programlarına rağmen farklı tabelalar altında örgütlenmiş ve faaliyet göstermektedirler. Fakat bu partilerde görev verdikleri gençlerin hepsi birer Müslüman evladı olmakla birlikte gayeleri arasında bir benzerlik bulunamaz. Hepsinde ortak olarak göze çarpan şey ise kendi partilerinden olmayan diğer kardeşlerinin yanlış yolda olduklarını ifade etmeleri…
Peygamber efendimizin öğretileri bize bütün Müslümanların kardeş olduklarını ifade ederken, bu insanların farklı partilere bölünüp birbirilerini karalamaları olur şey değildir. Allah ve Resûlü bizi dünya hayatında sevgi ve kardeşliğe çağırırken… Dünya hayatının geçici bir konaklama yeri olduğu gerçeğini bildirip amaçların en güzelini beyan ederken farklı yollara yönlendirilen gençlerin vebalini kim omuzlar acaba? Bin bir türlü oyun ile neslimizi değer yargılarına yabancı hale getiren emperyalist batı ve onların destekçilerini ne zamana kadar ciddiye almamaya devam edecek canlarımız. Her ideolojik slogan gencecik fertlerin tertemiz dimağını kirletirken, genç kardeşim bu gerçekliği ne vakit görüp Resûl (s.a.s.)’in gösterdiği hedefi hatırlayacak…
Kendisine Peygamber (s.a.s.)’i rehber edinen genç kardeşim, bütün anılan yanlışları değiştirme güç ve kuvvetine sahip olduğunu, bu zamanın sorumlu fertlerinin kendi şahsiyetleri olduğunu anlama çağındadır… Allah hiç kimseye gücünün üstünde olan bir görev vermez. Kitapta anılan yedi uyurlar yani Ashab-ı Kehf boşuna anlatılmış değildir.
İşte bütün bu sebeplerle düşünecek gençler… Gayesi olduğunu, müjdelendiğini unutmayacak… Allah ve Peygamber davası gibi yüce bir dava sahibi olduğunu, kardeşlerini, anne babasını, arkadaşlarını ve ülkesini/ümmetini unutmayacak. Yöneticiliğe talip olmayacak ama yöneticilik verildiğinde en güzel şekilde yapacak… Her koşulda mükemmel bir iş çıkaracak… Asıl mesele budur.
Kendisini beşeri kanunların oluşturduğu siyasi partilerin hedeflerine değil, Allah ve Resûlü’nün gösterdiği hedeflere adayacak. Böylece dünyada söz sahibi güçlerin boyunduruğunda olmasın… Kendi ülkesinde kısır siyasi çekişmelerin içinde bir fert olarak görmesin kendini. Hayatının yüce bir gayesi olsun. Müslümana dost, İslam düşmanlarına ise engel olsun. Zayıfı korusun, mazluma kol kanat gersin ve yeryüzünü imar ile kulluk görevini ifa edebilsin.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?