Öncelikle medyanın gücüne dikkat çekelim. Medya eskiden dördüncü kuvvet olarak kabul edilirdi. Ama son yıllardaki teknolojik gelişmeler, medyayı çoktan açık ara farkla birinci kuvvet yapmıştır. Tüm algı operasyonları, entrikalar, tahrifat ve tahribatlar çok sinsi ama bir o kadar da hızlı bir şekilde medya üzerinden yapılmaktadır. Darbelere zemin hazırlamalar, siyasetçi ve lider pazarlamalar, hükümetler hatta devletler yıkıp, yapmalar öncelikle medya gücüyle yapılmaktadır. Soğuk savaşın lokomotif gücü, tartışmasız medyadır.

Ekonomik, sosyal, siyasal, askeri kısaca her çeşit savaş ve rekabetlerin öncü gücü medyadır. Dolayısıyla herhangi bir sahada güçlenmek isteyenlerin, öncelikle medyada güçlü olmaya çalıştıklarını görürsünüz. Bugün nice küresel hasım, uluslararası medya gücüne sahiptir. Son yıllarda Müslümanlar her ne kadar medya konusuna yönelmeye başladıysa da hâlâ düşmanlarına kıyasla emekleme devresindedirler. Bu konuların her biri kitaplara sığmayacak kadar geniş ve önemlidir.

Genel medya bir yana, sadece sosyal medyanın hükümetler yıkıp hükümetler kurduğunu açık ve net olarak gördük ve görüyoruz. İşte dünyanın en kudretli (!) ülkesi ABD’nin son seçimlerinde, sosyal medya Trump’a posta koyunca, aslında kazandığı seçimi kaybetti. Rivayetler doğruysa Trump, kazandığı seçimi de medyanın gücüyle kazanmıştı. Yani Trump’ı medya getirdi ve medya götürdü. Tabi doğal olarak onun yerine de Biden’ı medya getirdi.
Şimdi en güçlü olan devletleri dahi alabora edecek güce ulaşan medya, halkların maneviyatına; ar, namus, edep, haya ve ahlak gibi değerlerine ne yapmaz ki. Nitekim son yıllarda toplumun her alanında, çok hızlı ve çok büyük bir ahlaki yozlaşmayı; endişeyle ve üzülerek gözlemliyoruz. Mana dünyamızın alabora olması, maddi alana benzemez. Maddi kayıplar ne kadar çok ve büyük olsa da telafisi mümkündür. Ama mananın telafisi, imkânsız olmasa da çok zordur.

Kaleyi içten fethetmek diye bir tabir vardır. “Kültürel yozlaşma” veya “kültür emperyalizmi” bunun en kestirme yoludur. Yıllarca sıcak savaş yoluyla İslam ümmetini alt edemeyenler, soğuk savaş yöntemine geçeli epey mesafe aldılar. Çok değil kırk elli yıl öncesiyle kıyasladığımızda yer yer bizim biz olmaktan çıktığımızı hemen fark edersiniz. İşte batıl cephenin bu denli başarı (!) elde etmesinde en büyük araç kesinlikle medyadır.

Medyaların Gücü Adına!
Bir zamanlar, bolca sihir ve büyü içerikli çizgi filmler ve dizi filmler vardı. Bu medya programlarında şu ifadeyi çokça görürdük: “Gölgelerin gücü adına”, “Güç bende artık!” Zaman içinde bu vb. ifadeler çok daha çeşitlendi. Aslında efsane olan böyle bir güç yoktu. Ama medya bu vb. algıları o kadar yoğun kullandı ki, küçük çocuklarımızın zihinlerine adeta bu sahte güçler kazındı. Tabi yarım asırdır nesiller, bu sahte güçlerle büyümektedir. Aslın o güç; “gölge” “He-man” “Superman” “Spiderman” vb. uyduruk karakterlerin değil, medyanın gücüydü.

Bu güç, toplumları ahlaki açıdan hallaç pamuğu gibi savurdu dersek yeridir. İşte Batı âlemi, maddi değerler açısından şimdilik ve hâlâ güçlü ve göz kamaştırıcı görünüyor. Ancak Batı’nın aklıselim düşünür ve bilim adamları yıllardır ahlaki yapısının sos verdiğini, böyle giderse Batı toplumunun pek ömrü kalmadığını haykırıp duruyorlar. Ancak Kapitalizm virüsüne müptela olmuş devlet, kurum ve sorumluluk makamında bulunanlar bu çığlığı duymuyorlar.

Tabi bataklık olan Batı’nın bu çirkefi sadece kendisini değil dünya insanlığını da tehdit ediyor. Zira Batı kendisinin sonunu hazırlayan bu çökmüşlüğü, hasımlarına karşı bir soğuk savaş aracı olarak kullanmaktadır. Bu virüsü; yüzlerce uydu ve her bir uyduda binlerce TV kanalı ve internetten; yüzlerce dilde tüm dünya insanlığına bulaştırmaya devam etmektedir. Takdir edersiniz ki bu sinsi savaş, sıcak savaştan çok daha tehlikelidir. Zira nesillere; el bombası çikolata, zehir ise bal görünümünde sunulmaktadır.

Şimdiki aile yapısı kırk, otuz, hatta on yıl önceki aile yapısıyla bile kıyaslanamayacak kadar zaafa uğramıştır. Ailenin içi boşaltılmış kof hâle getirilmiştir. Baba eski baba, anne eski anne çocuklar eski çocuklar değil. Büyük eski büyük, küçük eski küçük değil. Kadın eski kadın, erkek eski erkek değildir. Bu sebeple de savrulan savrulana. Boşanmaların oranı evlenmeleri geçmiş durumdadır. Huzur, güven, bereket kalmamıştır. İşte tüm bunlarda medyanın manevi değerlerimiz üzerindeki tahribat ve tahrifatının çok büyük payı vardır.

Ahlaka Bombardıman
Şu an dünya halklarının en büyük sorunu, güvenlik sorunudur. Bu sebepledir ki, devletler bütçeden en büyük payı silah sanayi ve askeri harcamalara ayırmaktadırlar. Ama insanlar, aynı hassasiyeti, manevi değerlerin korunmasında göstermiyorlar. Hatta ahlaka, edebe, namus ve hayaya bombardıman yapan medyanın bin bir türlü programlarına para bile veriyorlar. Evet evet, şu anda biz, nesillerimizi manen katleden medyaya büyük paralar ödüyoruz.

Düşünelim bir anne baba, kendi çocuğunu öldürtmek için kiralık katil tutabilir mi? Böyle bir şey yapan ebeveyn affedilir mi? Ama biz çocuklarımızın imanını ve mana dünyasını bombalayan sosyal medyaya, internete, bilgisayar oyunlarına, tablet, telefon vs. cihazlara servetler ödüyoruz. Celladına âşık olan mahkûm misali, kendimizi ve nesillerimizi manevi ölüme sürüklemeye devam ediyoruz.

Ayrıca fiziki/anatomik ölümde sadece dünya hayatımızı kaybederiz. O da zaten fani olup sonunda zaten bitecektir. Ama manevi ölüm, bize ve nesillerimize ebedi hayatımızı kaybettirir. Bizi Cennet’ten uzaklaştırıp Cehennem’e mahkûm eder. Sakın ne alakası var ki, falan demeyesiniz. Cinayetler ortada. “Z Kuşağı” denilen kuşak, adeta yürüyen leşlere dönüştürülüyor.

Düşmanın bombardımanları her yerde… Evde, okulda, çarşıda, sokakta, metroda otobüste, elimizde, cebimizde kısaca hayatımızın her zaman ve zeminini kuşatmış durumdadır. Genci yaşlısı, kadını erkeği, çoluğu çocuğu, üniversiteli genci, şehirdeki beyefendi ve hanfendiden, dağdaki çobana kadar, her kesim insan fert fert, medya bombardımanına maruzdur artık. Bu bombardımandan kimse vareste değil.

Ne kıtalar arası füzeler ne atom ne hidrojen ne kimyasal ne biyolojik silahlar… Kısaca soğuk savaş vasıtaları olan medyadan daha etkin bir silah yok. En azından şu an… Diğer silahların hepsi, emek ve sermaye gerektirir. Kimi zaman yapılan masraflar da çöp olur. Artı çok büyük riskleri var. Çünkü senin düşmanını ıskalaman durumunda, onun seni öldürme ihtimali hiç de az değil. Ama medya silahında risk yok. Soğuk savaş silahı olan medya; kısmen sermaye gerektirse de harcadığınızın binler katını kazandırıyor.

Medya silahı, ateşli barutlu silahlar gibi değil. Ses ve gürültü yok. Toz duman, iz yok. Görünürde bir yıkım ve tahribat yok. Ama hayal edemeyeceğimiz kadar tahrifat var. Bir tuşa basılıyor, tüm dünyaya aynı anda yayınlar ulaşıyor. Moda, müzik, dans dümbelek ve hayal edemeyeceğimiz kadar ahlaksızlık… Ne yakıt ne nakliyat parası ne de başka bir emek. Kısacası medya silahı nesillerimizi avuçlarımızdan sıyırıp alıyor da farkına varmıyoruz.

Şu hâlde işin farkında olan Anne babalar, büyükler, hükema, ümera, ulema, cemiyet, cemaat, vakıf, dernek, STK ve diğer ilgili çevrelerin; bilişim ve medyanın gücünü asla göz ardı etmemeleri gerekir. Düşman, en güçlü olan bu soğuk savaş silahıyla hem değerlerimizi yok ediyor hem de bundan akıl almaz servetler devşiriyor. Başka bir tabirle biz medya büyüsünün kuşatmasıyla adeta kendi paramızla neslimizi zehirliyoruz. Zehir benzetmesi anlaşılması içindir. Yoksa normal zehir bedenimizi ve dolayısıyla dünyamızı imha eder. Ama soğuk savaş silahlarının zehri nesillerimizin imanını, dolayısıyla ebedi olan ahiretlerini hedeflemektedir.

Medyadan Mesaj Var
Medyanın sadece dizi filmler boyutunu, Murat Padak Hoca, “Türk dizilerinin verdiği mesajlar” başlığıyla şöyle özetliyor:

İstemediğin biriyle evlendiysen ona ihanet edebilir, başkasıyla aşk yaşayabilirsin.
Kötü bir olaydan sonra içki içip etrafı dağıtmalısın.
Sevdiğin kişi başkasıyla evlendiyse onların yuvasını bozmalısın.
Hiçbir dizide cami, hoca, ezan sesi, minare, tesettür, dini semboller olmamalı.
Her dizide yeni elbiseler, ayakkabılar olmalı, alışveriş için hep lüks yerler tercih edilmelidir.
Evde ilgi görmeyen adam dışarıda karısını aldatmalı ve bütün suç kadına yüklenmeli, adamın yaptığı da masum gösterilmelidir.
Gençlerin mutlaka sevgilisi olmalı, lise ve ortaokul seviyesinde olsa bile çıktığı biri olmalıdır.
Birbirlerinin kuyusunu kazan insanlar, hep maskeler ile dolaşmalı ve suç daima bir iki kişinin üzerine yıkılmalı.
Kavga eden, şiddet uygulayan, hırsızlık ve gasp yapan başrol oyuncuları güler yüzlü, yakışıklı olmalı ve hep haklı nedenlerle yapmalı.
Anneler hep despot olmalı, babalar ise daima sert ve anlayışsız olmalı. Çocuklar ise her zaman haklı olmalı.
Kaynanalar hep kötü rol oynamalı, sürekli olarak damadının kuyusunu kazmalı.
Paranın nerden ve nasıl geldiği belli olmamalı, harcama yaparken hep cömert olunmalı.
İş yerleri hep rezidans olmalı, işçi ve esnaf rolleri olmamalı.
Dini konular hiç konuşulmamalı, deist bir yaklaşım sergilenmeli.
Gençler hep haklı olmalı, haklı çıkmalı başına buyruk hareket etmeli ve kız meseleleri dışında başka da dertleri olmamalı.

İşte dizilerin rolü kısaca budur.
“Bireyselleştir. Yalnızlığa it. Kimseye güvenmesin. Aile sıkıntıdır.”

Son sözler ilahi kelamın olsun. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Müminlerin arasında büyük ahlaksızlıkların yayılmasından hoşlananlar için dünya ve ahirette elem verici bir azap vardır. Allah bilir ama siz bilmezsiniz.” (Nur 24/19)

“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (Tahrim 66/12)

Subhâneke… Bihamdike… Esteğfiruke…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?