Gençlikte insan hem ruhen hem de bedenen büyük bir inkılâp yaşar. Önüne birçok yolun çıktığını fark eder. Seçeceği yol hakkında karmaşaya düşer. Tabi yolda en çok görev yapacak olan gençlerdir. Bu sebeple çağlar boyu hedef kitlesi gençler olmuştur. Batıl davalarda da en önde gençler, adı İslam olan hak davada da aktif rol oynayan gençler olmuştur. Gençler, güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan kopardığıyla yetinmeyen daha fazlasını isteyen doyumsuz bir isteğe sahiptir. Bu enerjisini hak davada kullanan gençler iz bırakır. Ne çok iz bırakanlar vardır şu topraklarda! İzlerinin bittiği yer yine kara topraktır. İzlerini bırakıp iz olmuşlardır.
Ahir zaman diye adlandırılan günümüzde her yer savaş alanına dönmüştür. Aile içi karışıklıklar, devlet içi karışıklıklar, devletlerarası karışıklıklar… Bir bombardımanın ortasında bulunan gençleri İslam saflarına çekmek gerekir. Batıl ile hakkın savaşında gençler askeri bir üstür, en sağlam kaledir. Bu kaleyi fetheden, savaşın galibi olur. Davetçi gençlerinde fethetmesi gereken özellikle gençlerin gönülleridir. Fethi arzulanan gönüller, birçok putun istilası altında. Bu putlara internet mi dersin, televizyon mu dersin, dünyevi aşklar ve ihtiraslar mı dersin ne dersen de. Allah’tan başkasına rablik sıfatını yakıştırıldığı her şey… Bilgisizce putperestliğe doğru yol alan gençlerin edindikleri putları İbrahim’ce kırman gerekecek. Hz. Muhammed in Mekke’yi fethettiğinde Kâbe’deki putları temizlediği gibi seninde bir bahar temizliğine kollarını sıvaman gerekli. O bahar ile açsın rengârenk çiçekler, o bahar ile uçsun kelebekler. Güvercinler barış taşısın uzun bir zamandan sonra kan gölüne dönmüş İslam beldelerine. Sen muzaffer, sen Fatih, sen İslam sancağını taşıyan şahadeti arzulayan cesur bir yüreksin. Gazan mübarek olsun.
Kimi zamanın gençleri yaşının üzerinde tavır sergiler. Zaman farklı olduğu için mi kalitelidir onlar? Elbette hayır, kaliteyi çağ belirlemez. Dünün genci de bir bugünün genci de. Her ikisi de çocukluk ve yaşlılık arasında, arzusu isteği olan gençtir. O zaman da imtihan vardı şimdi de var. Kabil Habil i kıskançlıktan öldürmedi mi? Onlardan sonra gelen silsileler aynı imtihanla karşı karşıya gelmedi mi? Zamanın değişmesiyle imtihan soruları değişiyor. Önceki zamanlarda televizyon, internet, telefon gibi imtihan araçları yoktu. Ama onların da zamanlarına uygun zorlayıcı imtihanları vardı. Eğer onlar nefislerine dizginleyebildiyse bugünün genci de yapabilir. Genç bulunduğu çağdaki sorular ve sorunlara kafa yorar. Çözüm bulabildiği kadar kalitelidir. İslam’ı gerektiği gibi yaşayıp yaşatmaya gayret ettiği ölçüde kalitelidir. Her zamanın kendine has imtihanları vardır. Ama değişmeyen bir şey vardır ki oda Kur’an. Her zamana, her mekâna; zengin fakir her yönle hitap eden Kur’an her zorlukta başvuracağımız birinci el kaynaktır. Geçmişlerin kıssalarını anlatır sana. Öğüt verir, yüreklendirir seni. Sana sen olmayı öğretir. Davet adabını da en güzel şekilde öğreten Kuran’dır. Ama okuyup başvurmak yetmez. Aklı başa alıp yaşanması gerekir ki ölmekte olan izzetimiz yaşasın.
Tarih boyunca hakka çağıran peygamberler, evliyalar mü’min kullar içinde bulunduğu buhranı bırakmayan halk tarafından eziyet görmüştür. Dışlanmış, hem kavli hem de fiili işkenceler dayanılmayacak kadar ağır olmuştur. Hz. Bilal’e yapılan işkenceler onu: “Rabbim Allah“ demekten alıkoymamıştır. Sabrının mükâfatı olarak cennet bahşedilmiştir. Yasir ailesi ağızlarından isyan kelimesi çıkmaması için şahadeti yudumlamışlardır. Allah-u Teâlâ da Kuran’da zikretmiş ve gösterdikleri sadakati methetmiştir Bizden öncekiler sancağı taşıdılar canlarını Allah’a feda ettiler. Her fedakârlığın mükâfatı vardır. Fedakârlığın büyüklüğü oranınca mükâfatı da artacaktır. Hele de bu fedakârlık Allah için yapılmışsa mükâfatının tezahürü yapılamaz. Senin de İslam eri olarak karşılaşacağın zorluklar olacak. Dışlanmışlıklar, aşağılanmalar belki işkenceler… Bu zorluklar karşısında unutmaman gereken her zorlukla beraber bir kolaylığın olduğudur. Hayatta hep zorluklar hüzünler, mutsuzluklar yoktur. Allah zaman içinde zaman yaratandır. İçine düşen buhranlar sebebiyle sakın ola ki yılgınlığa düşme. Hak yoldan en ufak bir taviz verirsen tavizin tavizi doğurduğu üzre karanlıklara yuvarlanırsın. Doğru yolda giderken yanlış yönlendirmeler sebebiyle çıkmaz yollara girebilirsin. Nasıl döneceğini bilmezsen kalırsın bir çukurda. Kaygan yollar çıkacak ayağının kaymasından kıl payı kurtulacaksın. Belkide kıl payı bile kalmayacak seni kurtaracak. Yalçın dağlardan geçeceksin, bir dere kenarında su içeceksin. Sabrı zorluğa katık edecek afiyetle yiyeceksin. Bir baba öğüdü olan Lokman’ın öğüdüyle gideceksin. Farklı farklı şehirler, köyler kasabalar çıkacak karşına. Kimi yerde “esfele safilin“ olanlar vardır. Böyle yerlerde dikkatli olman gerekir. Karşına ehli olan veya olmayan hayvanlar çıkabilir. Saldırmaya hazır, söylediğini dinlemez. Dinlese de anlamaz. Tek dertleri seni yalanlamak, karalamaktır. Ehli olanlarını gizli güçler eğitmiştir. Gittiğin doğru yoldan çelsinler diye. Mankurt gibidir böyleleri. Başlarına yapıştırılmış deri parçaları küçücük beyinlerini sıkıştıra sıkıştıra düşünme yetilerini kaybettirmiştir. Burada fazla oyalanma, aç olsan da susuz olsan da bu tür insanların vereceğine minnet etme.
Kimi köylerde de ılımlıların olduğunu görürsün. Ne kâfirdir bunlar ne de mü’min. Yardım bekleyen, tutulması için elini uzatanlardır. Bu köyde vaazlar, çalışmalar ve etkinlikler yapmalısın. Kısa sürede davet saflarının dolacağını göreceksin. Yine de sorunla karşılaşırsın İnsanın olduğu yerde sorunlarla karşılaşmak muhtemeldir. Her baş farklı bir düşünce demektir. İnsanların inatçı tavırları davetçiyi yolundan engellemek için çalışmalara zorlayacaktır. Hayali bir cephe düşün. Senin cephende sayısı az ama insan bakımından enginlere ulaşacak erler. Karşı tarafta ise her türlü donanma ile donanmış, asker bakımından zengin, düşmanlar. Ümitsizliğe düşme hemen aklına Bedir gelsin. Bedir’de Müslümanlara meleklerin yardımı gelmeseydi Rabbim kurtarmayı dilemeseydi sayıca az olan İslam ordusu nasıl kazanırdı bu savaşı? Karşına çıkabilecek tüm olumsuzlukları hesap et. Aileni, çevreni, arkadaş ortamını her türlü olanakları göz önüne getir. Yakınlarından davet saflarına katabileceğin kimseleri geri planda tutma. Nitekim Allah-ü Teâlâ Peygamberine en yakınındakileri uyar emri verdiğinde Peygamber Efendimiz gereğini yapmıştı. Peki, inandılar mı? İnananlar da vardı ama en büyük işkenceleri yapan da yine yakın akrabalarındandı. Daha ilk uyarısında amcası tarafından bedduaya maruz kaldı. Dayanılmayacak işkencelere rağmen o, yılmadı. Çalıştı çabaladı. Arap Yarımadasında İslam sesinin hoş sedası yayıldı. Amcasının bedduasına Peygamber cevap vermedi, sustu. Peygamberini Rabbi savundu: “Ebu Leheb’in eli kurusun“ dedi ve kurudu da. Sen de sırtını Rabbine dayarsan sana yapılan haksızlıkların karşılığını Rabbim elbet verecektir. Ya bugün ya yarın ama mutlaka.
Hiçbir zorluk sağlam imanı zedeleyemez. Öncelikle imanını sağlamlaştırman gerekir. Sen tam olarak İslam’a gir ki başkalarını da davet edebilesin. Kendinin yapamadığı bir şeyi başkalarına diretemezsin. Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. Bu söz haktır Hakk’tandır. Rabbimiz kitabında buyurmuştur. Eninde sonunda zafer İslam’ın olacaktır. Senin davan hak bir dava. Haykır haykırabildiğin kadar. Kâfirlerin korkusu olsun sesin, kulaklarında çınlasın. Her çınlayışta yerle bir olsun düşmanlar. Bir kandil de sen al eline Allah’ın memurlarından biri de sen ol. Sönmüş her ocağı tutuştur. İslam yaşasın her beldede.
Zeyneb GÜLAY
KONYA ALİ BAHADIR KIZ İHL 12.SINIF

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?