Barbarlığı insanlığa modernizm diye kabullendirmeye çalışan medeni (!) insanlar. Yıllarca masum insanları barbar gibi gösterip asıl barbarlığı nasıl medeniyet diye kabullendirdiler. İşte bu kitap, bütün bu süreçleri açık, anlaşılır bir dille ele almıştır. Giriş kısmında genişçe modernizm kavramı üzerinde durup daha sonra medeniyetin ortaya çıkış sürecinden başlayıp ilkellik ve barbarlık kelimelerini de ele alarak ilerlemektedir. Geçmişten günümüze kadar olan tüm süreçler anlatılırken tarihsel kanıtlar ve örnekler ile anlaşılır ve tatmin edici bir üslup kullanmıştır.
“Amazon ormanlarındaki kabile hakkında yapılan bir haber ve Kavafis’in şiiri barbarlık, ilkellik, modernlik ve medeniyet kelimelerinin bugün taşıdığı anlamlar hakkında bize bir dizi ipucu veriyor. Bir insan topluluğu teknoloji kullanmadığı ve dış dünyayla irtibat kurmadığı için medeniyetten uzak ve ilkel olarak tasvir ediliyor. Ok ve yay kullanma becerisine sahip olmaları âdeta hayretâmiz bir durum olarak takdim ediliyor. Netice itibariyle İHA’sıyla onlara tepeden bakan modern medeniyetin mensupları bu korkak/ürkek insanlara empati ve şefkat göstermekten de geri durmuyorlar. Haberin sonunda altın madencilerinin bu insanların aile fertlerini, dostlarını, kabile mensuplarını öldürdüklerini öğreniyoruz. Bu hadisede kim ilkel ve barbar kim insancıl ve medeni?”
Kitaptan aldığımız bu kesit ile medeniyet ve modernizm algımız başka bir bakış açısına dönüşüyor. Kitapta birçok yazar, âlim ve mütefekkirin fikirlerine de yer verilmiştir. Cemil Meriç, Nurettin Topçu ve daha birçok fikir insanının paylaşımları ile zengin bir kaynağa sahip olan kitaptan bir kesit daha paylaşalım:
“Kültürü “katı ve fakir” bulan Meriç, bunun karşısına medeniyeti değil, “irfan”ı koyar. Zira irfan, kültürü de medeniyeti de dünya görüşünü de içeren bir anlam zenginliğine sahiptir. Meriç’in tanımı, irfanın insan ile varlık arasındaki ilişkinin madde ve manevi yönlerini ihtiva edecek genişlikte olduğunu göstermektedir:
Batının kültürü var bizim ise irfanımız. İrfan insanoğlunun has bahçesi; ayırmaz, birleştirir. Bu Bahçeden kimler susar, duvarlar yıkılır, anlaşmazlıklar sona erer. İrfan kendini tanımakla başlar kendini tanımak için önyargıların köleliğinden kurtulmak gerekir. İrfan, nefs terbiyesi, olgunluğa açılan kapı, amelle taçlanan ilim. Kültür, irfana göre katı ve fakir. İrfan insanı insan yapan vasıfların bütünü, yani hem ilim hem iman ve hem de edep. Batı kültürünün vatanı, Doğu irfanın. Ne Batı’yı tanıyoruz ne Doğu’yu; en az tanıdığımız ise kendimiz.”
Müslüman toplum, gittiği her yere beraberinde İslam medeniyetini de götürmüş ve o topraklar İslam’la daha şerefli hâle gelmiştir. Yesrib’in, Medine olması gibi… Fakat Batı, gittiği her yerin zenginliğini alıp, orada fakirlik ve acziyet bırakmıştır. Medeniyeti de bir sömürme aracı olarak kullanmıştır. Bunun en bilinen örnekleri şüphesiz Afrika topraklarıdır. Medeniyet bahanesiyle tüm zenginliklerini gasp edip oradaki siyahi insanları modern birer köle hâline getirmişlerdir. Bunun sonucu olarak o saf insanlar ırkçılığın ve yokluğun acısını çok uzun zamandır yaşamaktadır.
“Medeniliğin ölçütü olarak kabul edilen bilim, teknoloji ve sanayi, modern Batı’da ortaya çıktığından Batılı olmayan toplumlar medenileşmek için batılılaşma yolunu seçmek zorundaydılar. Bunun sonucu olarak Avrupa-merkezcilik ve emperyalizm, modern medeniyetin mütemmim cüzleri haline geldi. Napolyon 1798 Mısır seferini çıkarken askerlerine şöyle sesleniyordu: “Askerler! Medeniyet için, sayısı sonuçları olacak bir fetih için yola çıkıyorsunuz.” Napolyon’un bu ifadesi, 19. ve 20. Yüzyıl Avrupa sömürgeciliğinin bir özeti mahiyetindedir.”
Medeniyet kavramının sanat, özgürlük gibi başlıklar altında ele alındığı kitapta İslam medeniyetine atıfta bulunulmuş, iki büyük mütefekkir olan Farabi ve İbn Haldun’un medeni şehir olarak Mekke, Medine ve Kudüs tanımları ile de medeniyet inşasının yolu gösterilmiştir. Geniş bir kaynak listesine sahip olması, kitabın ne kadar özverili ve sabır ile hazırlandığını gösteriyor. Son olarak; “Simone Weil’in güzel benzetmesiyle söyleyecek olursak:
“Bir ağacın derin köklere sahip olmasını sağlayan enerji, semadan mütemadiyen gelen ışıktır.” Ağacın kökleri gerçekte göktedir. Gök ile bağını koparanın, kökleri de kurumaya mahkûmdur.”
Selam ve dua ile…