“İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl’ün de size şahit olması için sizi mutedil bir ümmet kıldık.” (Bakara, 143)
İslam, hayatın istisnasız her alanına etki eden ve hiçbir ideoloji, hiçbir fikir akımı, hiçbir yaşam tarzı ile kıyaslanamayacak derecede eksiksiz ve kusursuz bir yapıdır. İnsanın ve toplumun ıslahını sağlayacak olan yegâne sistemdir. İslam düsturuyla yapılmayan hiçbir iş tam olarak doğru şekilde yapılamaz. Çünkü bu din tüm insanlık için Allah (cc) tarafından şekillendirilmiştir. İslam’ın bu kemalâtının bir hikmeti de -Allahu a’lem- her durumda mutedil olmayı benimsemesidir. Bir dinin pratik hayatta yaşanabilirliği, aşırılıklardan uzak olmasıyla mümkündür. Rabbimiz Taha Sûresi 2. ayette “Biz sana bu Kur’an’ı eziyet çekesin diye indirmedik.” buyuruyor. İslam’ı doğru yaşayabilmek ve hem dünya hem ahiret saadetine nail olabilmek için ölçümüz ifrat ve tefritten kaçınmak, orta yolu benimsemek olmalıdır. Hayat bu şekilde bizim için daha kolay, daha çekilir bir hâl alacaktır.

Hayatımızın her alanında İslam’ın belirlediği ölçülere uymakla mükellefiz. Savaş hukukundan eş ve çocuklarımıza nasıl davranmamız gerektiğine, iktisadî meselelerden tırnaklarımızı nasıl keseceğimize kadar her şeyi kendisinden öğrendiğimiz bir din nasıl olur da gelenek ve göreneklerimize etki etmez? Bu mümkün değildir. Müslümanlar olarak “geleneklerimizin hangilerine uyup hangilerini bırakmalıyız, örfî âdetlerimiz bizim için kaçıncı planda olmalıdır” gibi soruların cevaplarını meseleye İslâmî bakış açısıyla bakarak bulmalıyız. Bu konudaki ilk ve en önemli düsturumuz İslam’ın uygun görmediği hiçbir geleneğe, hiçbir toplumsal yargıya uymamak ve elimizden geldiğince bu hususta bilinçlendirici çalışmalar yapmaktır. Sonraki dikkat etmemiz gereken nokta ise yazının başından beri bahsettiğimiz üzere ifrat ve tefritten uzak durmak olmalıdır.

Bir Müslüman -İslam’a aykırı bir durum olmasa dahi- geleneklerine körü körüne bağlanamaz. Toplumda kabul görmüş bazı geleneklerimizin bazıları İslâmî açıdan sakıncalı olmasa bile kimi zaman bizim için zorluklar çıkarabiliyor. Buna en güzel örneği evlilik aşamasında olan iki kişi ve ailelerini ilgilendiren âdetlerimizle verebiliriz. Bunlardan bazıları İslâm’ın kurallarına hiçbir aykırılık barındırmadığı halde iki taraftan birine yahut ikisine gerek maddi gerek manevî açıdan ağır yükler yükleyip evlilik müessesesini zorlaştırabiliyor. İslam kolaylık dinidir, kolaylaştırmayı emreder. Hayatımızı zorlaştıracak hiçbir gelenek bizim için vazgeçilmez durumda değildir. Hiçbirini asla terkedilmeyecek kaideler olarak görmeyiz. İcap ettiğinde her örfî yargıyı reddedebilecek esneklikte olmak gerekir. İşte tam da bu noktada her türlü zarardan korunmak için kuşanmamız gereken zırh itidaldir. Evet, geleneklerimizin kölesi olamayız; evet, yeri geldiğinde onları terk ederiz. Ama bu, geçmişimize, büyüklerimizden bize miras kalan güzel ve faydalı hasletlere yüz çevireceğimiz anlamına gelmez. Çünkü Müslüman, geleneklerine köle olmadığı gibi modernizme de köle olmaz.

Modern dünyanın bize getirdiği pek çok şey, tabiri caizse çift kanatlıdır. Kişinin istifade etme şekline bağlı olarak faydalı veya zararlı, iyi veya kötü olabilir. Bu durumu en iyi genelde internet, özelde ise sosyal medya üzerinde gözlemleyebiliriz. Bu kavramlar için ne büsbütün iyi ne de tamamen kötü diyemiyoruz. Faydası veya zararı doğrudan kişinin kullanımına bağlıdır. Günümüzde bir genç interneti kullanarak evinden hatta odasından hiç çıkmadan sayısız ilim meclisine katılıp birebir hocalardan ilim tahsil edebileceği gibi yine odasından hiç çıkmadan -Allah muhafaza- zina, kumar gibi günahlara bulaşabilir. Bu yüzden modern dünyanın insanlığa kattıklarını düşünürken insanlıktan götürdüklerini de düşünmeli, gelenek ve modernizm olguları arasında ikisine de körü körüne bağlanmadan orta yolu seçmeliyiz. Tabiin tarihçilerinden Vehb b. Münebbih der ki: “ Her şeyin iki ucu ve bir ortası vardır. Bu uçların birinden tutulursa diğer uç ağır basar. Ortasından tutulursa iki uç da dengede kalır. Öyleyse her şeyin ortasından tutmaya bakın.”

Hayatımızın merkezine İslam’ı alarak oluşturduğumuz düzen bize her konuda itidalli olmayı öğretir. Modernizmin günümüz insanına dayattığı haz odaklı yaşam biçiminden korunmanın yegâne yolu budur. İnfak kavramı bizi modernizmin baş yapıtaşlarından olan materyalist düşünceden uzak tutar, tesettür bizi modaya köle olmaktan korur, kul hakkına riayet benmerkezcilik olgusunu yıkar. İslam’ın her bir emri ayrı ayrı bize en doğru yaşam biçimini sunar. Bu noktadan sonra bize düşen gerek geçmişten bize gelen âdetlerimizi gerekse modernizmin getirdiği yeni oluşumları İslam’ın süzgecinden geçirmeden benimsememek ve ayette bahsedildiği üzere “vasat ümmet”in fertleri olmak için çaba göstermektir. İnsanın ve toplumun felâhı ancak ve ancak bu yoldadır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?