Dileniyor elleri ruhumun, direniyor bendeki ben… Deriyorum ıhlamur yapraklarından arta kalan kırıntıları çaresiz… Ben sana meftun ben sana mecalsiz… Bir ben sana titrek bakışlar arasında sunuvermekteyim aşkı, fersiz… Ellerim sensiz… Gözlerim sensiz… Ben kalbimdekine hükümsüz ben sendeki aşka aşikâr… Dileniyorum gözlerini… Dileniyorum yaşlarını… Kalbini senden bir takatlik adımıma karşılık dileniyorum…
Nerde kaldı kalbe ikram kelamların nerde kaldı gönül deryama müptela arzuhalimi titreten nidaların. Nerde, beni sevda kentine yollayan gözü kapalı mısraların.
Seni dileniyor kalbim yokluğundan yadigâr kılınan arta kalanlarla. Sana hayrandır yoluna sütun olan uzun ve yavaş adımlarım. Seni düşünüyor kırığımdan arta kalan ne varsa. Gecem har gönül nehar… Artık sensiz yaşayan aşk huzmesi gözlerimden akar sen sırıtan yaşlarım.
Titriyorum…
Son kez atsın kalbimin ritmi kapında. Seccadem gözlerimin pınarından nasiplenmiş sen yanımla ağlıyor. Senden kalan ne varsa elzem durur, garip durur. Ve sana dönük ruhumla bugün secde yerinde düğümleniyor nefesim.
Titriyorum…
Tövbeni dileniyor günahlarım. Sana çaresiz kalan gözlerimin buğusuna seni çiziyorum. Bu bitmek bilmeyen hüzün mevsimi melalimi körüklüyor. Sana avuçladığım yaşlarım cenneti estiriyor çaresiz yanıma.
Gece… Ben… Seccadem…
Aşkını işliyor bakışlarım geceye. Seni işliyorum günahlarımın verdiği utançla meksûr.Kalbe verdiğim ziyanın hükmüdür sensizlik… Sende biten duaların karşılığıdır cennet… Ve pişmanlığımın vazgeçilmez dilekçesidir duam…
Tüm yaşayan yanımla ulaşıyorum secdeye. Bana tarik oluyor aşkın. Sana doğru yol alıyorum sana ulaşan baharların koynunda. Diziliyor tövbe taneleri gözlerimin sıcağına, nakış nakış düşüyor secdemin şakağına.
Şimdi adını anmak düşüyor kimsesiz sokağıma…Gel…Ne olur gel…Bak yaşlarım bile dizilmek bilmiyor sensiz huzuruna…Gönül bağımın bozumu yoksun diye gerçekleşiyor. Seccadem sırılsıklam yanımda secde yerimin koynunda doğacak tövbemin ilk hıçkırıklarını bekliyor. Doğacak ya güne kalbim, günahsız bir gözle girmek ya niyetim sabaha, senin ardında saklı duran ahımı istiyor şimdi günahım. Yosun tutmuş geceler yokluğunun serabında…
Hani zamanında seccadeler kumdandı. Şimdi günah kumları gözlerimizi âmâ kılmış. Görmüyoruz bize armağan edilen bir yuva sıcaklığında kıldığımız namazın huzurunu. Seccadeler kimsesiz. Kumda kılınan namazlara hasret. Kumlarda akıtılan yaşlara bakıyor heybesi…
Ve şimdi bir ezanın daha mihrabına asılır seccadem. Tövbelerim can havliyle dilime yamanmış.
Dilim nar, kalbim nar…
Aldığım nefesim nar…
En güzel yâre attığım bakışlarım nar…
Lisan-ı hâl ile zikre tutulur bağır,
Allahümme eccirnâ minennâr…
Ey habibi zülcelâl!
Sensin nar olan kalbime yâr…
Bir tutam tövbemin kalbine asıyorum zincirleri. Her tanemin havuzuna bir yaş incisi atıyor gözlerim… ağlıyor seccadem; soğumuş hıçkırıklarıma, tövbemin aczi yetine ağlıyor. Ağlama demek çare olmuyor. Ağlıyor Kabe. Yokluğunda Sensiz geçen her anıma ağlıyor.
Şimdi senin seyrinde siyahım. Etrafında adımlarımla yol alıyorum. “Dön dönebildiğim kadar etrafımda”, diyor kabem… Dön… her dönüşün Rabbe (cc) yol aldırsın ve Resul’üne (sav) dost kılsın.
Dön… etrafımda sakladığım afları yaşlarınla çıkar heybemden… saklı duran masumiyetine dört yanımla bakıyorum. Bu sendeki aşkı seyrediyor şimdi seccadem.
Ve bir af’dan kapı açılıyor…
Gel…
Artık içimi yakan hıçkırıklarına uzattım elimi…Ve şimdi öp seccademin mübarek ellerini…

Emine Yıldırım

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?