İnsanı tüm yaratılanlardan en üstün kılan, onu yaratılanların en şereflisi yapan yegâne şey akıldır. Aklını kullanan, dününü, bugününü ve yarınını hesaba katarak yaşayabilen tek varlık insanoğludur. Aklı sayesinde kocaman dağları delebilen, azgın suları, hırçın ateşi, en vahşi hayvanları bile dize getirebilen insanoğludur. Yüce Rabbimiz (cc) Kur’ân-ı Kerim’de: “Biz insanı en mükemmel şekilde yarattık” (Tîn, 4) buyuruyor. İnsanı bu denli değerli kılan aklıdır, düşünme kabiliyetidir. Ama bu aklı ve düşünme kabiliyetini kullanmadığı zaman da ayetin deyişi ile “esfele sâfilîn”i boylayabiliyor yani aşağıların en aşağısına düşebiliyor. Onun için bu kadar değerli ve önemli olan bu melekeyi iyi kullanmamız gerekiyor.
Bu nimetin farkında olmak hepimizin olmazsa olmazıdır. Ama özellikle genç kardeşlerimizin daha çok farkında olması gerekir çünkü pişman olan çok kişiye son pişmanlık fayda vermeyebiliyor. Belli bir yaştan sonra bazı şeyleri isteseniz de yapamazsınız. Onun için sevgili genç kardeşim, aklını kullanmayı, düşünmeyi hiç düşündün mü? Senin düşünmen yüzlerce, binlerce ihtiyarın düşünmesinden daha değerlidir. Çünkü sadece sen düşüncelerinin bayraktarlığını yapabilir, düşüncelerini hayata geçirebilirsin. Şöyle güzel bir söz vardır: “Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse.” Çünkü enerji sende, güç, kuvvet, heyecan, cesaret, fedakârlık… hepsi sende. Onun için düşünmeyi düşünmelisin sevgili genç kardeşim.
Sevgili genç kardeşim! Şunu iyi bil ki, büyük davalara yüreği kocaman olan büyük dava adamları, dava erleri lazım. Kur’an’ın “Mü’minlerden öyle erler vardır ki…” (Ahzab, 23.) ayetine muhatap olan büyük erler gibi. İşte bu büyük davanın, büyük eri olmak için de büyük düşünmek gerekir.
Okul, diploma, ticaret, servet, daire, araba vs. gibi dünyalık bağlar ile bağlananlar büyük davalar için düşünemezler. Dünyalıklar onları öyle zincirlemiştir ki bu zincirleri kırmak bazen mümkün olmaz. Bu zincirlerden, prangalardan kurtulmak istiyorsan sonsuz mükâfatı, diplomaların en etkilisini, servetlerin en büyüğünü, en güzel köşkleri-villaları istiyorsan kendine gelip düşünmelisin. Gerekirse günlerce, haftalarca, aylarca düşünmelisin. “Benim peygamberim (s.a.s.), niye Hira mağarası gibi bir yere gidip günlerce düşünüyordu?” diye düşünmelisin. Demek ki işe düşünmek ile başlamak lazım.
Eğer samimi bir şekilde düşünürsen, kim olduğunu, ne olduğunu, niçin var olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini düşünürsen Allah (cc) da sana yardımını gönderecektir. Hz. İbrahim’e, Ashab-ı Kehf’deki gençlere, Hz. Muhammed’e (s.a.s.), sürekli Mescid-i Aksa’yı düşünen, bu uğurda gülmeyi dahi unutan Selahaddin Eyyubi’ye yardım ettiği gibi sana da yardım edecektir, bi iznillah.

Sevgili genç kardeşim! Biraz mantıklı düşündüğünde göreceksin ve anlayacaksın ki sen buralı değilsin. Sen bu dünyada bir yolcusun. Menziline varmak için yol alıyorsun. Sen “ötelere” aitsin ve ait olduğun yere de gideceksin. Bu dünyada misafir olmadığını iddia eden tek bir akıllı insan var mı? Elbette yoktur.
Peki hangi misafirlik kalıcı olmuştur? Hangi misafirlik için varımızı yoğumuzu harcıyor, hangi misafirlik için binalar, iş yerleri kuruyor, diğer insanlar ile mücadele ediyor, ömrümüzü tüketiyoruz? O halde sevgili genç kardeşim, misafir isen misafirliğini bileceksin. Misafir gibi davranacaksın. Her misafirliğin bir sonunun olduğunu unutmayacaksın. Misafirlikte iken evimizi, çoluk-çocuğumuzu, işimizi-gücümüzü nasıl düşünüyorsak, asıl evimiz olan ahreti de öyle düşünecek, ona göre hareket edeceğiz.
Evet, asıl mesele; asıl evimize, yurdumuza yatırım yapmaktır. Senin derdin bu olmalı. İşte tüm bunları düşünerek harekete geçmelisin. Senden yardım bekleyen nice mazlumlar var. Öksüz yetim kalmış ümmetin var. Düşmanların oyuncağı haline gelmiş, vahşi hayvanların leşe üşüştüğü gibi düşmanların üşüştüğü bir coğrafyan var. Kutsal mekânların işgal edilmiş, Müslüman kardeşlerinin canları, malları tarumar edilmiş, ırzlarına dokunulmuş, onurları, iffetleri, izzetleri, şerefleri ile oynanmış, her türlü zulüm reva görülmüş…
Evet, sevgili genç kardeşim, düşünmelisin. Düşündükçe sorumluluğunun ne kadar çok olduğunu göreceksin. Bir avuç Siyonist Yahudi’nin tüm İslam âleminin gözünün içine baka baka, kulağına bağıra bağıra senin kutsal mekânın olan, ilk kıblen, peygamberler diyarı, Mirac’ın yurdu, arz ile semanın buluşma noktası, Yüce Rabbimizin (cc) mukaddes kitabında “çevresini mübarek kıldığımız” (İsra, 1) dediği, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’den sonraki üçüncü kutsal mekânını nasıl işgal ettiklerini görecek ve anlayacaksın. Düşündükçe “Peygamberim (s.a.s.) beni oraya yönlendiriyordu, oraya gitmemi istiyordu” emrini hatırlayacaksın. “Buralar benimdir, benim peygamberlerimindir, Müslüman kardeşlerimindir.” diyeceksin.

Ev sahibini kovan zorbalardan, haramilerden hesap sormak isteyeceksin. “Kudüs, Mescid-i Aksa benim kutsalımdır” diyecek, buralara uzanan elleri kırmak, göz dikenlerin gözünü çıkarmak isteyeceksin. Burası için Peygamberim (s.a.s.) ne yaptı, neler önerdi, Hz. Ömer, Selahaddin Eyyubi, Sultan Abdulhamid Han, Şehid Hasan el-Benna neler yaptı, tekerlekli sandalyeye mahkûm, kolunu dahi kıpırdatamayan ama dünyayı Siyonistlere dar eden ve bu uğurda da şehid edilen Şeyh Ahmet Yasin neler yaptı, diye düşüneceksin. “Benim birçok asıl meselem varken ben nelerle uğraşıyormuşum” diyeceksin. “Rabbim beni affet, gaflete dalmaktan sana sığınıyorum, acizlikten tembellikten sana sığınıyorum,” diyeceksin. “Bana güç-kuvvet ver, ver ki Peygamberimin (s.a.s.) vasiyetine uyayım. Peygamberlerimin, Hz. Ömer’in, Selahaddin Eyyubi’nin, Abdulhamid Han’ın, Şeyh Ahmet Yasin’in emanetine sahip çıkayım” diye dua edeceksin.
Sevgili genç kardeşim! düşündükçe kendine gelecek, kendini bulacak, hak yola girecek, istikamet üzere yaşayacak, asıl yurduna, evine yatırım yapacaksın. Müslümanların tekrar onur ve şereflerini kazanmaları için canla başla mücadele edeceksin. İslam ümmetinin tekrar dirilişi için çalışacaksın. “Ben Allah’ın (cc) yeryüzündeki halifesiyim” diyeceksin. “Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin rabbi olan Allah içindir” (En’am, 162) diye haykıracaksın.
Dolayısıyla sevgili genç kardeşim, yapacağın ilk ve en önemli iş düşünmektir. Düşün ki boş, geçici, beyhude şeyler, asıl olanın, olması gerekenin yerine geçmesin. Buna izin vermemelisin.
Sevgili genç kardeşim! Sen dünyaya asr-ı saadeti yaşatmış bir medeniyetin üyesisin. Tarihi şanlı şerefli bir ecdadın evladısın. Sen yaratılanların en şereflisisin. Sen Allah’ın (cc) yeryüzündeki halifesisin ve sen beklenen nesilsin, beklenen gençsin.
Unutma!
İslam âlemi seni bekliyor. Filistin, Kudüs, Mescid-i Aksa, Suriye, Afganistan, Çeçenistan, Myanmar, Doğu Türkistan, Balkanlar seni bekliyor. İnancından dolayı evleri yakılanlar, camilerine saldırılanlar, örtülerine, yaşam tarzlarına karışılanlar seni bekliyor. Kutsal kitaplarına el, dil uzatılan İslam ümmeti seni bekliyor. Yeryüzündeki mazlumlar seni bekliyor.
Sevgili genç kardeşim!
Haydi, düşünmeye, tefekkür etmeye, kendine gelmeye…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?