<

p style=”text-align: justify;”>

Sudan’da Horoz Dövüşü
Sudan’da sivil halk hareketine öncülük etme iddiasında bulunan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) ile askeri cunta arasında, sivil yönetime geçiş sürecinin başlatılması için bir Çerçeve Anlaşması imzalanması konusunda ittifak sağlandığının kamuoyuna duyurulduğu günlerde, bir yandan da cuntanın liderleri arasında bir hakimiyet kavgası yaşanmaya başlanmıştı. Aslında bu hakimiyet kavgası cunta liderlerinin sivil yönetime geçiş konusunda hiç de samimi ve gerçekçi olmadıklarını da ortaya koyuyordu. Çünkü onların kendi aralarında egemenliği paylaşma konusunda birbirlerine homurdanmaları bu egemenliği sivil kesime devretmeye hiç de yakın durmadıklarını gösterir. Ama ne kadar ilginçtir ki birçok yorumcunun uzaktan fark ettiği bu gerçeği ÖDBG burnunun dibinde cereyan eden hadiselerden fark edemedi ve cuntacıları anlaşma konusunda samimi zannetti. Belki de önünde artık başka seçenek olmadığı ve kendisinin anlaşmaya yakın durduğunu gösterme ihtiyacı duyduğu için zannetmek zorunda kaldı.
Çerçeve Anlaşması’nın imzalanacağı tarihin ilan edilmesinden sonra komutanlığını Muhammed Hamdan Daklu’nun yaptığı Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) orduya ilhakı konusunda Egemenlik Konseyi Başkanı Korgeneral Abdülfettah Burhan ile HDK komutanı uyduruk korgeneral Daklu arasında anlaşma sağlanamadı. (Bu adam asker kökenli değildir ve 15 yaşında okulu terk ederek ticarete atılmış biridir. Askeri rütbe kendisine Beşir tarafından sonradan verilmiş ve çok hızlı bir şekilde korgeneralliğe kadar yükseltilmiştir. Darfur bölgesindeki olayları kontrol altına alması için emrinde oluşturulan milis güçlere de Hızlı Destek Kuvvetleri adı verilmiştir.)

İki komutan arasında anlaşma sağlanamaması sebebiyle Çerçeve Anlaşması’nın imzalanması iki kez ertelendi. Sonra yine anlaşma sağlanamaması üzerine bu iki komutan egemenlik ve çıkar hesapları için ülkeyi korkunç bir savaşın içine sürükledi.
Not: Ribat dergisinin Mayıs 2023 sayısı için hazırladığımız dosyada Sudan’daki son olayları ayrıntılı bir şekilde tahlil etmeye çalıştık. Burada sadece özet bilgi verdiğimiz bu olaylar hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyenlere bu dosyamızı okumalarını öneririz.

Suudi Arabistan-Suriye Yakınlaşması
Çin’in arabuluculuğuyla İran ile Suudi Arabistan arasında diplomatik ilişkilerin başlatılması konusunda Pekin’de anlaşma imzalanmasından bir önceki sayıda yayınlanan yazımızda söz etmiştik. Bu anlaşmada İran’ın herhangi bir taviz vermek zorunda kalmadığına ve dengelerin onun işine yarayacak şekilde oluşturulduğuna da işaret etmiştik.
Bu anlaşma tabii ki diğer bölgesel meseleler üzerinde etkisini gösterecekti. İlk aşamada etkilenecek olan ise Suriye ile ilişkilerdi. Çünkü Suriye’deki Baas rejiminin yeniden “meşrulaştırılması” ve kazıklarının sağlamlaştırılması İran’ın bölgesel politikaları açısından hayati önem taşımaktadır.

İran bu konuda beklediklerini elde etti ve geçtiğimiz ay içinde Suriye ile Suudi Arabistan arasında ilişkilerin yeniden inşa edilmesi için irtibatlar başlatıldı. Nisan ayının ikinci haftasında Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Bir sonraki hafta da Suud Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan Suriye’ye ziyaret düzenleyerek Baas diktasının lideri Beşşar Esed’le bir araya geldi.
İşin gerçeğinde Suudi Arabistan’ın Suriye konusunda daha önce takındığı tavır da samimi bir görünüş arz etmiyordu. Her ne kadar politik hesaplarla Baas rejimiyle diplomatik ilişkileri kestiyse de bu rejime karşı sürdürülen hak ve özgürlük mücadelesine destek verilmesinin de büyük ölçüde önünü kesti.
Suud-İran yakınlaşmasıyla birlikte Yemen’de de uzlaşma sağlanması için de girişimler başlatıldı. Ancak görüldüğü kadarıyla Yemen konusunda da büyük ölçüde dikte eden taraf İran, kafa sallayan taraf ise Suud yönetimi olacak.

İşgalci Siyonist Ramazan Bayram Demeden Zulmediyor
Bu yılın Ramazan ayının Kudüs’te ve Mescidi Aksa’da sıkıntılı geçebileceğine bundan önceki sayıda yayınlanan yazımızda dikkat çekmiştik.
Yahudilerin Pesah Bayramı olarak da isimlendirilen Hamursuz Bayramı’nın bu yıl Ramazan ayına denk gelmesi sebebiyle aşırı ırkçı siyonist gruplar o günlerde Mescidi Aksa’ya baskın düzenlemelerine ve içeride kurban kesmelerine izin verilmesi için günler öncesinden kampanya başlatmışlardı. Müslümanlar yahudilere fırsat vermemek için Mescidi Aksa’yı sürekli doldurmaya çalıştılar. Bu amaçla bu yıl burada itikafa Ramazan’ın ilk günlerinden itibaren girilmesi yönünde çağrılar yapıldı.
İşgal yönetimi Müslümanların Mescidi Aksa’da itikafa girmelerini engellemek amacıyla burada uzun süreli kalınmasını yasaklama kararı aldı. Ancak işgalcinin böyle bir yasak koymasında birincisi Ürdün’ün Akabe şehrinde ikincisi de Mısır’ın Şarmu’ş-Şeyh şehrinde düzenlenen ve güya “güvenlik zirveleri” adı verilen ihanet toplantılarında alınan kararların önemli rolü olduğu tahmin ediliyor.
Irkçı siyonist cemaatlerin 5 Nisan Çarşamba günü Mescidi Aksa’ya büyük çaplı bir baskın planladıklarına dair açıklama yapmaları ve kurbanlarını Mescidi Aksa sahası içine sokmalarına izin verilmesi konusundaki ısrarlarını sürdürmeleri üzerine de salı günü akşamdan çağrılar yapılarak bu kutsal mabede toplanılması ve içinde itikafa girilmesi istendi. Bu çağrılar karşılık buldu ve çok sayıda Müslüman burada itikafa girdi.
Ancak işgal rejimi güçleri gece yarısından itibaren Mescidi Aksa’yı basıp vahşice saldırıda bulunarak itikafa girenleri zorla çıkarmak için şiddete başvurdu. Kıble Camisi olarak da isimlendirilen büyük caminin içine gaz bombaları attı ve itikafa girenlere ateş ettiler. Namaz kılanlara müdahale etti ve onları zorla sürükleyerek çıkarmaya çalıştılar. Bu arada bazı kapıları kırarak, dolapları devirerek, mushafları etrafa savurarak tam bir arsızlık sergilediler. İtikafa girmiş olanlardan yaklaşık dört yüz kişiyi yaraladı yüzlerce kişiyi de gözaltına aldılar.
İşgalciler bu kadarla yetinmeyerek sabah namazına doğru yeni bir baskın gerçekleştirdi ve namaz için toplananlara karşı yine vahşice saldırılarda bulundular.
İşgalci siyonistlerin bu derece vahşileşme cüreti gösterebilmeleri kendi güçlerinden değil Müslüman toplumların başına musallat olmuş ihanet yönetimlerinin kirli oyunlarından kaynaklanmıştır.
Ramazan’da Mescidi Aksa’da Müslümanlara zulmeden siyonist işgalciler, hıristiyanların Paskalya Bayramı’nda da Kudüs’te, Mescidi Aksa’nın çok yakınında yer alan Kıyamet Kilisesi’nde hıristiyanlara zulmettiler. Bu kilisede toplanabileceklerin sayısını kapasitesinin çok altında bir sayıyla kısıtlayarak dini törenleri için buraya toplanmalarını engellediler. Kiliseyi adeta polis muhasarasına aldılar. Paskalya Bayramı törenlerine katılmak amacıyla Kudüs’e gitmek için önceden izin almış olan Gazzeli hıristiyanların izinlerini iptal ettiler. Ancak ABD ve Avrupa siyonist işgalcilerin Filistinli hıristiyanlara yönelik zulümleri karşısında da sessiz kalmayı tercih etti. Çünkü onları inanç ve değerler değil çıkarlar ve siyasi hesaplar ilgilendiriyordu.

Irkçı Siyonistin “Ulusal Muhafız Gücü”
Bilindiği üzere siyonist işgal rejiminin başbakanı Netanyahu’nun yargı reformu paketinden dolayı siyonist kesim kendi içinde uzun süreden beri siyasi kriz yaşıyor. İşgal başbakanı Netanyahu, ortamın biraz sakinleştirilmesi için yargı reformu paketini bir süre erteleme kararı alması üzerine, onun aşırı ırkçı ortaklarından sözde Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir, böyle bir erteleme işlemini kabul etmesi için kendisine “Ulusal Muhafız Gücü” adını verdiği bir milis gücü oluşturmasına izin verilmesini ve gerekli bütçenin tahsis edilmesini şart koştu. Onun bu şartı Netanyahu hükümeti tarafından kabul edildi. Çünkü siyonist toplumun değil Filistin halkının hesabından çek veriliyordu.
Ben Gvir’in yapmak istediği ise Filistin’in 1948’de işgal edilmiş bölgesinde yaşayan ve kendilerine işgal rejimi tarafından da “İsrail vatandaşlığı” verilmiş olan Filistinlileri kıskaca almak amacıyla Şebbiha çetesi benzeri bir gerilla çetesi oluşturmaktır.
Siyonist işgal rejiminin bu ahaliyi sıkıştırmak istemesinin amacı ise onları göçe zorlamak suretiyle tam anlamıyla bir ırkçı tasfiye gerçekleştirmektir. Yani ırkçı siyonist Netanyahu hükümeti 1948 Bölgesi’ndeki Filistinlilere yönelik baskı uygulamalarını ve saldırılarını organize hale getirmek istiyor ve bu iş için önemli bir bütçe tahsis etmiş durumda.
Netanyahu’nun yargı reformu paketi siyonistlerin sol cenahını rahatsız ederken, Filistinlilerin sıkıştırılması amacıyla böyle bir gerilla gücü oluşturulması planı hiç rahatsız etmedi. Bu da onların adalet, özgürlük, demokrasi konusundaki sloganlarında, söylemlerinde samimi olmadıklarını gösterdi. Filistinlileri hedef alan düzenlemeler onları hiç rahatsız etmemişti.

Tunus’ta Raşid El-Gannuşi’nin Tutuklanması
Tunus’ta tek adam diktatörlüğünü her alanda hakim kılmaya çalışan Kays Said, ülkedeki İslami camianın ileri gelen fikir adamlarından ve siyasi liderlerinden Raşid El-Gannuşi’yi Ramazan bayramından birkaç gün önce zindana gönderdi. Onun liderliğini yaptığı Nahda Partisi’nin kapatılmasına karar veren diktatör Kays Said, bu partinin ileri gelenlerinden de birçok kişiyi zindana attı. Bu partiye destek verenler üzerindeki takip ve baskı ise artarak devam ediyor.
Nahda Partisi’nin liderlerinin ve mensuplarının zindana atılmasının hiçbir hukuki gerekçesi yok. Tek amaç, diktatörün kendisine muhalefet eden veya edebilecek herkesi susturmak ve daha önce Habib Burgiba ile Zeynelabidin bin Ali’nin hakim kılmış olduğu tek adam diktatörlüğünün aynısını yeniden hakim kılmak.
Nahda Partisi’nin diktatörün uygulamalarına itirazlarını tamamen siyasi ortamda yaptığı ve hiçbir şekilde şiddete başvurmadığı, bilakis bütün herkes için fikir özgürlüğünü savunduğu biliniyor.
Uluslararası mekanizmada zaman zaman bazı eleştiriler yapıldıysa da Tunus diktatörünü, zulüm uygulamalarından ve baskılarından geri adım atmaya zorlayacak herhangi bir uygulamaya, yaptırıma başvurulmadı. Bu tutum da söz konusu eleştirilerin gerçekçiliği konusunda ciddi şüphelere neden olmaktadır. Uluslararası mekanizmanın ciddiyetten ve samimiyetten uzak içi boş eleştirileri ise diktatör Kays Said’i sıkıştırmaya yetmediği için o her keresinde bir aşama ilerisine geçerek zulüm uygulamalarını daha da şiddetlendirme cüreti gösterebiliyor.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?