Üstad, öncelikle Zehra Üniversitesiyle başlamak istiyoruz. Gaziantep’te hangi ihtiyaca binaen bu üniversiteyi kurdunuz. Bununla ilgili bize ne söylemek istersiniz.
Öncelikle bize, düşüncelerimizi, sorunlarımızı ve taleplerimizi dile getirme fırsatı verdikleri için Davet Mektebi dergisine, Davet ve Kardeşlik Vakfına teşekkür etmek istiyorum.
Geçen sene yaklaşık 130 bin lise mezununun dörte üçü eğitimlerini sürdürecek bir yer bulamadılar. Biz bu ihtiyaca binaen Suriyeli halka hizmet etmek için bu üniversiteyi kurduk. Üniversitemizde dirasetül islamiye, terbiye, iktisat, bilgisayar ve arapça dil bölümleri olmak üzere 6 bölüm var. Amacımız gençlerimizin okullarına devam etmesi ve cahil kalmamasıdır. Çocuklarımız için ilk, orta ve lise dengi okullar açıldı ama Üniversitemiz yoktu, bizde bu açığı kapatmak istedik. Gençlerimizin bu sorununa binaen burada üniversite kurduk, İnşaallah Suriye özgürlüğe kavuştuğunda ülkemizde üniversitemize devam edeceğiz.
-İnşallah, Allah hayrınızı kabul etsin. İzninizle diğer sorularımıza geçmek istiyoruz. Bölgemizde Suriye’ye sıkıştırılmış bir dünya savaşı yaşanıyor.
ABD liderliğindeki uluslararası bir koalisyon ile sıcak denizlere inmek isteyen Rusya IŞİD bahanesiyle Suriye’ye müdahale ediyor…
Suriye’de neler oluyor, kaç savaş var, kim kimin safında, amaçları ne? Bu tablodan nasıl bir Suriye meydana çıkabilir?
Suriye öyle bir hal aldı ki, tüm güçlerin menfaat ve çıkarları için sahaya indiği bir meydan oldu. Bunların her birinin bir sebebi var Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde şöyle buyurur:
“Bir gün gelecek bütün dünya kâfirleri aç insanların bir sofraya üşüştüğü gibi üzerinize üşüşecekler.” Bu sözü duyan sahabiden birisi demiş ki: “Ya Resûlullah! Bu bahsettiğiniz gün Müslümanlar’ın azınlık olduğu üç-beş kişi olduğu bir zaman mı olacak ki bütün kâfirler üzerimize üşüşecekler?” Buyurmuş ki: “Hayır! O zaman çok kalabalık olacaksınız siz ama seldeki saman çöpleri gibi olacaksınız.” Kıymetsiz yani kıymetiniz olmayacak. muhtelif olacaksınız, birlikteliğiniz olmayacak, bundan dolayı heybetiniz, korkunuz düşmanın kalbinden çıkacak. Sonra buyurmuş ki: “Çünkü o zaman Allah, sizin kalbinize vehn atacak.” “Nedir vehn ya Resûlullah?” diye sormuşlar. “Dünya sevgisi ve ölüm nefreti.” buyurmuş. Yani siz dünyayı sevip, ölümden de nefret edeceğiniz için cihad edemeyeceksiniz ve düşmanınızla mücadele edemeyip onlara yenileceksiniz. Şuan Suriye’de bu tatbikat söz konusudur. Herkesin Suriye’de bir planı, bir hedefi var. Bunların üç ortak noktası var: Takriben 100 yıl önce İslam düşmanları, hilafete, Müslümanlara ve İslam coğrafyasının parsel parsel bölünmesine yönelik bir ittifak gerçekleştirdiler.( Sykes-Picot Anlaşması) İttifakın başını çeken İngiltere ve Fransa’nın şu üç hedefi vardı.
1-Öncelikli hedefleri Osmanlı Hilafetini kaldırmaktı. çünkü şimdilik zayıfta olsa hilafet Müslü- manların birlik olmalarına, beraber hareket etmelerine vesile olabilirdi.
2-İkinci hedefleri İslam coğrafyasındaki yer altı ve yer üstü tüm zenginliklerin sömürgeci devletler arasında paylaşmaktı. Ayrıca stratejik öneme sahip deniz, demir ve kara yollarına sahip olmaktı.
3-Üçüncü hedefleri ise Filistin’de bir Yahudi Devleti kurmaktı.
Sykes-Picot anlaşması ile bu üç madde üzerinde ittifak ettiler ve tüm politikalarını bunlar üzerinde kurup fiili olarak gerçekleştirdiler. İslam alemini parçaladılar, zenginliklerini paylaştılar, hilafeti kaldırdılar ve Filistin’de Yahudi Devletini kurdular. Allah rahmet eylesin 2. Abdulhamid Yahudilerin Filistin topraklarına göçünü engelledi ama Osmanlı yıkıldıktan sonra Yahudiler oraya göç ettiler ve devlet kurdular. Sykes-Picot üzerinden 100 yıl geçti, o gün bu anlaşmayı yapan dönemin süper gücü devletler (İngiltere, Fransa…) bugün aynı güçte değiller ve iktidarlarını ABD, Rusya gibi güçlere devrettiler. ABD 30 yıldır Sykes-Picot anlaşmasının paylaşım hükmünü ortadan kaldırıp yerine İslam topraklarında yeni şeyler yapmak istiyor. Bunun için 3 yeni hedef koydu. Bunlar;
1- ABD’nin ve AB’nin öncelikli hedefi 1948’de Filistin toprakları üzerine kurulan İsrail Devletini koruma altına almak ve İsrail Devletini orta doğunun lideri konumuna getirmektir.
2-ABD, Sykes-Picot’un hükümlerini ortadan kaldırarak, yeni hükümlerle İslam topraklarının yer altı ve yer üstü zenginliklerini yeniden paylaştırmayı ve bu paylaşımda büyük payı kendine almayı hedefl iyor.
3-Bölgede çıkarlarına ters düşecek, İsrail’i tehdit edebilecek güçlü bir İslam devletinin oluşmasına engel olmak. Bu hedefleri için kesinlikle güçlü bir İslam devletini istemezler.
30 yıl önce koyduğu bu hedefleri gerçekleştirmek için ABD ve işbirlikçileri bazı devletlere müdahale ediyor ve onları daha küçük lokmalar haline getirip yeniden paylaş(tır)mak istiyor. ABD bu hedefleri gerçekleştirmeye çalışırken beklemediği Arap Baharıyla karşılaştı.. Arap Baharı Tunusta başladı ve kısa sürede Mısır, Libya, Suriye ve diğer ülkelere yayıldı. Devrimin başladığı yerlerde devrimcilerin camilerden çıktığını ve Müslümanların güçlü bir şekilde iktidara geldiğini gören ABD ve işbirlikçileri, Arap baharına müdahale etmeleri gerektiğini anladılar ve buna yoğunlaşıp planlar ve müdahaleler yaptılar. Tunus’ta hile ve tehditlerle, Mısırda darbeyle Müslümanları iktidardan düşürdüler.
Suriye’de halk taktiksiz ve lidersiz ayaklandılar. Arap baharından etkilenen bazı çocukların duvarlara “zulüm istemiyoruz”, “hürriyet istiyoruz” gibi sloganları yazmaları üzerine rejim güçlerinin onları tutuklatıp işkencelerden geçirdi, katletti ve ailelerine büyük hakaretler yaptılar. Rejimin zulmünde diretmesi halkın taktiksiz ve lidersiz protestolar yapmasına sebebiyet verdi. Halk; batıl, gayrıislami ve Nusayri olan rejimden kurtulmak istediler. Muhalifler örgütlenmeye başladılar ve ülkesinin özgürlüğünü isteyen şuurlu Müslü- manları aynı çatı altında birlikte hareket etmeye çağırdılar. Rejim ve batı gördü ki ayaklananlar İslami şuura sahip cami-medrese ehli ve “Allahu ekber, Ya Allah menne ğayrek ya Allah” sloganlarıyla yürüyorlar, daha çok korkmaya başladılar. Başta Amerika olmak üzere Batı ve Rejim ayaklanan bu şuurlu Müslümanlardan çok korktular ve bu Müslümanları kirletmek için İslamla bir ilgisi olmayan, aksine İslama büyük zararlar veren hareketler, örgütler kurarak hem içerde, hem bölgede ve hem de dünyada İslamı karalamak istediler. Oysa İslam adaleti savunuyor, zulme karşı çıkıyor, muhabbetle gönüllere yaklaşıyor. Tüm güçler İŞİD bahanesiyle Suriye’ye müdahale ediyorlar ama hakikatte onunla savaşmayıp rejim karşıtı Müslümanları vuruyorlar. Rusya bu bölgede ayak basacak bir yere sahip olmak istiyor, önceden bir askeri üssü vardı, onu sürdürmek istiyor. Bunun için rejimin devrilmesini istemiyor. Rusya’nın en büyük korkusu Müslümanların veya ABD destekli bir gücün iktidara gelmesi sonucu paylaşımdan yararlanamama korkusudur. Bundan dolayı müdahil oldu.
Halk kısa sürede rejimin devrilmesini istiyordu. 5 yıl oldu düşmedi. Rejimin birçok askeri kaçtı, çoğu öldü, bir gücü kalmayınca yardımına Lübnan Hizbullahı, İran, Irak ve Pakistandan şiileri geldi. Amaçları rejimin düşmemesiydi. Bunlara Rusya da destek verdi ve savaş uzadı. Tüm bu güçlerin tek bir hedefi var; o da ehli sünne vel cemaat olan Müslümanların iktidara gelmemesidir. Emir Allahın elindedir, inanıyoruz ki inşaallah müslümanlar muzaffer olacak.
Rusya’nın Rejim ve IŞİD’i güçlendirme ile muhalifl eri etkisizleştirme politikalarını ve Bayırbucak’taki Türkmenlere yaptıkları saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rus yetkililer Suriye deki savaş üzerine istişareler yaptıklarında, Suriye’de bir din savaşı olduğunun farkına vardılar ve bu savaşta safl arını belirlerken de İslam dinine karşı savaşanlardan yana olmaları gerektiğine karar verdiler. Onlar bunu açıktan ilan etmeseler de çok iyi biliyorlar ki bu savaş batılla İslam’ın savaşıdır. Amerika’da DAEŞ bahanesiyle Suriye’ ye girdi ama muhalifl eri hedef aldı ve bombaladı. Rusya da DAEŞ bahanesiyle girdi ama saldırılarının, %90-95 ini DAEŞ’in olmadığı bölgelere yapıyorlar. Saldırıların yoğunlaştığı Bayırbucak, Kürt dağı gibi bölgelerde özgürlük isteyen masum Müslümanlar yaşıyor. Bahaneleri DAEŞ’tir, hakikatte hedef ise DAEŞ ve Rejim karşıtı Müslümanlardır.
Arap Baharı başladığı ilk andan itibaren, Türkiye safını mazlumlardan yana aldı, bu tavrıyla İslam kardeşliğini meydana getirdi.
Türkiye hava sahasını ihlal eden ve uyarılara da kulak asmayan iki Rus savaş uçağından biri angajman kuralları gereği ateş açılarak düşürüldü. Bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rus güçleri DAEŞ bahanesiyle Türkiye sınırında Türkmenleri bombalarken Türkiye’nin hava sahası- nı defalarca ihlal etti. Türkiye bütün ikazlarına rağmen hava sahasını terk etmeyen Rusya uçağını dü- şürdükten sonra Rusya iki çıkmaza girdi. Birincisi, eğer Türkiye’ye karşı sıcak bir çatışmaya girerse ve NATO Türkiye’yi desteklerse büyük kayıp yaşayacağını düşünerekten bundan vazgeçti. ikincisi ise dü- şürülen uçakla imajı zedelendiği için Rus halkının beklentilerine cevap vermeleri gerekiyordu. Bunun içinde ekonomik gibi bazı yaptırımlar yapabilir, rejimi daha fazla destekleyebilir. Bana göre Rusya’nın hem iktisadi hem de siyasi durumu Türkiye ile sıcak çatışmaya girmeye müsait değil. Yalnız Türkiye’nin iç işlerine yönelik iki politika yürütebilir.
1-özellikle Hatay’daki Alevileri kışkırtarak ve destekleyerek onların ayaklanmalarını sağlayıp bu bölgeyi Türkiye’den ayırıp Lazkiye’ye (Lazikistan) bağlamak.
2- Kürtleri destekleyip, Kürdistanı Türkiye’den koparmak. Böyle büyük sinsi planları olabilir ve bu planları için batıdan da açık veya gizli destek gö- rebilirler. Çünkü biliyorlar ki Türkiye’de İslami bir uyanış var ve bunu bitirmek istiyorlar. Batılıların dü- şünür ve siyasilerine göre İslam dünyası üzerinde etkili olan iki ülke var; bunlardan biri Arap alemi için Mısır; Araplar dışındakiler içinse Türkiye. Bu iki devlet batının denetimine girerse İslam alemini kontrol altında tutabileceklerini düşünüyorlar. Gerçekten de bu iki ülkede başlayan iyi kötü her yenilik İslam alemine yayılıyor. Mısır’da Kasım Emin adında biri kadınların başörtülerini çıkarmaları gerektiğini söyleyince, kadınlardan bir grup başörtülerini çıkarıp yaktıktan sonra bu günah tüm İslam alemine yayıldı ve kadınlar başörtü kullanmamaya başladılar. Türkiye’de laik rejim ve destekleyici partiler ortaya çıktıktan sonra laik partiler tüm İslam aleminde ortaya çıkmaya başladı. Bu iki ülke İslama yöneldiklerinde ise İslami hareketler bu ülkelerde güçlenmeye başladı. Müslüman kardeşler Mısır’da iktidara geldi, Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye’de iktidara geldi.
Batı anladı ki bu dalga bütün İslam alemine yayılacak, hemen ABD, AB, Rusya, Yahudiler hep birlikte, ittifakla Müslüman kardeşleri, halkın desteğiyle % 52 oyla iktidara gelen Muhammed Mursi’yi darbeyle iktidardan düşürdüler ve kendi adamları Sisi’yi iktidara getirdiler. Sisi’yi maddi ve manevi destekle ayakta tutuyorlar. Şimdi sıranın Türkiye’ye geldiğini düşünüyorlar, Bu hedefl erine ulaşmak için de AK Partiyi iktidardan düşürmeleri gerekiyor. Eğer Rusya bu hamleleriyle batıda bir alevi devleti kurarsa ve doğuda da bir Kürt devleti kurabilirlerse ABD ve AB destek için elinden geleni yapacaklardır. Türkiye hükümetinin bu planı gördüklerine inanıyorum, bunu görmesi gerekiyor .
Türkiye bu planları boşa çıkarmak için öncelikle kendi iç sorunlarını çözüme kavuşturmaları gerekiyor. Türkiye’nin bütün sorunlarını çözmeleri gerekiyor. Kürt sorununu Kürt temsilcileriyle, STK’larıyla, ilim ehlileriyle çözmesi gerekiyor. Temel hakları, anadilleri, anadilde eğitimleri, ekonomik sorunlarını çözmeli ki hiç kimse bunları bahane ederek müdahaleye kalkışmasın, ayrı bir devlet talebinde bulunamasın. tarih boyunca bu İslam topraklarında beraberce, kardeşçe yaşadık. Eğer Alevilerin sorunları varsa onlarında sorunları çözülmeli ki birileri bunları kışkırtıp sorun etmesin. Türkiye’nin birlik olması, güçlerini birleştirmeleri gerekiyor. Bu birincisi. İkincisi ise, sömürgeci güçlerin amacı İslam topraklarını parçalamak, yani Irak’ı 3’ e, Suriye’yi 3’e, Suudi Arabistanı, Mısırı,… parçalamak. Batılın İslam alemini parçalamaya yönelik planına karşı bizim de bir hedefimiz olmalı ve ümmetin birliğini sağlamalıyız. Birliği nasıl oluşturacağız, Müslü- manların 51 devleti vardır. Kimi 500 bin nüfuslu, kimi 1 milyon, kimi 80 milyon, kimide 250 milyon… Öyle bir siyaset belirlemeliyiz ki öyle bir kapı açmalıyız ki bu 51 devleti bir araya getirebilmeliyiz. Birleşik İslam Devletlerini kurmalıyız. ABD 52 devletçikten oluşuyor. Her bir vilayetinde bir sistem var, iç işlerine yönelik parlamentosu, hukuk sistemi, … var. Bunun yanında onları bir araya getiren ortak menfaatleri, hedefl eri de var. Müslümanları bir arada tutacak ortak noktamız çoktur. Akidemiz, kıblemiz bir, kelimeyi tevhidimiz bir, topraklarımız birleşik… Bizi bir arada tutan ortak noktalarımız, ayrılıkçı noktalarımızdan kat kat fazladır. Müslüman ülkelerden biri bu girişimi başlatmalı, bana göre Türkiye böyle bir girişime önderlik yapabilir. Eyalet sistemi kurulmalı, her kesimin bir eyaleti olmalı; Arap, Türk, Kürt… eyaletleri gibi. Bunu ancak güçlü, uzun vadeli düşünen, tüm kesimlerin haklarını koruyabilen, her kesimi kucaklayabilen bir devlet yapabilir. Bunu başardığımız takdirde bize düşmanlık yapanlar bize galip gelemezler, bize saldırmaları söz konusu olduğunda ise onları paramparça edebiliriz. Müslümanların bu tevhidi ve birlikteliği parçalanmışlığa tercih etmesi gerekir.
Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye hükümeti de Esed’in fazla dayanamayacağını ve kısa sürede düşeceğini düşünüyordular ve planlarını buna göre yapıyordular. Aradan 4,5 yıl geçti 350 bin insan öldü, 12 milyon insan evsiz kaldı, 3 milyondan fazla insan da sefi l bir halde “mülteci” oldu. Maalesef Esed düş(ürül)medi. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Başta da söylediğimiz gibi Suriye direnişi, savaşı lidersiz ve taktiksiz başladı. Kanaat önderleri, liderler biraraya gelip karar vermediler. kimse alimlerin veyahut siyasilerin görüşüne başvurmadı. örneğin 1980 de müslüman kardeşlerin böyle bir ayaklanması olmuştu, kimse onlara danışmadı. netice itibariyle direniş taktiksiz ve plansız başladı. Şuan ki durum ise tamamen farklı ve halkı aşan bir durum söz konusudur. Dolayısıyla mesele büyük devletlerin elinde şuan. büyük devletler kendilerine ve İsrail sı- nırlarına saygı duyacak ve emirlerine uyacak birini bekliyorlar, bunu buldukları an Beşar Esedi hemen devirecekler ama henüz bunu yapabilecek işbirlikçiyi bulamadılar. Bunu buldukları an Suriye meselesi batının lehine kısa sürede çözülecek.
İki yıl önce Kobaniye yerleşme isteğiniz neydi, Kardeşiniz Salih Müslim›in başında bulunduğu PYD ile neden anlaşamadınız? PYD sizden hangi taleplerde bulundu? PYD dışında Kürt Partileri var mı? PYD’nin yürüttüğü siyaseti kim belirliyor. PYD mi başka güçler mi?
İki yıl önce Kobaniye gittiğimde, PYD’liler gelip Kobaniye ne için geldiğimi ve Kobanide ne yapmak istediğimi sordular. Onlara dedim ki uzun zaman yasaklı olduğum için memleketime gelemedim. Daha önce Irak Kürdistan’ında kurduğum üniversitede olduğu gibi gittiğim her yerde Müslümanlara hizmet ettim. Şimdi memleketime geldim ve artık halkıma, Kürtlere hizmet etmek istiyorum. Örneğin muhtaçlara insani, iktisadi yardımlar toplayabilirim, yıkılan mescidleri onarıp oralarda halka dinlerini öğretebilirim ve onlara dedim siyasetinize karışmayacağım, PYD’nin de zıddına gitmeyeceğim… Gittiler istişare ettiler ve sonra bana haber verip dediler ki: “Buraya gelip ailenle, akrabalarınla yaşayabilirsiniz ama dedi- ğiniz faaliyetleri bazı şartlarla yapabilirsiniz; eğer bizimle çalışırsanız, emrimizde, gölgemizde kalırsanız yapabilirsiniz”. Bunun üzerine onlara dedim ki siz sol, Marksist bir örgütsünüz. Yürüttüğüm, yaptığım işler Allah içindir. İslami çalışmalar Marksist bir örgütün emrine, denetimine, gölgesine giremez. Dediler ki o halde siz bilirsiniz, ailenizi ziyarete gelebilirsiniz ama bu faaliyetlerinizi yapamazsınız. Onlara dedim ki İslam alemi bu hizmetlere muhtaçtır, eğer siz istemiyorsanız Allah’ı arşı geniştir, başka yerlere göç edip hizmetlerimizi yapacağız, ama tarih ve Kürtler bilsinler ki Kürtleri bu hayırdan siz(PYD) mahrum etmiş oldunuz.
Bütün bunlara rağmen yinede diyorum ki PYD Kürtlere hizmet etmek istiyor, Kürtlerin özgürleşmesini istiyorlar, lakin yanlış yoldalar. Halkımız Müslüman bir halktır; sosyalizm, komünizm bize göre değil, akidemize göre değil. Bana göre halkımız sosyalizm, komünizm yolunda yürümez.
PYD dışında demokrasi savunan 15-16 parti var, PYD bazılarıyla ittifak kurmuş, tabi şekli bir ittifaktır. PYD kendileri dışındaki hiziplerde silah istemiyorlar.
-Neden Seyda?
Artık güvenmiyorlar mı, inanmıyorlar mı bilmiyorum. Barzaniye, Talabaniye bağlı partilerde silah yok.
Bana göre bu Kürtlerin siyaseti değil, ABD’nin siyasetidir. ABD kendi hattında yürüyen gruplara duyuru yaptı ve gidin Kürtlere dahil olun dediler. bunu da Kürtler ABD Kürt devletine karşıdır demesinler diye yapıyor.
Türkiye’de Ak Parti hükümeti karşıtlarına göre Ak Parti hükümeti ve ilk lideri Erdoğan, Eset karşıtı bir tutum almasaydı Suriye’de iç savaş yaşanmazdı görüşündeler, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu çok mantıksız bir görüştür, Bunu iddia edenler samimilerse, kendilerinde az bir şuur bile varsa, yanı başlarında bulunan kardeşleri zulüm altındayken elbette onlara destek çıkmaları gerekir. Elbette zalim karşısında mazlum kardeşlerine yardım etmeliler. Bir hadisi şerifte Resulullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar. hükümetin yaptığı budur, bütün hükümetler böyle yapmalıydı. hükümetiniz Müslüman kardeşlerine sahip çıkmışlardır, bu zulmün Müslümanlar üzerinden kaldırılması için. Bu söylem ne aklidir, ne mantıklıdır, ne de şeriata uygundur
Türkiye hükümetinin Arap Baharı ve Suriye politikasında sergilemiş oldukları siyaseti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yaptıkları çok doğru bir siyasettir, mazlumlardan hürriyetten yana bir politika izliyor. Bu dinimizin üzerimize farz kıldığı bir hizmettir. Hatta bunu daha fazla yapmaları gerekiyordu. Türkiye bu merhalede askeri ve siyasi gücüyle içinden İslam alemi için bir lider çıkarabilmelidir, Türkiye’nin böyle bir hedefi olsun, çobansız bir sürüye çoban olmalısınız. Nasihatim Türkiye hükümetinedir; Türkiye başka devletlere bağlı olmamalı. İslam aleminin lideri olmalılar.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Biz Müslümanız, ömrümüzü İslam yolunda harcamalıyız, islam yolunda ölelim. Müslüman güçlü olmalı, zillete boyun eğmemelidir. Türkiye hükümeti yönünü daha fazla İslama çevirmelidir. Ulemaya, İslami okullara destek vermelidir. Eğitimini İslami bir ruha göre iyi yapmalı, bu ruh tüm okullarında olmalı ki İslam aleminin lideri olabilsinler.