İmam Hasan el-Benna, miladi 1906 yılında Mısır’ın Mahmudiye köyünde doğdu. Mısır’ın köylerinde tasavvuf bir hayli yaygındı. Hasan el-Benna bununla beraber sünneti seniyyeye önem veren ilim erbabı bir evde yetişti. Babası, Ahmed bin Hanbel’in Müsned’ini fıkıh bablarına göre tertipleyerek bunun üzerine şerh yazan önemli bir hadis alimi olan Ahmet bin Abdurrahman es-Sââtî’dir. Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inin ise 30 binden fazla hadisi ihtiva ettiği bilinmektedir.

Bu yüzden Hasan el-Benna’nın da selef alimlerinden Abdullah bin Mübarek, Hâris el-Muhâsibî, İmam Cüneyt ve nicelerinin de benimsediği tasavvuf anlayışına ulaşmaya çalışması garipsenecek bir durum değildir. Tam da bu doğrultuda el-Benna kurucusu olduğu Müslüman Kardeşler hakkında şöyle demiştir: “Bu hareket, selefi bir mesaj ve tasavvufi bir hakikattir.”

Bu konuda Muhammed Gazâlî Hasan el-Benna hakkında şöyle demektedir: “Şeyh Hasan el-Benna, eğitimde, itaatte ve Allah sevgisini yaymakta tıpkı Hâris el-Muhâsibî ve Ebu Hâmid el-Gazzâlî gibi, Allah yolunda cihat etmekte tıpkı Abdullah bin Mübarek ve Maruf el-Kerhî gibi selefin muhakkik ve mücahit tasavvuf ehlinin yolundan gitmiştir.”

Şeyh Muhammed Hâmid el-Hamavî el-Benna hakkında şunları zikretmektedir: “Hasan el-Benna Allah yolundaki kalp ehlindendir. Ruhların eğiticisidir. El-Benna, yüce bir amaca ulaşana kadar ömrünün büyük bir kısmını mücadele etmekle geçirdi. Şüphesiz ki o zikir ve fıkıh ehliydi. Allah’ın hükümlerine teslim olarak Allah’ın onlardan razı olacağı kişilerdendi. Tek kaldığı zaman Allah’ın sevgisinden ve O’na olan özleminden dolayı gözleri her daim yaşlıydı. Geceleri fırsat bulduğunda o vakti Allah’ı zikretmekle geçirmeye çalışırdı. Bana şu şekilde seslenirdi: Ey Hamavî! Bizlerdeki eski özlem ve yaraların tekrar canlanmasını ister miydin?”

İmam Hasan el-Benna, kendisini davanın ağır yükünü taşımaya hazırlayan tasavvufi bir hayat tarzıyla yetişti. İmam el-Benna’nın tasavvuf ile iç içe olması, tasavvufun derinliklerine dalmış olması ve tasavvufi bir eğitim alması, etbaını güçlü bir manevi eğitimle yetiştirmesinde ve çalışmalarında başarılı olmasında gayet etkili olmuştur. Prof. Dr. Yusuf el-Karadavi onun hakkında şunları söylüyor: “Hasan el-Benna’nın en büyük ayrıcalığı, selefin aklı ile sufinin kalbini birleştirebilmesidir. İmam el-Benna tasavvufu şöyle tanımlamıştır: “Tasavvuf, dünyadan zühd, ahirete yönelme ve Yüce Allah’a itaatte titiz olmaktır.”

Bir keresinde İmam el-Benna’ya tasavvuf ve sufinin İslam’daki yeri sorulduğunda şöyle demişti: “Özünde pak ve temiz olan, karmaşıklıktan uzak olan tasavvuf, İslam’ın bir parçasıdır. Sufilik öyle bir derecedir ki Allah’ın salih kulları ancak bu dereceye ulaşır. Zira sufilik, insan tabiatına cihadı, mücadeleyi ve fedakarlığı aşılayan köklü bir kavramdır. Dolayısıyla tasavvuf, tüm etbaının bu dereceye ulaşmasını gerekli görür. Nitekim Müslüman Kardeşler’in, tasavvufun ardındaki kuvvetli mânâları alıp, eski ve çağın ruhuna uymayan adetlerine bağlı kalmaksızın, bu manaları davetine aktarmasının hiçbir sakıncası yoktur.

Bir gün İmam el-Benna kardeşleriyle oturuyordu ve onlara şöyle dedi: “Ben Şazeliyye tarikatına mensubum.” Kardeşleri çok şaşırmıştı. “Bu nasıl olur?” dediler. İmam el-Benna “Benim Şazeliyye tarikatına mensub olduğuma dair resmi bir icazetim var. Şayet isteseydim tarikat şeyhi olabilirdim. Ancak, benim burada Şazeliyye tarikatına mensubum diyerek ifade etmek istediğim şey şu: Ben Şazeli’nin öğretisini takip ediyorum. Zira o bir duasında şöyle demişti “Allahım! Bize güzel bir hayat ve temiz bir ölümle birlikte büyük bir hikmet bahşet.” “Güzel hayat Allah yolunda cihattan başka bir şey değildir. Temiz bir ölüm ise Allah yolunda şehitlikten başka bir şey değildir.”

 

İmam el-Benna tasavvufun merhalelerini şöyle açıklıyor: Sufi şeyhlerinin (önderlerinin) çoğu (Allah kendilerinden razı olsun) tarikatın amacının Allah’a ulaşmak olduğunu ve Allah’a yakınlaşmak ile feyizlenip onunla karşılaşarak mutluluğa erişeceğine inanır.

Tarikat ehli bunu dört merhaleye ayırmıştır.
1. Merhale: İbadet ile meşgul olup Allah’a yönelmek ve insanların mal ve lezzetleri ile karşı karşıya kaldığı bu dünya hayatının şaşasından yüz çevirip zühd etmek olan zahiri merhaledir. Avama ait olan bu merhale ibadete çekilip zikir ve istiğfar ile meşgul olmak ile gerçekleşir.
2. Merhale: İçsel mücadele merhalesi; Nefis ile mücadele edip onu kötü hasletlerden arındırmak, onu güzel ahlak ile süslemek, küçük ve büyük günahlardan ötürü onu hesaba çekip sürekli murakaba altında tutmaktır.
Bu merhale alemlerin rabbi olan Allah’a dürüst bir şekilde yönelenlerin merhalesidir.
3. Merhale: Zevklerin, makamların ve hallerin olduğu bu merhale, nefsi müşahade altında tutup eğitmek suretiyle ruhun saltanatını güçlendirmek ve kalbe giren nur ile kainatın görünmeyen güzelliklerini ve sırlarını görmekle gerçekleşir.
Bu merhale, Müsteşrifinlerin (şeref sahibi kimseler) merhalesidir.
4. Merhale: Nefsi ma sivadan arındırıp vuslata ermek (en zor merhale). İmam el-Benna birinci ve ikinci merhale’nin sınırlarını Kuran ve sünnetin açıkladığını ve şeyhlerin sözlerinin de bu meyanda olduğu belirtmektedir. Üçüncü merhalede ise karışıklık ve anlaşılmazlıklar olduğu için müridin kuran ve sünnete bağlı kalıp bu karmaşıklığı şeriatın tartısı ile tartması gerekir. Bu merhalede ayaklar haktan kaymış fikirler doğru yoldan ayrılıp sapıtmıştır. Bundan dolayı gerçek sufi her merhalede kuran ve sünnete sarılıp ona muhalif olan herşeyi bir tarafa bırakması gerekir.

Bundan dolayı görmekteyiz ki İmam el-Benna kendisine tabi olanlardan sabah ve akşam mesurat ve rabıta virdini okumalarını istemiştir. Ve bunların tamamı da bir tasavvuf metodudur. Aynı zamanda, kendisine tabi olanlardan hayatın her alanında nebevî dualara bağlı kalmaları gerektiğini ifade etmiştir. Bu da bir tasavvuf metodudur.

İmam el-Benna Müslüman Kardeşlerin gece namazına ve bu anlamda İslam’ın emrettiği şeyleri yapmaya davet etmiştir. Ayrıca İmam el-Benna’nın Kur’an’ın onayladığı hakikatleri onayladığını, onaylamadığı konuları ise reddettiğini açık bir şekilde görmekteyiz. Nitekim buna fehm risalesinin 13. maddesinde de değinildiği üzere, salih insanları sevmek, onlara hürmet duymak ve salih amellerinden dolayı onları övmek Allah’a yakınlık vesiledir. Evliyalar, Yüce Allah’ın “Onlar ki iman edip takva sahibi olanlardır” ayetinde zikredilen kimselerdir. Keramet ise şeriatın şartlarına uymak kaydıyla vardır. Şunu iyi bilmemiz gerekir: Allah’ın veli kulları (Allah cümlesinden razı olsun) gerek hayatta iken gerekse ölünce, başkaları şöyle dursun, kendi kendileri için bile ne bir fayda ne de bir zarara malik olmadıklarını, yani her şeyin Allah’ın kudreti ve iradesine bağlı olduğunu çok iyi bilmektedirler.

Görmekteyiz ki el-Benna, velilerin ve kerametlerinin varlığını Kur’an’ın vasıflandırdığı gibi vasıflandırmıştır. Ancak bazı sufilerin veliler hakkında gerek hayatta iken ve gerekse de ölümlerinden sonra fayda ve zarar verecekleri hakkındaki fikirlerini inkar etmiş ve bunu kabul etmemiştir.

Allah dışında ne bir fayda ne de bir zarar verecek hiç kimse yoktur.
İşte biz, İmam el-Benna’yı sufi, zahit, abid, kitap ve sünnete bağlı olan salihlerin yolunda olan hakiki bir sufi olarak görmekteyiz. Yüce Allah, İman el-Benna’ya rahmet etsin ve onu en güzel şekilde mükafatlandırsın.

Arapça’dan Tercüme: Ensari Atlı

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?