1- Allah’a Olan İmanı Sarsılmaz Dağlar Gibi Olan Bir Gençlik
Müslümanın hayat kitabı olan Kur’ân’ı Kerîm’de iki ayette direkt olarak gençlerden bahsedilmektedir. Birinci ayet, Enbiyâ Sûresi’nin 60. ayetidir ki bu ayette bir genç olarak Hz. İbrahim’den bahsedilmektedir. Ayet mealen şöyledir: “Bir genç duyduk; kendisine İbrahim deniliyor.” Ayette geçen “fetâ” kelimesi genç manasına gelmektedir.1 Allah ona “teslim olarak!” demiş, o da “Âlemlerin rabbine teslim oldum” demiş ve Allah’a olan imanında herhangi bir zayıflık göstermemiştir. (Bakara, 131)

İbrahim (a.s)’ın şahsında bir Müslüman gencin şunları görmesi mümkündür: İbrahim (a.s) Allah’a asi olan, bozulmuş, kokuşmuş bir çevrede yetişmesine rağmen asla bu çevreden etkilenmemiştir. Çevresi ne kadar kötü ve asi bir toplum olursa olsun umutsuzluğa düşmemiş ve ümidini bir an dahi yitirmemiştir. Ailesi başta olmak üzere toplumu şirkten ve fesattan kurtarmaya çalışmış, ıslah için tek başına mücadele etmekten geri durmamıştır. Sadece eşi Sâre ve kardeşinin oğlu Lût (a.s) kendisine iman etmelerine rağmen diğerlerini de tevhide çağırmaktan geri durmamıştır. Toplumdan etkilenen değil onları etkileyen olmuştur. Nesne değil bilakis özne olmuştur.2 O halde Müslüman genç; okulunda, üniversitesinde, iş yerinde ve bulunduğu her yerde Hz. İbrahim gibi Allah’a dayanacak ve orayı imkânlar çerçevesinde ıslaha çalışacaktır. Şartlara teslim olmayacak mücadelesine devam edecektir.
Kur’ân’da, genç kelimesinin geçtiği diğer yer ise Kehf Sûresi’nin 13. ayetidir: “Hakikaten onlar, Rablerine iman eden gençlerdi. Biz de onların hidayetini artırdık.” Ashab-ı Kehf, yaşadıkları toplum, , putperest olmalarına rağmen topluma uymayıp onlardan uzak durarak O’na kulolmuşlardır. Taberî’nin tefsirinde geçen bir rivayete göre bu gençler sıradan gençler olmayıp o zamanki Rûmların ileri gelenlerinin çocuklarıydı.3 Bu rivayetten anlıyoruz ki bu gençlerin Allah’a olan imanları o kadar kuvvetliydi ki babalarının devlet içindeki nüfuzlarından kaynaklanan imkânlar, içinde bulundukları müreffeh hayat, imanlarını olumsuz yönde etkilememiş, onları Rablerine iman etmekten alıkoymamıştı. Kalplerindeki derin iman, onları bozuk topluma karşı direnmeye, gerektiğinde ailelerinden uzaklaşmaya ve yaşadıkları şehirlerinden çıkmaya sevk etmiştir. O halde şunu söylemekte bir mahzur yoktur: İman, direnmektir.
2-Dinini İyi Anlayan, İslâm’ın Kendisinden Ne İstediğini Bilen Bir Gençlik
Müslüman gençlerin ilmî olarak kendilerini çok iyi yetiştirmeleri gerekir. İslâm’ın kendisinden ne istediğini bilmeyen Müslüman gencin ne kendisine ne ümmete ne de içinde doğup büyüdüğü topluma pek yararı olmaz. İslâm’ı anlaması için de Kur’ân ve Sünnet bilgisini artırmalıdır. Özellikle günümüzde ehil olanın da olmayanın da din konusunda konuştuğu göz önünde bulundurulduğunda bu hususun ne kadar önemli olduğu daha net anlaşılacaktır. Sosyal medyada karşılaştığı fikirleri İslâm’a göre değerlendirebilmesi, İslâm’ın önerdiği ifrat ve tefritten uzak mutedil bir anlayışa sahip olmak için Müslüman gencin birtakım okumalar yapması öncelikli vazifesidir.
İlim sahibi olmak, söylenen sözün ve yapılan amelin doğru olmasının öncelikli şartıdır. İlimsiz bir söz ve amel doğru olmaz. Çünkü ilim ile; hak batıldan, iyi kötüden, sünnet bid’atten ayırt edilebilir. Ömer b. Abdülaziz: ‘İlimsiz olarak çalışanın bozduğu, düzelttiğinden daha çoktur.” der. Eski âlimlerimizden bazıları da şöyle demişlerdir: ‘Kişinin ilme olan ihtiyacı, yiyip içmeye olan ihtiyacından daha fazladır.’ Zira yiyecek ve içecek bulunmadığında kişinin bedeni helak olurken; ilim olmadığı zaman ruhu helak olur. Allah ve Resûlü’nün kendisinden ne istediğini bilmek bir Müslümana verilmiş büyük nimetlerdendir. Aynı şekilde Allah ve Resûlü’nün kendisinden ne istediğini bilmemek de bir Müslüman için şer olarak kâfidir.”4
3-Hayatını İbadetle Geçiren Müslüman Bir Gençlik
Bir hadiste Resûlullah (s.a.s.) kıyamet gününden bahsederken o zor zamanda yedi sınıf insanın emanda olacağına dikkat çeker. O yedi sınıftan saydığı ikinci grup da “Allah’a kulluk içinde yetişen genç”ler grubudur. Resûlullah hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet gününde “Allah’a kullukta yetişen gence” gölgeleneceği sözünü veriyor. Şüphesiz ki bu, Allah’ın bir vaadidir. Allah ise vaadinden asla dönmez. O gruba girmek de büyük bir iman ve mücadele ister. Telefon ve internetin gençleri esir aldığı, büyüklere saygının kalmadığı ve her türlü fitnenin gençleri kuşattığı bu zor zamanda, ümmetini unutmayan, ümmetinin dertleriyle dertlenip kederlenen bir gencin mükâfatı elbette büyük olacaktır.
4-Allah’ın Verdiği Nimetlerden Mutlaka Hesaba Çekileceğinin Şuurunda Bir Gençlik
İmam Tirmizî’nin rivayet ettiği bir hadiste Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Kıyamet gününde insan şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe yerinden kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden.” Resûlullah (s.a.s.) kişinin hesaba çekileceği ilk konunun ömrünün nerede geçirildiğinden olacağını söylüyor. Herkesin sadece bir ömrü var. Onun için en güzel ve faydalı bir şekilde onu geçirmek asıl hedefler arasında olmalıdır. Kişinin sorguya çekileceği ikinci husus da gençliğiyle alakalı olacaktır. Ömrün içinde gençlik dönemi de vardır. Fakat Resûlullah’ın özellikle burada gençliği ayrı zikretmesi, gençlik yıllarına dikkat çekmek içindir. Zira dünya, gençler için daha cazibeli gelmektedir. Ayrıca ihtiyarların katlanamadığı sıkıntılara gençler tahammül edebilmekte ve ihtiyarların yapmakta güçlük çektikleri ibadetleri, hayır ve hasenatı gençler yapabilmektedir. İmanlı genç, bu şuurda bir hayat yaşar ve hazırlığını ona göre yapar. Kendisi gençlik yıllarını Allah’a adarken, diğer taraftan cennette beraber yürüyeceği arkadaşlar edinir, onların da gençliğini Allah’a adaması için dua eder ve onları davet eder.
5-Orta Yolu Benimseyen ve Aşırılıklardan Uzak Duran Bir Gençlik
Her Müslüman genç bir diriliş eridir. Hz. Âdem’den bu yana süregelen hak-batıl mücadelesinin içinde olduğunu asla unutmaz.5 Bu şuurla beraber Müslüman bir genç hiçbir konuda Allah Resûlü’nün tasvip etmediği, onaylamadığı bir işe girişmez. İmam Buhârî ve İmam Tirmizî’nin rivayet ettiği şu hadisi hayatının şiarı edinir: “Senin üzerinde Rabbinin hakkı var, nefsinin hakkı var, ailenin hakkı var. Her hak sahibine hakkını ver.” Bu hadisten hareketle bir Müslüman kendisini sürekli ibadete vererek Allah’ı razı edeyim derken ailesini, anne babasını, görevini ve nefsini ihmal edemez veya işe gidiyor, üniversite okuyor diye ibadetlerini aksatamaz.
Müslüman genç ibadetlerde olduğu gibi fikirde de itidalli olur, aşırıya kaçmaz. Birtakım sahih olmayan fikirlerin özellikle gençlerin zihnine yerleştirilmek istendiğinin bilincinde olur. Bu tür fikirlere Müslüman genç dikkat etmelidir. Bir hatıramı burada paylaşmak istiyorum: Bir bayramlaşma münasebetiyle yaşı elliye yakın bir Müslümanı ziyaret etmiştik. Muhabbet arasında şöyle dedi: “Gençken camiye gitmez, cumayı kılmaz, bayram namazlarına katılmazdık. Çünkü o zaman bana göre bu ülkedeki camilerde namaz kılınmazdı. O ne cahillikti öyle.” Anlaşılan o ki, bu kişi gençken bazı bozuk fikir ve anlayışlardan etkilenmiş ve camiye uzun zaman gitmemişti. Daha sonra bunun yanlış olduğunu anlayıp camiye gitmeye başlamıştır. Ama gençken camiden cemaatten uzak kalışına da üzülüyordu. O zaman aklıma şöyle bir soru gelmişti: Bu Müslüman yanlışından dönüp camiye gelmiş; fakat kendisinden etkilenip de camiye gelmeyenleri tekrar camiye döndürebilecek mi? Onun etkisiyle camiyi, cumayı terk edenlere ulaşabilecek mi acaba? Bu biraz zor görünüyor. Dolayısıyla gençler bu tür hatalara düşmemek için itidalli olmalıdır. Orta yolu benimsemek, aşırılıktan sakınmak; Kur’ân’ın da istediği bir durumdur. “Böylece sizi mutedil (orta yolu benimseyen) bir ümmet kıldık” ayetinin tefsirinde de bunu açıkça görmekteyiz.6
6-Bir İşe Giriştiğinde En İyisini ve En Güzelini Yapan Bir Gençlik
Resûlullah: “Allah sizden biriniz bir iş yaptığı zaman o işi sağlam ve güzel yapmasından memnun olur.” buyurmaktadır.7 Müslüman genç derslerinde son derece başarılı olmalıdır. Bu başarısıyla beraber aynı zamanda ahlâk ve davranışlarında örnek bir genç olmalıdır. Ta ki insanlar dindar olmanın gerek okumaya gerekse başarıya engel olmadığını idrak etsinler. Müslüman kimse hangi meslek dalında çalışma yürütüyorsa o alanın en iyisi olmalıdır. Bunun için gösterilen gayretin, Allah’ın bir emrini yerine getirmek olduğunu dolayısıyla da O’nun rızasına da nail olacağını unutmamalıdır.
7-Hayırlı Evlat Olma Hedefi Olan Müslüman Gençlik
Ölüm; bu dünyada yaşanan geçici hayatın sona ermesi, varlığı kesin olan ebedî hayata geçişin başlangıcıdır. Ölümle hayat durduğu gibi yapılan hayırlar da günahlar da sona erer. Ancak ilâhi hikmetin bir sonucu olarak bazı işlerin sevabı, bazı işlerin de günahı ölümden sonra da devam eder.
Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.”8 Hadiste buyurulduğu gibi kişinin ölümünden sonra sevabını devamlı kılacak olan amellerden biri de arkasında kendisine dua edecek sâlih evlat bırakmaktır. Salih evlatla kastedilen Müslüman evlattır. Anne babaya düşen en önemli görev, çocuklarını iyi bir Müslüman olarak yetiştirmektir. Böyle bir evlat, ölümlerinden sonra anne babasına kendisi dua ettiği gibi, başkalarının da dua etmesine vesile olan işler yapar.
Müslüman genç için bu hadis iki noktada ehemmiyet arz etmektedir. Birincisi kişi iyi bir evlat yetiştirmek için maddi ve manevi gerekli imkânları seferber etmelidir. Hadiste önemli olan ikinci husus ise evladın bu hadisteki vasfa sahip olması için gayret göstermesi gerektiğidir. Kişi kendisini yetiştiren anne babasına dua etmeli, onlar adına hayır ve hasenatta bulunmak suretiyle onlara olan vefasını göstermelidir.

Kaynakça
1)el-Câmi’ LiAhkâmi’l-Kur’ân, 1. Bs (Beyrut-Lübnan: Müessetü er-Risâle Nâşirûn, 2017), 14: 220. 2) Abdülkerîm Zeydân, el-Müstefâdmin Kasasi’l-Kur’ânli’d-Da’veve’d-Dü’ât, 1. (Beyrût-Lübnan: Müessetü er-Risâle Nâşirûn, 2017), 1: 140,141. 3) EbûCâfer Muhammed bin Cerîr et-Tâberî, Câmi’ü’l-Beyân fî Te’vîli’l-Kur’ân, 6. Bs (Beyrût-Lübnan: Darü’l-Kutubi’l-İlmiyye, 2014), 8: 183. 4) Yusuf el-Karadâvî, Şümûlü’l-İslâm fî Dev’i Şerhin ’İlmiyyinMüfessalinli’l-Usûl’l-İşrînli’l-İmâm eş-Şehîd Hasan el-Bennâ, 2. (Beyrût: Müessetü er-Risâle, 1996), 20-25. 5) Sezai Karakoç, Diriliş Neslinin Âmentüsü, 55. (İstanbul: DİRİLİŞ YAYINLARI, 2017), 7,8. 6) Ali Muhammed es-Sallâbî, el-Vasatiyyefî’l-Kur’âni’l-Kerîm (Seydâ-Lübnan: el-Mektebetü’l-Asriyye, 2010), 20-23. 7) Taberânî- Beyhakî 8) Müslim, Vasiyyet 14. Ayrıca bk. EbûDâvûd, Vasâya 14; Tirmizi, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?