“Göklerde ve yerde ne varsa hepsini Allah’ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi?” (Lokman, 20)

“Eşya” kelimesi, Arapçada “şey” kelimesinin çoğuludur. “Şey” kelimesi, var olan her varlığı kapsayacak kadar geniş bir kullanım alanına sahiptir. Günümüzde “eşya köleliği” ya da “eşya bağımlılığı” gibi hastalıklar ortaya çıkmıştır. Eşyaya haddinden fazla anlam yüklenmiş, eşya araç olmaktan çıkmış amaç olmuştur artık. Asıl itibariyle eşya, insana verilmiş bir emanettir. O hâlde emaneti, emaneti verenin rızasına uygun bir şekilde harcamak, kullanmak gerekir. İnsan eşyanın mahkûmu değil, hâkimi olmalıdır.

Sosyal medyada paylaşılan bir videoda büyük âlim Yusuf el-Kandehlevi, açlık ve yokluğun halkı perişan ettiği bir dönemde kendisine sorulan “Fiyatlar çok arttı, geçinemiyoruz.” sözlerine son derece hikmetli bir cevap verir: “İnsanlar ve eşya, Allah katında terazinin kefeleri gibidir. Eğer insanın kıymeti Allah katında artarsa eşyanın değeri düşer ve eşya ucuzlar. Yok eğer insanın kıymeti Allah katında düşerse bu kez eşyanın değeri artar ve fiyatlar yükselir. Allah’ın katındaki değerinizi arttırın! İman ve salih amel ile eşyanın değerini düşürün.” der üstat. Şu sıralar yaşanan ekonomik sıkıntılar Yusuf el-Kandehlevi’nin tespitini doğru çıkarıyor. Belki de biz, eşyanın peşinden koşarken farkında olmadan Allah’ı unuttuk da onun katındaki değerimiz düştü.

Eşya kavramını zihne doğru oturtmak gerekir. Eşya ne çok önemsiz ve değersiz ne de çok önemli ve hep peşinde koşulması gereken bir şeydir. Her eşya bir nimettir, hiçbir şey gereksiz yaratılmamıştır. O hâlde sahip olduğumuz eşyalar için de şükür gerekir: “O istediğiniz şeylerin hepsini size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.” (İbrahim, 32-33)

Modern Dünyada Bocalayan İnsan
Yokluk ve kıtlığı görmüş dede ve ninelerin Müslümanca yaşamaya çalışan torunları olarak içinde bulunduğumuz bollukta ne yapacağımızı bilemez bir durumdayız. İhtiyaç olmadığı hâlde eşya almamız, evlerimize eşyalarımızı sığdıramayışımız, maaşlarımızın yetmeyişi hep eşyaya bağımlı olmamızdan kaynaklanmaktadır. Para kazanmak için sağlımızı harcıyor, sonra da çarşı pazar gezerek istediğimiz eşyaları satın alıyor, akabinde aldığımız bu eşyaları yıkamak, yerleştirmek, tozunu almak ve bakımını yapmak için ömrümüzü harcıyoruz. Ama hiçbir zaman da tam olarak mutlu olamıyoruz. Çünkü tüm bunları yaparken ilim öğrenmek, ibadetlerimizi güzelce yapmak, sevdiklerimizle kaliteli vakit geçirmek gibi mutluluk kaynağı olan bir sürü fırsatı kaçırıyoruz.

Son zamanlarda yaptığımız en büyük yanlışlardan biri de bir eşyayı, tam eskimediği hâlde gözden çıkarmamızdır. Hatta bazen, sırf modası geçti diye yeni olmasına rağmen bazı eşyalarımızı artık kullanmak istemiyoruz. Bazen de kısa sürede bozulup pörsüyecek çok ucuz eşya alırız. Hâlbuki bunun yerine kaliteli eşya alıp uzun süre kullanmak daha mantıklı olacaktır. Böylece hem nakit hem de vakit tasarrufu yapmış oluruz. Bu husus, bize Sakıp Sabancı’nın şu sözünü hatırlatır: “Ucuz eşya alacak kadar zengin değilim.”

Bazı Tavsiyeler:
Kredi kartından kurtulalım: Kredi kartı demek, paramız yoksa bile harcama yapmak demektir. Kredi kartımız yoksa borçla almak istediğimiz eşyayı almayız ve bir sonraki ayı bekleriz. Böylece hayatımızdan stres azalmış olur.

Kiralayalım ya da ödünç alalım: Ömürde sadece bir kere kullanılacak eşyaları satın almayalım; bunun yerine bir arkadaştan, komşudan, akrabadan ödünç alalım. Artık kullanmadığımız sağlam bir eşyamız var ise onu başkasına verelim.

Dışarıda harcadığımız paraya kısıtlama getirelim: Herkesin bir su matarası, termosu ve saklama kabı olursa hem dışarıda suya, kahveye ve yemeğe verdiği paradan tasarruf etmiş olur hem de sağlığını korumuş olur. Aynı zamanda doğada 600 yılda ancak yok olan plastikleri doğaya atmamış oluruz.

Evimizi sadeleştirelim: Çoğu zaman evimizdeki kalabalıktan ve düzensizlikten içimiz daralır. Bunun sebebi de evlerimizin, ihtiyacımız olmayan eşyalarla dolu olmasıdır. Çağımız, bizi sürekli eşya almaya yönlendirir. Sırf indirimde olduğu için, ucuz olduğu için aldığımız eşyalar vardır. Evimize bir şey alırken iki kez düşünelim. Evimizi kullanışlı bir şekilde dekore edelim. Gerçekten ihtiyacımız olan eşyaları belirleyip geriye kalan kıyafet, mobilya, araç-gereç, mutfak eşyası ne varsa bir bir azaltalım ve ihtiyaç olmadığı sürece yenisini almamak için kendimize söz verelim. Ayda yılda bir gelecek misafir için vitrinli, gümüşlüklü, yemek takımlı, konsollu salonlar düzenlemeyelim. Bunların hepsi temizliğinden tutun, taşınmasına kadar derttir.

Alışveriş merkezlerinden ve sitelerinden uzak duralım: Devasa alışveriş merkezleri, sanki bizi kandırmak ve yutmak için birbiriyle yarışan, kocaman ağızlarını açıp bekleyen dev yaratıklara benziyor. Ve içeride öyle bir atmosfer hâkim ki müzikten tutun mağazalardaki eşyaların sergilenişine kadar her şey insanda alışveriş yapma isteği uyandırıyor. Alışveriş yapmak artık bir tutku hâline geldi. Çünkü pazarlama taktikleri, duygularımızla oynuyor. Yaşadığımız olumlu-olumsuz her duyguda alışveriş merkezlerine koştuk. Hayatımızı feda ederek kazandığımız parayı, belki de hiç kullanmayacağımız eşyalar için harcar olduk.
Tüketim çılgınlığına dikkat edelim: Bu çılgınlığı en çok tetikleyen şey moda belasıdır. Moda; tüketime, daha fazla tüketime zorlamaktadır. Sırf modası geçti diye bozulmadığı ya da eskimediği hâlde yenilediğimiz eşyalarımız var maalesef. Bu da tamircilik mesleğinin sonunu getiren bir durum olmuştur. Moda belası ve tüketim kanseri tamircilik mesleğini silip süpürdü.

Tüm bu tavsiyelere uymanın bize getireceği güzellikleri şöyle sıralayabiliriz:
Daha az karışıklık
Daha az borç
Daha az pişmanlık
Daha az karmaşa
Daha az stres
Daha az temizlik
Daha az atık
Daha fazla alan
Daha fazla rahatlık
Daha fazla sade yaşam
Daha fazla tasarruf
Daha fazla eğlence
Daha fazla zaman
Daha fazla ibadet
Daha fazla huzur
Madem eşya bağımlılığından kurtulmanın bize getireceği bu kadar güzellikler var o zaman gelin şu ilkeleri hayat düsturu edinip yola öyle devam edelim:

Her şeyin azı karar, çoğu zarar.
Az eşya, sade hayat.
Sade ve basit olan, güzeldir.
Sade yaşa, mutlu ol!
Sade yaşamak imandandır.

Sonuç olarak fazla eşya, fazla tüketim demektir. Daha çok tüketimin doğaya zarar verdiğini de artık bilmeyenimiz yoktur herhâlde. O hâlde eşyayı azaltırsak aslında gökyüzünde kuşları, suda balıkları, yüzlerde gülümsemeyi, kalplerde sevgiyi kısacası dünyada iyi olan her şeyi çoğaltmış oluruz.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?