Bir Ramazan ayı daha geride kaldı. Bu senenin mübarek Ramazan ayı da heybesini alıp bu diyardan ayrıldı, başka diyarlara göçüverdi. Ganimet bilip istifade edenlere ne mutlu. Kadrini kıymetini bilmeyip beyhude geçirenlere de ne yazık!

Allah, orucu takva ile ilişkilendiriyor. Yani oruç takvaya erişmenin yoludur. Ramazan da takvayı kazanmamızı kolaylaştıracak bir aydır.

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bakara, 183)

Madem oruç takvaya ermenin yolu ve takva da mevsimlik kuşanılacak bir gömlek değil, o hâlde bir terbiye ve eğitim süreci mesabesinde olan Ramazan’ın bizlerde nasıl bir tesir bıraktığını sorgulamamız ve bu tesirin etkisiyle senenin geri kalan kısımlarında da capcanlı, dipdiri kalmaya gayret etmemiz icap ediyor. Nasıl mı?

Ramazan bizlere senenin geri kalan kısmını hangi şuurla geçireceğimizin bilincini sunuyor aslında. Ramazan, bir ay değildir. Ramazan ibadeti sadece bir aydan ibaret değildir. Onu tüm seneye yaymak gerekir. İslam’ın ilk nesillerini hatırlayalım: Onlar Ramazan’dan altı ay evvel bu aya erişmek için dua ederlerdi ve sonrasında da avuçlarını semaya doğru açıp senenin geri kalan kısmını da kabul olması için dua ile geçirirlerdi.

Ramazan her ne kadar bitmiş olsa da bu ay içinde yakaladığımız veya yakalamaya çalıştığımız ruhu aynı tempo ile sürdürme çabasında olmalıyız. Ramazan’ın abidi olduktan sonra normal zamanda alışmanın çok zor olduğu ve kazanmış olduğumuz bunca güzel huy ve ameli, hemen sonrasında terk etmek ne büyük bir ziyandır. Bu yüzden Ramazan boyunca bünyeni alıştırdığın ibadetleri devam ettirmeye çalış.

Gelin söylediklerimizi birkaç örnekle daha somut bir hâle getirelim:
Kur’an’ın Ramazan ayında indiği ve özellikle bu ayda ona çok ihtimam gösterilmesi gerektiği yadsınamaz. Ama şunu da nefislerimize iyice belletmemiz gerekir ki bu Kur’an sadece Ramazan ayında okunmak üzere indirilmedi. Bilakis senenin her anında bizlere rehberlik etmesi, mana denizinden gün gün, an an nasibimizi alalım diye indirildi. Bizler hidayet kaynağı olan bu kitabın ışığına her daim muhtacız. Bu yüzden de sadece Ramazan ayı değil bütün sene boyunca onu okumalı ve anlama gayretinde olmalıyız. Bu Kitap, rabbimizin bize hitabı, bizim de ona seslenme vasıtamızdır. Kur’an-ı Kerim’i okumaya devam edip etkisini hem kalbimizde hem de zihnimizde daim kılmalıyız. Kur’an’ı senede bir, Ramazan ayında hatmedilen bir kitap olma özelliğinden çıkarmalıyız artık.

Oruç ayı Ramazan gitti ey kardeşim! Ondan bize ne kaldı geriye? Acaba Ramazan bizi terbiye etti mi? Acaba bizlere bir ibadet şuuru kattı mı? Acaba tuttuğumuz oruçlar bizi sene boyunca tutacak kadar etkili oldu mu?

Bir başka örnek daha verelim. Camide namaz kılma alışkanlığını normal bir zamanda kazanmak çok zor iken Ramazan’ın bereketiyle, şeytanların da gemlenmesiyle bir de bakarız ki diğer Müslüman kardeşlerimizle yolumuz çok rahat bir şekilde camiye düşer. Zor kazanılan bu alışkanlığı hemencecik terk edip gafil davranmamalıyız. Farzları dahi zar zor kılan bir ümmete dönüşmüş bizler yine Ramazan’ın bereketiyle ve Allah’ın bahşettiği toplu bir ruh ile bu ay içinde teravih, kuşluk, vitir (1 iken 3, 3 iken 5 kılarak), evvabin gibi namazlarla bol bol sünnet kılmaya alışan bir bünyeye kavuşuruz. Ne yazıktır ki bayramdan hemen sonra tüm bunları bırakıp eski hâlimize döneriz. Yine o eski hâlimize, film aralarında farzları aradan çıkaran bize; gecenin en tenha vakitlerini seçip nafileler kılmak gerekirken maalesef yine bir kişiyi beklerken geçen zamanı sözüm ona değerlendirmek için sünnet kılan bize dönüşürüz yine. Ne büyük gaflet!

İbadetiyle, kattığı şuuruyla ve sayamadığımız her neyi varsa hepsiyle beraber, Ramazan’da edindiğimiz güzel huyları ve amelleri kendimizi hemen salıp kolay şekilde elden kaçırmayalım. Yapabileceğimiz birkaç tane daha güzel ameli şöyle sıralayabiliriz:

Sadaka vermeye devam edelim ve bunu sürekli bir iş hâline getirelim.
Gece namazı ile ruhumuzu sakinleştirmeye, dinlendirmeye ve Allah ile baş başa kalmaya devam edelim.
Senenin geri kalan kısmındaki zamanlarda da nafile oruçları tutalım. (Pazartesi-perşembe oruçlarıyla beraber hadislerle tavsiye edilmiş özel günler; 6 gün Şevval ayı orucu, Arefe günü, Zilhicce ayı, Muharrem ayı orucu, “Eyyam-ı Biyd” adı verilen her ayın 13,14 ve 15. günlerindeki oruç)

Dua etmeye ve yakarmaya hiç ara vermeyelim. Özellikle de gecenin fecirden önceki son üçte birlik kısmını ganimet bilelim. Zira hadsiz ihtiyacımız var.
Arkadaşlıklarını ve zaman geçirdiğin faaliyetlerini gözden geçir. Ramazan’da diğer Müslümanlarla beraber ibadet lezzetini tatmak adına birçok diziyi izlemeyi ve kahvelerde vakit geçirmeyi terk ettin. Bunlarsız da aslında yaşanılabileceğini öğrendin. Ramazan, tüm bu alışkanlıkları bertaraf etmek için sana bir reçete sunmuş, ilaç olmuşken kendini tekrar bu malayani şeylere kaptırma. Vaktin önemli ve değerli. Giden vaktin yerini dolduracak kıymette hiçbir kıymetli maden yoktur. Bu yüzden dön kendine ve zamanını daha bereketli ve kıymetli şeylere harca.

Tüm bunları yapmak kolay olmayacaktır elbette. Nitekim Allah’ın kolaylaştırdığından başka bir kolaylık da yoktur. Bu doğrultuda kendine bazı arkadaşlar edin ve bunlarla Ramazan ruhunu sene boyunca diri tutmaya çalış. Aylık hatim grubu, en az bir geceyi namazla, duayla, kıraatle geçirme ödevini beraberce yapacağın bir arkadaş ekibin olsun. Günlük zikirlerini sana hatırlatacak ve maneviyatını güçlü kılacak, kitapları birlikte okuyup analiz edeceğin bir grup kur. Sosyal medyayı yoğun kullandığın ve boşa geçirdiğini, israf ettiğini düşündüğün zamanlarını değerlendirmek için sana hem ruhen hem de bedenen fayda getirecek bazı vazifeler edin.

Evet, Ramazan bitti; ama kulluk vazifemiz devam ediyor. Bunun için Ramazan sonrasında yeni bir program yapmak adına kolları sıvayalım.
“O hâlde önemli bir işi bitirince hemen diğerine koyul. Ve yalnız rabbine yönel.” (İnşirah,7-8)

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?