Bismillahirrahmanirrahim.

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur, salat ve selam O’nun âlemlere rahmet olarak gönderdiği Hz. Muhammed’in (s.a.s.), Ehl-i beytinin, ashabının ve İslam davasını kıyamete kadar götürecek siz kıymetli dava kardeşlerimizin üzerine olsun.

Yaşadığımız çağ, Müslümanların gerek bireysel gerekse toplumsal olarak sınandığı bir çağdır. İnsanların can, mal, nesil, din ve akıl özgürlüğünün kısıtlandığı, zorlama ve dayatmalarla izzetinin elinden alındığı ve zillete mahkûm edildiği bir dönemdir. Peki, biz Müslümanlar bu zorluktan felâha, karanlıktan aydınlığa nasıl ulaşacağız ya da bunca zorluklara rağmen kurtuluşa erişmek mümkün mü? Tabi ki mümkün. Yüce Rabbimiz bize Kur’ân’da bunun çözümünü sunmaktadır. Allahu Teâla Ahzab Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır: “İçinizden Allah’ın lütfunu ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için şüphe yok ki Rasulûllah’ta güzel bir örneklik vardır.” (Ahzab, 21)

İşte bizi karanlıktan aydınlığa çıkaracak pratik bir çözüm olarak, Allah Resûlü’nün “Ashab-ı Rakim” olarak tanımlamış olduğu mağara ashabının hayatını aktaran hadis:

O şöyle buyuruyor: “Sizden evvel gelenlerden üç kişi yola çıktılar. Geceyi geçirmek için bir mağaraya girdiler. Derken dağdan bir kaya düştü ve mağaranın ağzını kapattı, ne kadar çaba gösterdilerse de mağaranın önündeki kayayı kaldıramadılar. Bunun üzerine şöyle dediler: ‘İyi amellerimizle Allah’a dua etmekten başka bizi buradan hiçbir şey kurtaramaz.’
İçlerinden birincisi duaya başlayıp şöyle dedi:

‘Allah’ım! Benim çok ihtiyar annem ve babam vardı. Onlardan evvel ne çocuklarıma ne de hayvanlarıma bir şey içirmezdim. Günün birinde odun toplamak için uzaklara gitmiştim onlar uyuyuncaya kadar dönemedim. Akşam yemeklerini hazırladım fakat onları uyumuş buldum. Onları uyandırmayı ve onlardan evvel ailece akşam sütünü içmeyi hoş görmedim. Çanak elimde sabaha kadar uyanmalarını bekledim, çocuklar ayaklarımın dibinde, aç ağlıyorlardı. Nihayet sabah oldu. Derken annem ve babam uyandılar ve sütlerini içtiler. Allah’ım eğer bu işi senin rızan için yapmışsam bu kayadan bizi kurtar dedi.’ Taş bir parça açıldı lakin çıkılacak gibi değildi.

Sıra ikinci kişiye geldi ve şöyle dua etmeye başladı:
‘Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı ki onu herkesten ziyade seviyordum. Onunla beraber olmak istedim fakat kabul etmedi. Birkaç sene sonra kıtlık oldu ve amcamın kızı yardım için bana geldi. Benden yardım istedi. Ona, kendisini bana teslim etmek şartıyla yüz yirmi altın vereceğimi söyledim ve o da istemeyerek kabul etti. Tam zina edecekken, Allah’tan kork da beni serbest bırak dedi. Ben de Allah’tan korkup, altınları da amcamın kızına verip onu serbest bıraktım. Allah’ım eğer bu işi sırf senin için yapmış isem bizi bu kayadan kurtar.” dedi ve kaya bir parça açıldı lakin dışarı çıkılacak gibi değildi.

Üçüncü şahıs da şöyle duaya başladı:
‘Allah’ım! Benim bir işyerim vardı. Ücretle amele tutup ücretlerini verirdim lakin yalnızca biri ücretini almadan bırakıp gitti. Onun ücretini işlettim. Onun hesabına mal çoğaldı. Bir müddet sonra o adam döndü ve ücretimi ver dedi. Ben de şu gördüğüm hayvan sürüsünün hepsi senin dedim al götür. O da ey Allah’ın kulu benimle dalga geçme dedi. Seninle alay etmiyorum doğruyu söylüyorum dedim. Bunun üzerine malları aldı ve gitti. Allah’ım eğer bu işi senin rızan için yapmışsam bizi kayadan kurtar.’ dedi. Kaya biraz daha açıldı ve üç arkadaş mağaradan çıkıp kurtuldular.”1

İşte mağarada mahsur kalanlar… Mağaranın zifiri karanlığından çıkış arıyorlar ve hiçbir ümidin kalmadığı bir anda Allah’a salih amellerini sunarak karanlıktan aydınlığa çıkıyorlar.
“Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın.” (Haşr, 18) Mağara ehlini kurtaran şey, yarın için hazırlamış oldukları amelleriydi. Peki, ya biz günümüz Müslümanları? Emperyalizmin, zulmün ve cahiliyenin karanlık mağarasında mahsur kalan bizlerin yarına gönderdiğimiz amelimiz var mı? Bu soruyu öncelikle kendimize sormamız lazım. Mevki, makam, hırs, dünya girdabını nasıl aşacağız? Rabbimize sunacak neyimiz var?

Anne babalarımız bizden razı değilken Allah’ın bizden razı olup önümüzdeki engelleri kaldıracağını mı zannediyoruz?

Hz. Yusuf’u, iffetinden dolayı Züleyha’nın kötü teklifine karşı kurtaran Rabbimizin, gözlerini haramdan sakınmayan bizler için karanlık mağaraların kapılarını açacağını mı zannediyoruz?
“İşçinin hakkını alın teri kurumadan verin.”2 diyen bir peygamberin ümmeti olan bizler, bunca kul hakkı üzerine inşa ettiğimiz işyerlerimizde dünya ve ahiret sıkıntılarından kurtulmayı mı umuyoruz?

Bizleri zalimin zulmünden kurtaracak, şeytanların tuzaklarına karşı muhafaza edecek ve nefsin isteklerine karşı koymamızı sağlayacak yegâne varlık Allahu Teâlâ’dır. O’na, halis bir şekilde yapmış olduğumuz amelleri sunarak dua etmekle ancak kurtuluşa erebiliriz.
“Kim Allah’tan hakkıyla sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu gösterir ve ona hiç ummadığı yerden rızık verir, kim Allah’a güvenirse Allah ona yeter.” (Talak, 2-3)

“Allah, iman edenlerin dostudur; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.” (Bakara, 257)
Bu ayetlerden açık bir şekilde anlaşılıyor ki bizler kendi mağaralarımızdaki kayaları ancak Allah’a hakkıyla kulluk yaparak, Allah’ın dostluğuna sahip olarak, O’nun dinini yeryüzünde hâkim kılarak kaldırabiliriz ve karanlıklardan aydınlığa çıkabiliriz. Müslümanların Asr Sûresi’ndeki hakikatleri hatırlayarak ve her daim iman ederek, salih ameller işleyerek ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye ederek bir yaşam sürmeleri gerekiyor. Eğer böyle yapmazsak hüsrana uğrayanların ta kendileri olur ve mağaranın karanlığında boğulur gideriz.

Rabbimiz vahyin aydınlık nuruyla karanlığı yok etmede bizleri muvaffak kılsın. İslam davasını önce nefislerimizde sonra ailelerimizde ve en sonunda da yeryüzünde hâkim kılmayı cümle Müslümanlara nasip etsin…. Âmin…

Kaynakça:
1. Buhârî, Edep 5, Enbiya 53; Müslim, Zikir, 100.
2. İbn Mâce, Rehin 4.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?