Murat Can Kaya
Aslen Gümüşhaneliydi. İstanbul’da ikamet ediyordu ve henüz 21 yaşındaydı. İstanbul Üniversitesi Kütüphanecilik ve Arşiv Bölümü’nden mezun olduktan sonra İHH’da gönüllü olarak çalışmalara destek veriyordu. Daha sonra gönüllülüğü profesyonelleştirerek İstanbul Genç İHH Lise Başkanlığı görevini üstlendi. İHH personeliydi.
Kağan Talip Tığlı
Veri mühendisiydi. Aslen Kastamonuluydu, İstanbul’da ikamet ediyordu ve 25 yaşındaydı. İstanbul Marmara Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümünden mezun olduktan sonra Türk Telekom’da veri mühendisi olarak çalışmaya başladı. Aynı zamanda Genç İHH İstanbul İl Başkanlığı görevini yürütüyordu.
Yusuf Taha Göktaş
İnsansız hava aracı yapmıştı. Aslen Karslıydı, İstanbul’da ikamet ediyordu ve 22 yaşındaydı. Gebze Teknik Üniversitesi’nde Makine Mühendisliği öğrencisiydi. Yedi Hilal Derneği’nde Teknoloji takımları sorumluluğunu yürütüyordu. İHA üretmiş, ulusal ve uluslararası yarışmalarda çeşitli dereceler almıştı.
Tarık Kesekçi
Aslen Nevşehirliydi, İstanbul’da ikamet ediyordu. 26 yaşındaydı ve yeni baba olmuştu. Üniversite yıllarından itibaren İHH’da gönüllü olarak faaliyetlere katılıyor, yurt dışı organizasyonlarında yer alıyordu. İstanbul Teknik Üniversitesi’ni bitirip Baykar Savunma Şirketi’nde uçak mühendisi olarak çalışmaya başladıktan sonra ise yeni yetişen nesle teknoloji aşkını aşılamak için gönüllü konferanslara katılmaya devam etti. Genç İHH’nın düzenlediği teknoloji kamplarına katılıyor ve bir genç olarak Akıncı gibi insansız hava araçlarında uçuş performans ve analiz mühendislik takımının lideri olarak onlara örneklik teşkil ediyordu.
Tam İnanmış Dört Adam
Onlar öncüler ve öndeler. Hayat heybelerini koca bir ömrü dolduracak salih ameller ile doldurdular. Artlarında onları ancak hayır ve özlem ile anan dualı kalpler bıraktılar. Yolları Kur’an ve Sünnetti. Merhamet ve fedakârlık da onların yol azığıydı. Şehadet ise onların en büyük arzusuydu. Rabbim onları Firdevs’inde ağırlayacak inşallah.
İyilik yolunda şehit olan dört kardeşimizden bahsedeceğim. Yukarıda kısaca tanıdık fakat bizi asıl ilgilendiren davaları ve dertleri. Rabbim inanan gençlerden bahsederken, “Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi.” (Kehf, 13) diye buyurur. Onlar; “Bir kere geliyoruz dünyaya” deyip hayatını bomboş zevk ve heveslerle dolduran akranlarının aksine “Evet bir kere geldik dünyaya ve bir daha amel defterimizi dolduracak bir ömrümüz olmayacak” diyerek kısa ömürlerini salih ameller ile doldurdular.
Bu yolda örnek aldıkları şahsiyetler de kendileri gibi inanmış adamlardı. Necmettin Erbakan, Hasan el-Benna gibilerinin hayat düsturlarını örnek alıp uyguladılar. Tevhidin ve vatanın aşkını onlardan öğrenmişlerdi. Bunun bir bayrak yarışı olduğunun bilinciyle yaşadılar. İnsan niçin yaşar ve niçindir bunca telaş? Şan, şöhret, para, kariyer; bunlar gerçek saadeti veriyor mu? Ya da ebedi saadet bu fani dünyaya sığar mı? Onlar saadeti ötelerde aradılar: Bir yetimin başının okşanmasında, bir çocuğun gülümseyen gözlerinde, bir mazlumun duasında, mümin kardeşinin kalbinde… Hayatları hep iyilik ve mücadele doluydu ve ona göreydi tüm planları, hayalleri. İçlerinden Tarık Kesekçi’nin şöyle bir hatırası var ki şu anki gençlere ders niteliğindedir: Akıncı gibi uçakların üretiminde çok yoğun mesai harcarken izin günlerinde de iyilik çalışmalarından geri kalmayan kardeşimize, bu ikisini nasıl yapabildiğini sorduklarında şöyle cevap verir:
“Mühendislik okulu bana nasıl mühendis olacağımı öğretti. Fakat niçin mühendis olmam gerektiğini mazlum coğrafyalara giderek öğrendim.”
İslam, hayatını Rabbine adayan mümin gençlerin omuzlarında yükselecek. Bu din, birlik, kardeşlik ve fedakârlık ile büyüyecek. Birbirini Allah için seven, bir zincirin halkaları gibi kenetlenen müminlerin elleriyle yayılacak ve nihayet kâinata hâkim olacak. “Allah nurunu mutlaka tamamlayacak…” (Tevbe, 32) Bu yolda bizim de üzerimize düşen vazifeler var. En büyük vazife de hiç şüphesiz çocukları yetiştiren anne-babaların özellikle de annelerin omuzlarındadır.
Tarık kardeşimizin rehber edindiği ve davet mücadelesinin en güzel örneklerinden olan Hasan el-Benna’ya ait çok güzel bir söz vardır: “Dünyanın yarısını kadınlar oluşturur, diğer yarısını da kadınlar yetiştirir!” O zaman önce kendi nefsime sonra da tüm annelere diyorum ki:
Kalkın, okuyun, okutun, yaşayın ve yaşatın! Ve anlatın çocuklarınıza iyilik öncülerini. Hayat iman ve cihattır. En büyük cihat, kendi nefsinle yapacağın cihattır. Önce kendini eğit, sonra emanetlerini. Çünkü “Kendi nefsini düzeltmeyen, başkasını düzeltemez.”
Şehit kardeşlerimizden Kağan Talip Tığlı, “Bir gün gelecek herkes beni konuşacak, herkes tanıyacak.” diyordu. Bildik seni ve tanıdık, şahit olduk. Sizi gelecek nesiller de tanıyacak, iyilik yolunun şehitleri olarak anacak ve sizi örnek alacaklar. Rabbim şehadetinizi kabul etsin, bizi de sizi de Firdevs’inde Rasûlullah’a komşu etsin. Selam ve dua ile.
Not: Gençlerin kısa hayat hikayeleri, “ihh.org.tr” adresinden alınmıştır.