Bir tohum eksek toprağa, bir fidan bitecek. Derken büyüyecek, bir ağaç olacak ve en genç yaşında, en güzel meyvelerini verecek. Yaşlandıkça meyvesi azalan bu ağaç, yavaş yavaş çürümeye yüz tutacak. Bir insan doğacak, büyüyecek, en verimli çağı olan gençliğiyle tanışacak ve Allah’ın (c.c) kendisine kuvvet verdiği bir dönemi ihya edecek.

Meyvesini verecek, kökünü İslam’ın derinliklerine salmış ve meyvesi İslam kokan bir gençlik yetişecek. Üsame’ler, Mus’ablar yetişecek Allah’ın (c.c) izniyle. Yüce Rabbi’nin (c.c) kendisine emrettiğini yerine getirecek ve kalbi huzur, gönlü bereketle dolacak. Nefsini hayır yapmaya alıştırmış bir gençlik, Allah’ın (c.c) rızası yolunda olacaktır. Nitekim Resûlullah (s.a.s.) döneminde, İslam toprağına atılan nice tohumun yeşerdiğini, çöllerde gölgelik olduğunu görmekteyiz.

Rabbimiz, biz gençlere ihtiyar bir insanın arzu ettiği ve fakat sahip olamadığı güç ve kuvveti ihsan etmiştir. Müslüman gençlik, bir nehir misali akan zamanını, İslam’a hizmet yolunda harcayarak, İslam topraklarında köklerini daha da sağlamlaştırıp münbit bir vasfa sahip olabilir. Gençlik, bunu başardığı zaman, bütün sarsıntılara karşı dimdik ayakta durabilen bir gençlik vasfı kazanabilir. Resûlullah (s.a.s.) döneminde de İslam davası, birkaç gençle şahlandı. Allah’ın (c.c) yüce kelamı, bu gençlerin yüreklerine dokundu âdeta. Ne emredildiyse anında bu emre icabet ettiler. “İşittik ve itaat ettik.” cümleleri onların sloganı olmuştu. İslam’a tam anlamıyla teslim olan bu insanlara bu vasıflarından ötürü Yüce Allah (c.c), izzeti, şerefi, huzuru ihsan etti. Dili, “La ilahe illallah” diyen bir genç, kalbinin atışlarında da bunu hissederdi. Kalbi titrer, yüreği İslam’ın kendisine bahşettiği huzurla dolardı. Resûlullah’ın (s.a.s.) izinde bir gençlik, İslam’ın izzeti için mücadele eden ve bu mücadelesinde kararlı olan, kimsenin olmadığı çöllerde bir pınar, gecenin kuytusunda bir yıldız vetüm dünyada İslam’ın şanını yüceltecek bir gençlik. Neden gençlik diyoruz? Rabbimiz (c.c) biz gençlere kuvvet gibi bir nimet vermiştir ki ihtiyar kimseler, onun hasreti içindedir. Bu kuvveti İslam için kullandığımız takdirde Rabbimiz (c.c) de bizlere, her iki cihanı cennet kılacaktır.

Kendime ve çağdaşlarıma sesleniyorum: Zaman bizi eskitir, büyütmez. Bizi büyütecek olan dertlerdir. Derdi olanın yardımcısı, Allah (c.c) olur. Gençlik dönemimizde, İslam’ı ne kadar dert edinirsek, yani İslam davasını yüklenirsek Rabbimiz (c.c) de bükülmüş belimizi doğrultacak, her türlü gam ve kederimize derman olacaktır. Resûlullah’ın (s.a.s.) izinden giden bir gençliğin kimliği İslam, kişiliği Müslüman olmalı. İslam’a hakkıyla sahip çıkmayan, ona hizmet etmeyen Müslüman bir gençliğin; “Allah (c.c) bize niçin yardım etmiyor? Allah’ın (c.c) yardımı ne zaman?” şeklinde feveran etmeleri boşunadır. Zira bizler ne zaman ki Allah (c.c) için çalışırsak ve emanetimiz olan İslam’a sahip çıkarsak işte o zaman, Rabbimiz (c.c) de bizlere yardım edecektir.

Tarık bin Ziyad, Endülüs’ü fethederken ordusuna, şu tarihi sözleri söyler: ”Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak sadakat ve sabır kalmıştır. Düşmanın silahı, teçhizatı ve erzakı boldur. Sizin silah olarak ancak kılıçlarınız, erzak olarak da düşmanın elinden sahip olabileceğiniz vardır. ”Bugün bizim de kaçacağımız bir yer bulunmamaktadır. İslâm’a sadakat gösterir, sabırlı olursak birbirimize yüz çevirenlerden olmayıp “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın, bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.” (Al-i İmrân, 103) ayetini gönüllerimize samimiyetle yerleştirirsek hepimiz İslâm’ın birer tuğlası olup İslam’la yoğruluruz vetüm yıkımlara karşı, Allah’ın (c.c) desteklediği bir duvar oluruz.

İslâm’ı kimliğimizi muhafaza etmenin yolu, tüm zorluklar karşısında Allah’a (c.c) sığınmak, zorluk çeksem de beni yaratan Rabbim (c.c) beni koruyacak, O (c.c), izin vermedikçe bana bir şey olmayacaktır düşüncesine sahip olmaktır. O hâlde Allah’ın (c.c) bizlere bahşetmiş olduğu gençliği ve herkesin idrak edemediği zamanı, Allah (c.c) için harcayalım. Bütün amellerimizi hayır yolunda Allah’a (c.c) satalım. Zira en büyük ikramı, bizlere verecek olan zül celal-i vel ikramdır. Ashab-ı Kiram’a baktığımız zaman İslâmî ilimleri, Allah’a (c.c) hizmet etmek ve rızasını kazanmak için öğrendiler. Tüm amellerini Allah’ın (c.c) rızasını kazanmak için vesile kıldılar. Bizler de Allah’ın (c.c) rızasını kazanmak için vesileler arayalım. Her bir ferdimizin derdi İslam olmalı. Hepimiz bulunduğumuz konumda, İslâm’ın emriyle yaşayıp şanlı İslam bayrağını öncelikle yüreklerimizde dalgalandıralım. Belki o zaman bu bayrak yeryüzünde de dalgalanabilir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?