İnsanın fıtratında bulunan en önemli özelliklerden biri de “aceleci” oluşudur. Sabredemeyişimizin sonucu değil mi ki dünyaya daha çok meylediyoruz. İstiyoruz ki hemen bütün isteklerimiz hatta zihnimizden geçirdiklerimiz gerçekleşsin. İsteklerimizin sonu olmayan bu dünyada bize elem vereceğini bile bile hemen de gerçekleşmesini istemiyor muyuz?

Ahiret dediğimiz son yurdumuz bize uzak geldiği için ertelemiyor muyuz asıl saadetimizin yolunu? Bu fani dünyada yolcu olduğumuzu unutmuyor muyuz? Tıpkı şairin dediği gibi: “Burası dünya! Ne çok kıymetlendirdik. Oysa bir tarla idi; Ekip biçip gidecektik.”
Evet, tam da yaptığımız bu: Yanlış şeye ve yanlış yere kıymet verdik. Geçmişimize bakmadan daima koşuyoruz; dünya için, şimdi için, yarın için… Keşke ebedi isteğimiz olan cennete bir sahâbe gibi susasaydık.

Bizi yoktan var eden Rabbimiz de (c.c.) her şeyimizle bizi tanıyor ve şöyle bir uyarıda bulunuyor: “Ey iman edenler! Size ne oldu ki, ‘Allah yolunda savaşa çıkın!’ denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır.” (Tevbe, 38)

Ayet aynı zamanda bizi yere çakılı kılan isteklerimizi de yüzümüze vuruyor sanki… Evet, bizi yere çakan mal, evlat, rahatlık, eşya, makam… Biz bu ayetin muhatabı olarak belki Tebük seferine çağırılmadık; fakat cihada çağrıldığımızda ayetin muhatabı olan Kâb b. Malik’ten belki daha fazla olduğumuz yerde çakılıp kalacağız. Çünkü o sahâbiyi geri bırakan neyse bugün de bizi geri bırakacak olan ortam ve şeyler hâlâ aynı… Binekler değişti, meskenler değişti, evlatlar değişti; ama bizim onlara olan ihtiras ve hırsımız değişmedi.

Hepimiz farkındayız buradaki geçici faydaların. Bize o istediğimiz kalb-i selimi getirmediğini bildiğimiz hâlde yine de ısrarla kaçmıyor muyuz hicretimizden? Oysa hicret değil miydi bize yolcu olduğumuzu, geçici olduğumuzu hatırlatan? Azığımızın en güzel ekmeği hicret değil miydi? Hacer annemiz bize örnek olmak için hicretin annesi olmadı mı? Sevdaya dâhil etti eşinden, vatanından ayrı kalmayı. Çocuğunu da yanına alarak bize hicreti en güzel şekilde öğretti. Hicretin adabını da ondan öğrendik buna karşılık güzelliğini ve zorluğunu da… Bize şöyle der sanki: “Hicretimizin yönü nereye olursa olsun niyet Allah içinse ha çöl olmuş ha derya… Çünkü biliriz ki Allah bizimle. Yeter ki biz nereye kıymet vereceğimizi bilelim.”

Bütün bozulmalara ve bütün uzaklaşmalara rağmen ve üstelik bize rağmen her zaman umudumuz vardır ki, hicreti bugün de göğsünde taşıyanlar var. İslam beldesinde veya başka bir yerde hâlâ muhacir olanlar var.
Rabbim hicret sahiplerini cennetinde bir araya getirsin.
Salat ve selam Medine’de Muhacir olan Efendimize (s.a.s.) olsun.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?