Tövbekar Bir Genç

0
10737

Her zamanki gibi yine âşık olduğu kızın penceresindeydi. Hiçbir şey konuşmadan öylece bakışıp duruyorlardı sabaha kadar. Sevdiğine doymamak, sevdalanmak, her an onu düşünmek bu olsa gerekti. Ne kışın soğuğunu dinliyordu gönlü, ne de başka bir şey. Ve bir gece yine sevdiği kızın penceresine gelmiş sevdiği kızın gözünün içine bakıp bakıp kendinden geçiyordu. Bu hal sabaha kadar sürdü. Sabah ezanıyla irkilebildi genç. Sabah ezanı! Onu namaza çağırıyordu. Rabbine çağırıyordu. Bir karşısındaki kıza bir de düştüğü haline bakıp; “Değer mi? Sevdiğim kız için sabaha kadar gözüme uyku girmeden bekliyorum da beni yaratan Rabbim beni günde beş defa çağırıyor da ben gidemiyorum.” Deyip kendinden utandı. Derhal oradan ayrılarak evine döndü ve öyle bir tövbe etti ki bir daha başını secdeden kaldıramaz oldu. Artık o tövbekâr bir genç olmuştu.

Tövbekâr genç… Bu hikâye, üniversite ikinci sınıf öğrencisi Yakup’u çok etkilemişti. Çünkü aynı şeyi o da yaşıyordu. Bir kızı seviyordu ve onunla rahat bir şekilde bir araya geliyordu. Göz zinası, el zinası derken lisede iken kıldığı namazları da terk etme noktasına kadar gelmişti. Çünkü o kadar günah içinde Rabbinin huzuruna çıkacak yüzü yoktu. Karar verdi. Artık görüşmek yok. Buluşmak, bakışmak yoktu. Namazlarına tekrar düzenli bir şekilde devam edecek ve kendini derslerine verecekti. O gün öyle de yaptı. Akşama kadar namazlarını düzenli bir şekilde kılan Yakup, kız arkadaşının telefonlarına da cevap vermedi.

Ertesi gün okula gider gitmez sırasına oturdu ve başını önüne eğerek Allah’tan kendisine yardım etmesi için içinden dua etti. Öğrenciler birer iki- şer sınıfı doldururken hocanın da gelmesi ile ders başladı ve dersin sonuna kadar her şey yolunda gitti. Teneffüs arası kız arkadaşının yanına gelmesi ile ter dökmeye başladı. Kız arkadaşı ondaki tuhaflığın sebebini sordukça o kaçamak cevaplar verip uzaklaşıyordu. Bahçeye çıkıp az ilerdeki okulun ağacı gölgesi altında oturup kitabını açıp okuyor gibi yapıyordu. Hiçbir şey anlamayan genç kız üstüne gitmek istemedi ama şeytan meydanı boş bırakmak istemiyordu. “Daha çok gençsin. Böyle şeylerle ilgilenme. Hem o bir hikâye idi. Ayrıca sen o hikâyenin kahramanı asla olamazsın. Her şey bir yana sen gönül eğlendirmiyorsun ki. Okulu bitirir bitirmez evleneceksiniz. O zamana kadar da birbirinizi iyice tanımanız sizin hakkınız. Bak kız da üzülüyor. Hem artık namaza da başladın. Problem yok yani.” Telkinleri onu iyiden iyiye rahatsız ediyordu.

Şeytanın daldırdığı düşüncelerden kafasını kaldırıp kız arkadaşına baktı. Okulun giriş kapı- sı önünde bir arkadaşıyla konuşurken ara ara da sevdiği çocuğa bakıyordu genç kız. Gerçekten de çok üzgün duruyordu. “Kıyamam sana” dedi içinden. Ve saman çöpü gibi kendini bıraktığı gafletine geri döndü. Oturduğu yerden fırlayıp kızın yanına koşup sıkıca sarıldı.

Günler günleri, aylar ayları kovalayıp durdu. Genç, tövbesini unutmuş, namazlarını bırakmıştı. Battıkça batıyordu kız arkadaşı ile birlikte gaflet çamurunda… Ama öyle bir çamur ki, artık ezanlar da kar etmiyordu kulaklarına. Peki, mutlu muydu? Bu soru her aklına geldiğinde vicdanının sesini kesiveriyordu şiddetle. Mutlu değildi o da biliyordu ama artık geri dönüşü yoktu. Zaten tövbesini de bozmuş ve kız arkadaşıyla her dakika her saniye günah işlemeye devam ediyordu. Henüz evlenmemişlerdi ama birbirlerine evli gibi sahip çıkıyor, yeri geldiğinde bazı konularda birbirlerine hesap soruyorlardı. Sevgileri ise tamamen sevgiden çıkmış bir tutkuya bir hastalığa dönüşmüştü. Kula Rabbini unutturan her şey bir hastalık değil midir?

Bir gün… Bambaşka bir günle başlamışlardı okula. Her zamanki dersler işlenmiş, okul akşama yakın dağılmaya başlamıştı. Genç kız evine dönerken, Yakup ve birkaç arkadaşıyla daha dönmüştü. Çünkü o gün onun doğum günüydü, doğum günü için partiye gidiyorlardı genç kızın evine. Pasta kesilmiş, mumlar sönmüş, hediyeler açılmış, eğlenilmiş, oynanmış derken vakit epey geç olmuştu. Arkadaşları birer ikişer dağılıyordu artık. Yakup samimi arkadaşı olması nedeniyle en sona kalmıştı. Herkes dağıldıktan sonra o da ceketini alıp veda etmek istedi. Ama kız arkadaşı ısrar etti kalması için. Evde kimse yoktu. Yalnız oturan kız bu gece Yakup’la sabah bitmesin istedi. “Olur” dedi Yakup, saf niyetiyle. Otururuz sabaha kadar, bu gece de böyle olsun. Ama öyle olmadı gece. Ve gecenin ilerleyen saatlerinde kız arkadaşının niyeti ayan beyan çıkmıştı ortaya. Yakup’la beraber olmak istiyordu.

İffet sadece kadınlara mahsussa,
Yusuf’un kendisi için kaçtığı şey neydi?
Yusuf’tan başka gözünü kör eden aşksa
Züleyha’ya Yusuf’u terk ettiren neydi?

tövbekar-bir-genç-1Soğuk bir ter bastı delikanlıyı. Ne bırakıp gidebiliyor ne de bir adım ilerleyebiliyordu. Yusuf olmak kolay değildi elbette. Ama zindana da düşmek istemiyordu. Vicdan azabı biraz da korka korka yaklaştı sevdiği kıza. Tam ayağı kayıp düşecekti ki bir mesaj sesi duydu telefonundan. Bakıp geleyim dedi kız arkadaşına sesi titreyerek ve masanın üstüne bıraktığı telefonunu alıp baktı. Mesaj, yeni tanıştığı ve hep kendisini namaza çağıran Ahmet’tendi. Yine mi sen dedi sıkılgan bir tavırla. Mesajı açtı; “Nasıl yaşarsan öyle ölürsün. Öyleyse ölüm sana gelirken güzel bir halde ol.”

Başından aşağı kaynar bir su döküldüğünü hissetti. İki üç saniye afalladıktan sonra kendine geldiğinde, Aman Allah’ım dedi. Ne yapıyorum ben? Kız arkadaşı ile tek bir kelime dahi konuşmadan fırlayıp çıktı evden. Gecenin karanlığında ıssız sokaklarda hüngür hüngür ağlayan bir gencin sesi duyuluyordu şimdi. Bir kez daha tövbesini yenilemeye gidiyordu o genç. Ama bu sefer tövbesinden ölünceye kadar dönmemek üzere gidiyordu. Kendini eve attığı gibi önce duşa girip bir güzel gusül abdesti aldı. Sonra gözyaşları içinde iki rekât tövbe namazı kılıp Rabbine iltica etti. Ve öyle bir tövbe etti ki yerde o, gökte melekler ağladı.

Ertesi sabah okula gelmedi genç Yakup. Kendisine kızdığını düşünen kız arkadaşı aradı ama telefona da çıkmadı. Diğer gün de gelmedi. Ve diğer gün de… Onu merak eden arkadaşları evine gidip bakmak istediler ki gittiklerinde bir de ne görsünler. Gözyaşları üzerinde iz bırakan seccadesinde başı secdede iken ruhunu o en güzel maşuka teslim etmiş…

Feride Karadaş

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?