Mısır’ın seçimle gelen ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursî’nin şehadeti, İhvân-ı Müslimîn cemaatine yoğun bir şekilde bakışları çevirdi. Aslında bu cemaat kurulduğu günden beri, İslam uğrunda günübirlik şehitler vermeye devam etmektedir. Sadece Filistin, Mısır, Irak, Suriye değil, dünyanın dört bir yanında…

Şehit İmâm Hasan el-Bennâ, her aklıselim Müslüman tarafından hürmet, rahmet ve minnetle anılır. İmandan nasibi olup onun aleyhinde konuşacak insan istisnadır. Zira o, devrisaadet İslam’ı üzere yaşadığı hayatını, sonunda o İslam’ın uğruna feda edip, pak ve sade bir şehadetle Rabbine kavuşmuştur.

Onun Devrisaadet İslam’ı bilinciyle yetiştirdiği talebelerinden on binler, yüzbinler hatta milyonlarcası, İslam sancağını onun bıraktığı yerden izzet ve şerefle taşımaya devam ettiler ve ediyorlar. “Arap Baharı” gibi tarih boyunca yaşanan “ümmetin nice kıyanların temelinde de onun yiğit, cefakâr ve vefakâr arkadaşları ve talebelerinin; hesapsız alın terleri, gözyaşları ve şehadet kanları vardır.

Tarihi boyunca birçok zindan, İhvân’ın Yûsuflarına adeta yurt oldu. Cemaatin ileri gelenlerinden ömrünün büyük bir kısmını zindanlarda geçirmeyen yok gibidir. Onlardan nicesi de Muhammed Mursî veya Muhammed Bedii gibi zindanlarda şehitler kervanına katıldılar. Durum buyken hala ihvanın çizgisini tartışan tatlı su mücahitleri neden bu hakikatleri görmezden gelirler. “Yiğidi öldür ama hakkını inkâr etme.”

Hama ve Humus’ta şehit edilen yüz bine yakın şüheda, bir asra yakındır Filistin’de şehitler kervanına katılan yüz binler, Rabia Meydanı ve nice er meydanlarının şehitleri hep Şehit İmâm Hasan el-Bennâ’nın medresesinde yetişmiş; vefakâr, fedakâr ve cefakâr yiğitlerdi. Hâlâ bu insanlara bunlar İslam’ı yozlaştırdı diyecek miyiz?

Aslında hocaları gibi sadakat örneği bu yiğitlerden ne kadarı şehadet şerbetini içti, sayısı belli değil. Diğerleri de sıralarını beklemektedirler. Aynen Allah’ın (c.c) Kur’ân-ı Kerîm’de ifade ettiği gibi: “Mü’minlerden öyle yiğitler vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. Onlardan kimi (Allah yolunda şehit edilmek suretiyle) adağını yerine getirdi, kimi de (şehit olmayı) beklemektedir. (Ahitlerinde) hiçbir değişiklik yapmamışlardır.” (Ahzab 33/23)

Şimdi nice zamanlarıdır ihvan çizgisi tartışılıyor. Birileri neredeyse imamın çizgisi imamla beraber gitti kayboldu demeye getiriyorlar. Bu iddiayı dillendirenler, çoğu kere önce Şehit İmâm Hasan el-Bennâ’yı medh u sena ediyor, sonra da İmâm’ın çizgisinin tahrif ve tahribatını gündeme getiriyorlar. Güya iyi niyetli olduklarını ve aslında ihvan ve ümmetin hayrını düşündüklerine karşı tarafı inandırmaya çalışıyorlar. Ama bu iddiada bulunanlar, sadece Şehit İmâm Hasan el-Bennâ değil, onun gibi hayatını ıslama adayıp şehit olan on binlerce aziz şühedanın ruhlarına ve şehadet için sırasını bekleyen milyonlarca yiğidin kalplerine azap etmektedirler.

İhvân-ı Müslimîn dünyaya yayılmış, aşağı yukarı her ülkede Allah’ın (c.c) dinini yaymak ve yaşatmak için çalışmakta olan bir cemaat. Mensupları melek değil. Hataları, kusurları ve elbette günahları olan nice bireyleri içerisinde barındırıyor. Ayrıca böylesi devasa bir cemaatten zaman içinde şu veya bu sebeple ayrılan fertler ve gruplar olduğu gibi, cemaatin de şu veya bu sebeple cemaatten ihraç ettiği fertler de vardır. Bu cemaatle alakası kalmamış kimselerle cemaatin çizgisi yargılanamayacağı gibi, halen cemaat içinde olup hata veya günah işleyenlerin veballeri de cemaate mal edilemez. Şurası kesindir ki, dava fertlerle değerlendirilmez, fertler davanın ilke ve prensipleriyle değerlendirilirler.

Ey çağdaş Firavunlar! Ölümü öldürenleri öldüremezsiniz. Kâhinleriniz kim olursa olsun saltanatınızı yıkacak bir Musa mutlaka olacaktır. Asıl firavunlar hakkı susturamadı, siz çakma firavunlar hiç susturamazsınız. Musalar hep rahmetle Firavunlarsa hep lanetle anılacaklardır.

Şehit Muhammed Mursî ve tüm şehitlerimiz, ümmet için mübarek olsun. Cennetteki Makamları âli olsun. Bizlere de onların yolunu sürdürecek yiğit nesiller yetiştirmek nasib olsun. Amin! Hasbuna’llâhu ve ni’mel vekîl. Allâhu Ekber ve li’llâhi’l-hamd.

Not: Bu yazı, 21.06.2019 tarihinde Milat Gazetesinde yayınlanmıştır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?