Katar Ablukası

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da düzenlenen ve adına görünüşte “ABD – İslâm Ülkeleri Zirvesi” denilen uluslararası toplantıdan dergimizin geçen ayki sayısında ayrıntılı bir şekilde söz etmiştik. Bu toplantının ardından meydana gelen gelişmeler Trump’ın Riyad’ı sadece Suudi Arabistan’a 380 milyar dolarlık silah ve askerî malzeme anlaşması dayatmak için değil aynı zamanda ortalığı karıştırmak ve fitne çıkarmak amacıyla ziyaret ettiğini ortaya çıkardı. 21 Mayıs’ta toplantının düzenlenmesinden iki gün sonra yani 23 Mayıs tarihinde Katar Haber Ajansı’nın web sitesinde Katar Emiri Temim bin Hamed Âli Sani’nin İran’dan övgüyle söz ettiğine ve ABD’ye sert eleştiride bulunduğuna dair bir haber yayınlandı. Katar hükümeti ve haber ajansı adına yapılan açıklamalarda haberin doğru olmadığı Katar Haber Ajansı’nın web
sitesinin hacklendiği bildirildiği halde Suudi Arabistan güdümlü El-Arabiyye kanalı başta olmak üzere komşu ülkelerin hesabına çalışan medya organları haberin doğru olduğu iddiasını tekrar edip durdular. Sonra da Katar’ın kara, hava ve denizden ablukaya alınmasına, bu ülkeyle bütün diplomatik ve ekonomik ilişkilerin kesilmesine dair kararlarını açıkladılar. İlk etapta Katar’a karşı böyle bir karar almalarının gerekçesi onun İran’la sıkı bir ilişki içinde olması, İran’ın Yemen’deki milis gücü Husi hareketine destek vermesi ve genel anlamda teröre destek vermesi iddiası idi. Gerçekte bu iddialar tamamen tutarsız ve saçmaydı. Katar’dan rahatsız olmalarının asıl sebebi ise Sisi cuntasının mağdur ettiği Müslüman Kardeşler cemaatinin mensuplarına, Hamas’ın siyasi kanadının mensuplarına kapılarını açması, Gazze’ye yardım etmesi ve medyanın bağımsız bir şekilde çalışmasına fırsat vermesiydi.

Zaten kendi açıklamalarında da asıl rahatsızlıklarının sebebinin bunlar olduğunu kendileri de itiraf ettiler. Ablukacı diktatörler çetesi kendilerine göre bir de terör listesi hazırlayarak Katar’dan bu listede yer alan kişileri sürgün etmesini kurumları da kapatmasını istediler. Listeye alınanlar arasında Yusuf El-Karadavi gibi saygın bir ilim adamı başta olmak üzere birçok değerli ilim adamının bulunması arsızlığın iyice sınırları aştığını gösteriyordu. Kurumlar arasında da özellikle Gazze’ye yardım edenlerin yer alması dikkat çekiyordu. Liste sanki Mısır’daki Sisi cuntası ve siyonist işgal rejimi hesabına hazırlanmış gibiydi. Diktatörler çetesi Katar’a karşı 2014 yılında da bir diplomatik abluka uygulamış ama istediklerini elde edememişlerdi. Bu kez daha geniş çaplı bir abluka uygulamak suretiyle ona istediklerini
yaptırabileceklerini umuyorlardı. Fakat Arap dünyasında kendilerine destek verenler çok olmadı. Afrika’nın zayıf ülkelerine uyguladıkları baskılardan da fazla sonuç elde edemediler. Türkiye’nin Katar’a destek vermesi de ablukanın tesirini ciddi şekilde azalttı. O yüzden gidişat Arap dünyasındaki diktatörler çetesinin ve onlara talimat veren ABD’nin istediklerini elde etmelerinin pek de mümkün olmayacağını gösteriyor. Not: Aylık Ribat dergisinin Temmuz 2017 sayısı için yazdığımız yazıda Katar ablukası konusunu ayrıntılı bir şekilde ele almaya çalıştık. Aylık Vuslat dergisinin Temmuz 2017 sayısı için yazdığımız yazıda da ablukanın başını çeken Suudi Arabistan’ın geçmişi, bugünü ve özellikle Arap Baharı’nda çöken dikta rejimlerinin geri getirilmesi için yürütülen fitne savaşlarındaki rolü hakkında ayrıntılı bilgi vermeye çalıştık. Bu yazılarımızı dergilerin yayınlanmasından sonra kişisel web sitemiz www.vahdet.info.tr adresinden okumanız mümkündür.

Fitnenin Merkezi BAE

Katar’a uygulanan ablukada başı Suudi Arabistan çekmekle birlikte koordinasyon merkezi “küçük şeytan” olarak nitelendirdiğimiz Birleşik Arap Emirlikleri’dir. Bu ülke özellikle Arap dünyasında zulüm rejimlerinin devrilmesi için başlatılan halk hareketlerinin önüne geçilmesi ve devrilen dikta rejimlerinin geri getirilmesi amacıyla başlatılan fitne savaşlarının organize edilmesinde bir merkez görevi gördü. Mısır’da Muhammed Mursi’ye karşı başlatılan Baltacı fitnesini organize eden ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Mursi’nin rakiplerinden olan Ahmed Şefik BAE’ye yerleşmişti. Baltacı fitnesini bu ülkedeki güvenlik ve istihbarat teşkilatlarının ileri gelenleriyle birlikte oradan yönetiyordu. Baltacı fitnesinde gündelik olarak planlanan eylemlere katılmaları istenenlerin harçlıkları BAE’den gönderiliyordu. Filistin’de fitnenin başı olarak bilinen Muhammed Dahlan da uzun bir süre BAE’de ikamet ederek Filistin’de özellikle Hamas’a karşı yürütülen fitne faaliyetlerini organize etmeye çalıştı.
Libya’daki Halife Haftar fitnesinin desteklenmesinde Suudi Arabistan’ın yanı sıra BAE’nin de büyük rolü olmuştur. Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişiminin finanse edilmesinde de BAE’nin önemli bir fonksiyon icra ettiğine dair deliller olduğu haber kaynaklarında dile getirildi. Yemen’de Ali Abdullah Salih diktasının devrilmesinden sonra Islah Partisi’nin öncülüğünde oluşturulan siyasi yapının çökertilmesi için Husi hareketinden yararlanılması amacıyla BAE tarafından bu harekete destek verildiği biliniyor. Fakat ne kadar ilginçtir ki aynı BAE bugün, Husi hareketiyle herhangi bir ilgisi olmayan Katar’ı bu harekete destek vermekle suçlayabiliyor. Ayrıca Körfez ülkeleri içinde İran’la en derin ilişkileri olan ve en geniş çaplı ticaret yapan ülkenin BAE olduğu biliniyor. Dolayısıyla Körfez ülkelerinin birini İran’la ilişkilerinden ve Husi örgütüne destek vermekten dolayı cezalandırmaları gerekiyorsa önce BAE’yi cezalandırmaları gerekir. BAE’nin yerine Katar’ın cezalandırılması gerçek amacın İran bağlantısıyla bir ilgisinin olmadığını tamamen farklı sebeplere dayandığını gösteriyor.

Gazze’yi Sıkıştırmak İçin Netanyahu – Abbas İttifakı

Katar’a uygulanan ablukanın ABD’nin talimatları doğrultusunda ve siyonist işgal rejiminin yararına olduğunu amacıyla ilgili açıklamalar da bütün açıklığıyla gözler önüne seriyor. Siyonist işgal rejimiyle onun güdümündeki Mahmud Abbas yönetiminin de bu ablukanın neden olduğu havadan özellikle Gazze’yi daha fazla sıkıştırmak için yararlanmaya çalıştıkları son dönemde izledikleri siyasetten ve aldıkları kararlardan anlaşılıyor. Gazze’ye uygulanan ablukadan dolayı bu bölgede zaten ciddi bir elektrik sıkıntısı yaşanıyor. Fakat işgal rejiminin birkaç bakanın dâhil olduğu güvenlik kabinesi Mahmud Abbas’ın isteği doğrultusunda Gazze’ye gönderilen elektriğin miktarının daha da azaltılmasına karar verdi. Abbas’ın isteği ise tamamen yalanlara ve haksız iftiralara dayanıyor. Çünkü Gazze’nin elektriğinin parasını Abbas yönetimi tahsil ediyor ve siyonistlerin firmalarına o ödüyor. Gazze tarafındaki elektrik dağıtım şebekesi bölgede yaşanan ekonomik sıkıntılardan dolayı tüketiciden faturaları tahsil
etmekte zorluk çekmesine rağmen Abbas yönetimi tarafına toplu faturaları büyük ölçüde ödüyor. Abbas yönetimi ise bölgedeki memurların maaşlarını ödemezken elektrik faturalarının eksiksiz ödenmesini istiyor. Elektrik dağıtım şebekesi ise tüketiciden belirttiğimiz sebeplerden dolayı tahsil etmekte zorluk çekmesine rağmen elektriklerinin kesilmemesi için toplu faturaları büyük ölçüde ödüyor. Fakat buna rağmen Abbas yönetimi kendisine faturaların tam ödenmediği iddiasıyla işgal yönetiminden bölgenin elektriğinin daha da azaltılmasını istiyor. Siyonist işgal yönetimi de elektrik faturalarını Abbas yönetiminden tahsil etmek yerine Gazze bölgesinin elektriğini azaltmayı tercih ediyor. Gazze’nin de elektrik konusunda işgal rejimi tarafındaki firmaların sağladığından başka herhangi bir alternatifi kalmamış durumda. Çünkü Mısır’daki Sisi cuntası bölgeye gönderdiği elektriği tamamen kesti. İçerideki termik santraller ise yakıt temin edilememesi sebebiyle çalıştırılamıyor. O yüzden kurumların çoğu çok düşük verimle çalışabiliyor. Sağlık hizmetleri büyük ölçüde aksıyor. Evlere günde ortalama sekiz saat elektrik verilebiliyor. Bütün bu uygulamalar aynı zamanda zulüm güçlerinin ve ihanetçilerin Gazze’yi kıskaca almak amacıyla ne kadar vahşice, insanlık dışı, iğrenç bir işbirliği yaptıklarını göstermesi açısından dikkat çekici. BM tarafından yapılan çağrıda işgal rejiminden Gazze’nin elektriğini kesmemesi istendi. Fakat işgal rejimine karşı bu konuda herhangi bir baskı uygulanmıyor. Gazze’ye uygulanan insanlık dışı abluka bazı siyonistleri bile endişelendiriyor. Bu konuda yorum yapan bazı siyonistler Gazze’ye uygulanan ablukanın bir patlamaya neden olabileceğini ve bunun İsrail’in aleyhine sonuç doğuracağını dile getirdiler. Ancak katil siyonist ve onun işbirlikçisi hain Abbas yönetimi bölgeyi sıkıştırma konusundaki ısrarını sürdürüyor. Siyonistlerin medyasında Abbas yönetiminin aynı zamanda bu derece sıkı bir ablukaya alınan Gazze’yi âsi bölge ilan etmeyi düşündüğü dile getirildi.

Abbas Medyayı Susturma Çabasında

Zulüm uygulamalarını artırmak için Katar’a uygulanan ablukanın oluşturduğu hava ve şartlardan yararlanmaya çalışan Abbas yönetiminin özellikle medyayı susturmak için yeni adımlar atması dikkat çekti. Mahmud Abbas’ın güdümündeki Ramallah başsavcısı 15 Haziran 2017 tarihinde, 11 haber sitesinin engellenmesi yönünde karar verdi. Bu kararın Katar’a abluka uygulayan ülkelerin El-Cezire’nin izlenmesini engellemek amacıyla başvurdukları tedbirlere benziyor ve onların bu konudaki uygulamalarının örnek alındığı anlaşılıyor. Mahmud Abbas’ın başsavcısının engellenmesini istediği haber siteleri arasında Filistin Enformasyon Merkezi de var. Filistin İslâmî Direniş Hareketi (Hamas)’a yakın duran Filistin Enformasyon Merkezi Filistin’in içinde en çok takip edilen elektronik haber siteleri arasında yer alıyor. Bu haber sitesi dünyanın ileri gelen sekiz ayrı diliyle yayın yaparak Filistin davasını uluslararası alana taşımaya, Filistin’le ilgili gelişmelerden bütün dünya kamuoyunun haberdar olmasını sağlamaya çalışıyor. Yayın yaptığı dillerin arasında Türkçe de var. Fakat siyonist işgal rejiminin kuklası durumundaki Mahmud Abbas yönetimi Filistin davasının dünya kamuoyuna taşınmasından ve gerçeklerin öğrenilmesinden rahatsız oluyor.

Suudi Arabistan’la İşgal Rejimi Arasında Normalleştirme Sürecinin İlk Adımı

ABD Başkanı Trump’ın Riyad Zirvesi’nde yaptığı konuşmada diktatörler çetesine verdiği önemli bir emir daha vardı: Siyonist işgal rejimiyle ilişkilerini normalleştirmeleri. Zaten Katar’a uygulanan ambargo ve ablukanın önemli amaçlarından biri de işgalci siyonistlerle ilişkilerini normalleştirmenin önündeki engelleri kaldırmaktı. Katar’a abluka kararının alınmasından sonra Suudi Arabistan’la işgalci siyonist rejim arasında ilişkilerin normalleştirilmesinin ilk sinyallerinin alınması bu açıdan dikkat çeken bir gelişme oldu. Siyonistlere ait medya organlarının verdiği haberlere göre hac döneminde artık Filistin’den giden hacıların taşınması için işgal rejiminin Tel Aviv’deki Ben Gurion Havaalanı’ndan Suudi Arabistan’a seferler düzenlenecek. Şimdilik Suudi Arabistan’ın işgal rejimiyle doğrudan ilişkileri olmadığı için uçaklar Ürdün’ün Amman Havaalanı’na inerek bir süre bekleyecek. Sonra oradan Suudi Arabistan’a yönelecekler. Uçaklar Suudi Arabistan’a ve işgal rejimine ait havayollarından birinin olmayacak. Bir başka ülkeye ait olacak. Siyonist medya bir sonraki aşamada Suudi Arabistan’a doğrudan seferler düzenlenme konusun ele alınacağını iddia etti.

 

Mısır’ın Suudi Arabistan’a İki Ada Peşkeşi

Sisi darbesinin başarılı olması için en büyük maddi desteği Suudi Arabistan sağladı. Sonrasında da Sisi cuntasının oturması amacıyla önemli yardımlarda bulundu. Sisi cuntası da buna karşılık uzun süreden beri iki ülke arasında ihtilaf mevzusu olan Tiran ve Sanafir adalarını Suudi Arabistan’a vermeyi kararlaştırdı. Suudi Arabistan bu adaların zaten kendisine ait olduğunu ancak himaye edilmesi için Mısır’a verdiğini iddia ediyordu. Sisi cuntası bu tezi kabul etti ve adaları Suudi Arabistan’a devretmeyi kararlaştırdı. Diktatör Sisi’nin bu yöndeki kararı geçtiğimiz ay onun sözde meclisi tarafından da onaylandı. Mısır muhalefeti adaların verilmesine tepki gösterdi ve halk da tepkisini ortaya koymak için meydanlara çıktı. Ancak diktatör Sisi’nin polisleri onlara karşı da ciddi şekilde şiddet uyguladı. Göstericiler “toprak namustur (el-Erdu ırdun)” diye pankartlar taşıyarak Sisi’ye mesaj vermeye çalıştılar. Fakat Sisi’nin polisleri onlara coplarla karşılık verdiler. Adalarla ilgili Meclis kararının Katar ablukasından sonra gelmesi özellikle bu ablukanın en önemli hedeflerinden birinin de Sisi cuntasının muhaliflerinin Katar’dan çıkarılması olduğunu göstermesi açısından dikkat çekiciydi.

KISA NOTLAR:

Yemen’de Açlık ve Kolera Salgını

Yemen’de iç savaşın neden olduğu açlık aynı zamanda kolera salgınına neden oldu. Güvenlik şartlarının oluşmaması sebebiyle sağlık hizmetlerinin götürülememesi kolera yüzünden her gün insanların ölmesine neden oluyor. Koleranın bulaşıcı bir hastalık olması bu konudaki tehlikenin günden güne büyümesine neden oluyor.

Musul’da Çatışmalar Sürüyor

Musul’da IŞİD bahaneli savaş sürdürülüyor. Savaştan en çok siviller zarar görüyor. Savaş yüzünden evlerini terk etmeye zorlanan sivillerin sayısının da en son 914 bin olduğu haberlerde dile getirildi.

Suriye’yi Bölme Planı

ABD Suriye’yi bölerek, PKK’nın bu ülkedeki kanadına bir devlet kurdurma planına askerî destek sağlama amaçlı faaliyetlerini artırıyor. PKK’nın Suriye kanadına devlet kurdurulmak istenmesinin amacı ise bölgede Kürtlerin bir devletinin olmasını sağlamak değil küresel emperyalizm hesabına yeni bir karakol inşa etmek.

Eritre’yle Cibuti Arasında Sınır Anlaşmazlığı

Eritre ile Cibuti arasındaki sınır anlaşmazlığı geçtiğimiz ay yeniden tartışma konusu oldu. Cibuti, Eritre’yi sınırı aşmakla suçladı. Bu arada Cibuti’nin abluka konusunda Suudi Arabistan’ın cephesinde yer alması ve Katar’la ilişkilerini kesme kararı alması üzerine Katar da bu ülkeye yerleştirdiği askerlerini çekme kararı aldı.

Mısır Mahkemeleri Arka Arkaya İdam Hükümleri Veriyor

Mısır’da cunta mahkemeleri sürekli yeni idam kararları vermeye devam ediyor. İdam kararlarından bazıları da infaz edildi. Cuntanın idam hüküm ve infazlarına bazı insan hakları kuruluşları tepki gösterdi. Ancak cunta tavrını değiştirmemekte kararlı olduğunu ortaya koymaya çalışıyor.

Akdeniz Sularında Yine Bot Faciaları

Akdeniz sularında geçtiğimiz ay içinde de bot faciaları yaşandı. Afrika’dan ve iç savaşın yaşandığı ülkelerden Avrupa’ya iltica etmeye çalışan insanları taşıyan botların bazıları Akdeniz sularında battı. Taşınan yolcuların bir kısmı kurtarıldı. Ancak çok sayıda da hayatını kaybeden oldu.

Irak Kürdistanı’nda Bağımsızlık Referandumu

Başta Türkiye olmak üzere bölgedeki bazı ülkelerin itirazına rağmen Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi bağımsızlık konusunda referanduma gitmekte kararlı olduğunu ortaya koydu. Barzani referandumu erteleyemeyeceklerini ileri sürdü.

Yazar
1962 Artvin Yusufeli doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini kendi memleketinde tamamladıktan sonra Ankara Ünv. İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. İstanbul Marmara Ünv. İlahiyat Fakültesi’nde Hadis dalında yüksek lisans yapan Ahmet Varol, 1984’ten bu yana basın alanında çalışmaktadır. Bu alanda çalışmaya ilk olarak İslam mecmuasının Dış Haberler sorumlusu olarak görev yapmakla başladı. Daha sonra Altınoluk dergisine geçerek bu derginin “İslam Dünyası” bölümünü hazırladı. Bu dergide çalıştığı sırada Erkam Yayınları’nın da editörlüğünü yaptı. Aynı dönemde haftalık olarak yayınlanan Vahdet gazetesinin de Dış Haberler bölümünü hazırlıyor ve bu gazeteye İslam dünyasıyla ilgili yazılar yazıyordu. Ekim 1996 – Ekim 2000 arasında dört yıl süreyle, aylık olarak 48 sayı yayınlanan Vahdet dergisinin Yazı İşleri müdürlüğünü yaptı. Şimdiye kadar birçok periyodik yayın organında İslam dünyası ve genelde dış politikayla ilgili yazıları neşredilen Ahmet Varol’un, Yeni Akit gazetesinde dış politikayla ilgili haftada üç gün yazısı yayınlanmaktadır. Aylık Ribat, Vuslat ve Davet Mektebi dergilerinde de düzenli şekilde yazıları yayınlanıyor. Bunların dışında değişik İslami yayın organlarında farklı zamanlarda İslam dünyasındaki gelişmelerle ilgili yazıları ve Özel FM adlı radyoda da “Dünya Döndükçe” başlıklı periyodik programı yayınlanıyor.
Yazara Yaz
×
blank
1962 Artvin Yusufeli doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini kendi memleketinde tamamladıktan sonra Ankara Ünv. İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. İstanbul Marmara Ünv. İlahiyat Fakültesi’nde Hadis dalında yüksek lisans yapan Ahmet Varol, 1984’ten bu yana basın alanında çalışmaktadır. Bu alanda çalışmaya ilk olarak İslam mecmuasının Dış Haberler sorumlusu olarak görev yapmakla başladı. Daha sonra Altınoluk dergisine geçerek bu derginin “İslam Dünyası” bölümünü hazırladı. Bu dergide çalıştığı sırada Erkam Yayınları’nın da editörlüğünü yaptı. Aynı dönemde haftalık olarak yayınlanan Vahdet gazetesinin de Dış Haberler bölümünü hazırlıyor ve bu gazeteye İslam dünyasıyla ilgili yazılar yazıyordu. Ekim 1996 – Ekim 2000 arasında dört yıl süreyle, aylık olarak 48 sayı yayınlanan Vahdet dergisinin Yazı İşleri müdürlüğünü yaptı. Şimdiye kadar birçok periyodik yayın organında İslam dünyası ve genelde dış politikayla ilgili yazıları neşredilen Ahmet Varol’un, Yeni Akit gazetesinde dış politikayla ilgili haftada üç gün yazısı yayınlanmaktadır. Aylık Ribat, Vuslat ve Davet Mektebi dergilerinde de düzenli şekilde yazıları yayınlanıyor. Bunların dışında değişik İslami yayın organlarında farklı zamanlarda İslam dünyasındaki gelişmelerle ilgili yazıları ve Özel FM adlı radyoda da “Dünya Döndükçe” başlıklı periyodik programı yayınlanıyor.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?