“Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.” (Ahzâb, 72)

Arapçada güvenmek, korku ve endişeden emin olmak manasındaki “emn” mastarından gelen emanet kelimesi, hıyanetin karşıt anlamlısı olarak isim şeklinde kullanıldığı gibi güvenilir olmak anlamında mastar şeklinde de kullanılır. Ayrıca güvenilen bir kimseye koruması için geçici olarak tevdi edilen şey manasına da gelmekte olup kelimenin bu son kullanılışı daha yaygındır.1

Yani emanet, birine, geri alınmak üzere, geçici olarak bırakılan, teslim alan kişi tarafından korunması gereken tüm şeylere verilen isimdir denilebilir.
Yazımızın başındaki ayet bizlere, Yüce Allah’ın mahlûkatına yöneltmiş ve teklif buyurmuş olduğu vazifelerin öneminin büyüklüğünü bildirmektedir. Göklerin ve yerin kabulüne cüret edemedikleri bir kısım dini yükümlülükleri insanoğlunun kabul ettiğini de ayrıca beyan etmektedir.

Tevdi edilen yükümlülük, kabiliyeti çok değerli bir emanettir, iyi muhafaza edildiği, hakkı verildiği takdirde insan, onun sayesinde eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en şereflisi) olur, hakkını veremezse, sermayeyi kötüye kullanırsa, şeytana uyarsa aşağıların aşağısına yuvarlanır. İşte bu yüzden emanet, insandan başka bir mahlûkun yüklenmeye cesaret edemeyeceği kadar büyüktür, önemlidir ve değerlidir. Bununla Yüce Allah kullarının, eşya gibi maddi veya görevler ve ödevler gibi manevi emanetin önemine dikkat çekmiştir.2

Yani imtihan için gönderildiğimiz yeryüzünde biz kulların, çok büyük ve ağır maddi-manevi sorumluluklarının olduğu beyan edilmiş ve bu emanetleri korumamız istenmiştir. Tabi ki emaneti korumak için öncelikle bize emanet edilen şeylerin neler olduğunu ve nasıl korunması gerektiğini bilmemiz gerekmektedir. Bu konuda İslami sorumluluklarımız başta olmak üzere bedenimiz, ailemiz, toplumumuz, makam-mevki ve malımız bizlere emanet edilen şeyler arasında bulunmaktadır. Bu emanetlere sadakat gösterip doğru ve emin olmamız ise İslam’ın özünü ve kurtuluşumuzun temelini teşkil etmektedir.

Allah Resûlü (s.a.s.) buyurdu ki: “Bana şu 6 şey hakkında söz verin, ben de sizin Cennet’e gireceğinize kefil olayım: Konuştuğunuz zaman doğru konuşun. Vaatte bulunduğunuz zaman yerine getirin. Emanet hususunda güvenilir olun. İffetinizi muhafaza edin. Gözlerinizi haramdan koruyun. Ellerinizi haramdan uzak tutun.”3

Yine “Emaneti olmayanın imanı da yoktur.”4 buyuran Efendimiz (s.a.s.) emin olmanın ne derece önemli olduğunu öğretmiştir.

Emanetlerimizi gözden geçirecek olursak bunların başında iman emanetimizin geldiğini açık bir şekilde görürüz. Çünkü ayetteki “emanet” kelimesi müfessirler tarafından daha ziyade farzlar, haramlar, dini mükellefiyetler olarak izah edilmiştir. (Taberi, Câmi‘u’l-beyân, 12/66. Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, 15/202) Bununla beraber diğer emanetlerimizin de korunmasının ne derece önemli olduğunu Efendimizin (s.a.s.) hadislerinde açık bir şekilde görmekteyiz. “Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman yerine getirmez, ona bir emanet verildiği zaman hıyanet eder.”5

Başta iman emanetimizi sâlih amel ve güzel ahlakla koruyup muhafaza etmemiz gerektiğini söylersek herhâlde doğru bir tespitte bulunmuş oluruz. Çünkü bunlar yaratıcımız olan Allah Teâlâ’nın haklarından olduğu için tam bir itaat ve teslimiyetle yerine getirilmesi, muhafaza edilmesi gereken emanetlerdendir. Bunların başında da İslami mükellefiyetlerimizden olan farzlar, vacipler ve sünnetler gibi yapmamız; haramlar, mekruhlar gibi sakınmamız gereken bütün emir ve yasakları sayabiliriz.

Tüm bunlarla beraber bedenimizi, ailemizi, toplumumuzu, makam-mevki ve malımızı, bazen söylenen bir sırrı, bazen emanet edilen bir malı muhafaza etmemiz de bize verilen emanetler arasındadır ve her birini muhafaza etmemiz de İslami sorumluluğumuzun gereğidir.

Mesela bize emanet olarak verilmiş olan lakin kendimizin zannettiğimiz bedenimizi istediğimiz gibi kullanma lüksüne sahip olmadığımızı bilmemiz gerekir. Bu konuda Efendimiz (s.a.s.) bedenimizi hasta edecek her türlü zarardan önleyici tedbirlerle korumamız gerektiğini, hastalandığımızda tedavi olmamız, manevi olarak dualarımızda yüce Rabbimizden (c.c.) sağlık ve afiyet istememiz gerektiğini bildirmiştir.

“Mü’min bal arısına benzer. Arı; daima temiz olan şeyleri yer, temiz olan şeyler ortaya koyar, temiz yerlere konar ve nazik davrandığı için konduğu yere zarar vermez, orayı kırıp bozmaz. Düştüğünde ise kırılmaz, bozulmaz.”6

“Allah hastalığı da şifayı da yarattı ve her dert için bir derman yarattı. Tedavi olunuz. Lakin haramla tedavi olmayınız.”7

“Allah’ım! Bedenime, gözlerime ve kulaklarıma sıhhat bahşet.”8

“Sizden öyleleri var ki sema haberleriyle ilgilenir. Hâlbuki tırnaklarını (yırtıcı) kuş tırnağı gibi uzatmıştır da diplerinde cünüplük, kir-pas ve pislik yuva tutmuştur.”9

“Her Müslümanın en az 7 günde bir yıkanması, Allah’ın onun üzerinde hakkıdır.”10

“Size ne oluyor ki, dişleriniz sararmış olduğu hâlde yanıma geliyorsunuz. Misvak kullanınız.”11

Muhafaza edilmesi gerekli emanetlerimizden olan ailemizse bir bütün olarak tüm fertler açısından çok önemlidir. Eşlerin birbirlerine, çocukların ebeveynlerine, ebeveynlerin çocuklarına emaneti söz konusudur. Her birinin bu emaneti muhafaza etmekle alakalı sorumlulukları vardır.

“Allah Teâlâ’nın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması ve bunların ötekilere mallarından harcama yapması sebebiyle, erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için iyi kadınlar itaatkârdır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık onlar da kocalarının haklarına saygı gösterirler ve namuslarını korurlar.” (Nisa, 34)

Muaviye İbni Hayde (r.a.) şöyle dedi: “Ya Resûlallah! Kadınlarımızın bizim üzerimizdeki hakkı nedir?” O da şöyle buyurdu: “Yediğiniz ölçüde yedirmek, giydiğiniz seviyede giydirmek, yüzlerine vurmamak, yaptıkları işin ve kendilerinin çirkin olduğunu söylememek, onları yataklarında yalnız bırakmak gerekirse, bu işi sadece evde yapmaktır.”12

Kadının, eşine karşı görevleri ise kanaatkâr olması, namusunu-malını koruması, itaat ve saygı, güler yüz, tatlı dil, temizlik ve hürmet gibi sorumluluklarını yerine getirmesidir. “Kocasını memnun ederek ölen kadın cennetliktir.”13

Efendimizin (s.a.s.), kızı Fatıma (r.anha) ile Ali’yi (r.a.) evlendirdiği sırada şu tavsiyede bulunması bizlere ışık tutmaktadır. “Çeşmeden su getirmek, hamur yoğurup ekmek yapmak, evin temizliğini yapıp iç işlerini düzenlemek Fatıma’ya aittir. Dış işleri de Ali’nin sorumluluğundadır…”

Yine evlat, anne-babaya; anne-baba ise evlada emanettir. Rabbimiz “Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk-çocuğunuzu ateşten koruyun.” (Tahrim,6) Peygamberimiz ise “Hepiniz çobansınız…”14 buyurmuştur.

Bazı âlimler, bu gibi ayet ve hadislere dayanarak “Kıyamet günü Allah babalardan dolayı çocukları sorguya çekmeden önce, evlatlardan ötürü babaları sorguya çeker.” demişlerdir.15
Güzel isim koyması, dinini öğretmesi, iyi bir terbiye vermesi, adaletli davranması, evlendirmesi, helal gıda ile beslemesi, şefkat ve merhamet göstermesi çocuğun haklarından olmakla beraber değerini de yine Efendimiz (s.a.s.) “Evlat dünyada nur, ahirette sürurdur.”16 buyurarak bizlere bildirmiştir.

“Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını vasiyet ettik…” (Lokman,14)

“Allah Teâlâ’nın rızası, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. Allah Teâlâ’nın gazabı da anne ve babayı öfkelendirmek suretiyle celbedilir.”17

Ashâb-ı Kiram’dan bir zât, Yemen’den hicret ederek Medine’ye Efendimiz’in (s.a.s.) huzuruna gelmiş ve (nafile) cihada katılmak üzere ondan izin istemişti. Allah Resûlü “Yemen’de kimsen var mı?” dedi. “Annem-babam var, Ya Resûlallah” dedi. “Onlar sana izin verdiler mi?” deyince “Hayır” dedi. “Haydi, Yemen’e git, onlardan izin iste. İzin verirlerse gel, cihad et. Vermezlerse, anneni-babanı memnun etmeye çalış.” buyurdu.18

İşte bu emanetlerin sorumluluğunu yerine getirmek zorundayız. “Kim kime emanet” diye düşünmek, emanetimiz ne ise muhafaza etmekle mükellefiz.

Ayrıca Müslüman fertler olarak da toplum emanetini unutmamamız gerekir. Toplumun ıslahı için, sevgi-saygı, şefkat-merhamet, adalet, yardımlaşma, güven, tevazu vb. gibi ahlaki vasıfları toplumda tesis etmek her ferdin sorumluluğunda olup, birbirimize emanet olduğumuzun şuurunda olmamız gerekir. “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız…” (Al-i İmran, 110)

İçinde bulunduğumuz makam-mevki de bizler için birer emanettir. Bulunduğumuz makam-mevkinin hakkını vermek, onu muhafaza etmek demektir. Resûlullah (s.a.s.) buyurur ki; “Allah Teâla mahşerde, hesap gününde, makam ve mevki sahibi, yetki sahibi kullarını huzurunda durdurarak, ona verdiği malının, servetinin hesabını sorduğu gibi, makamında iken yetkilerini ne şekilde kullandığının hesabını da soracak, o hesaba göre cezasını veya mükâfatını verecektir.”19

Hiç düşünmeden ben kazandım, istediğim gibi harcarım dediğimiz mal da emanetimizdir. Özellikle gayri meşru yollarda fütursuzca harcadığımız mallar hakkında emanet sorumluluğumuz nedir hiç düşündük mü? Bu mallarımızın gerçek sahibi olan yüce Yaratıcımız bizden ne ister deyip bunun bir hesabının olduğunu ve tüketirken tükendiğimizin farkına vardık mı? “Sonra o gün (size verilen) her nimetten hesaba çekileceksiniz.” (Tekâsür, 8)

“Yiyip için, giyinin ve tasadduk edin. Fakat israf ve kibirden sakının.”20 şeklinde uyarılan bizlere “O iyi kullar, harcama yaptıkları zaman ne saçıp savururlar ne de cimrilik ederler; harcamaları bu ikisi arasında makul bir dengeye göre olur.” (Furkân, 67) diyen Rabbimiz yolumuza ışık tutmuştur.

Öyleyse bizlere verilen maddi-manevi tüm nimetlerin birer emanet olduğunu ve bunları muhafaza etmenin İslami sorumluluğumuz olduğunu unutmayıp hakkıyla yerine getirmemiz gerekmektedir.

Tüm emanetlerimize sahip çıkıp kurtuluşa erenlerden olabilmek duasıyla…

Kaynakça:

1)Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât,“emn” md.; Lisânü’l-‘Arab, “emn” md. 2)TDV Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt/4, sayfa: 405-407 3) Ahmed b. Hanbel,Müsned;5/323. 4) Ahmed;III/135 5) Buhârî-Müslim 6) Beyhaki-Süyûti 7) Ebû Davud 8) Ebu Davud 9) Ahmed; V/427 10) Müslim 11) Tirmizî 12) Ebû Davud; Radâ/41; İbni Mâce; Nikâh/3 13) Tirmizî; Radâ/10. İbni Mâce; Nikâh/4 14) Buhârî 15) İbn Kayyım el-Cevziye, Tuhfetu’l-Mavdud bi-Ahkami’l-Mevlud, Dımaşk; 1391/1971, 1/229 16) Câmiü’s-Sağîr; 2/2285 17) Tirmizî; Birr, 3/1899 18) Ebû Dâvûd; Cihâd,31/2530 19) Taberani;11 20) Buhârî

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?