“Ey İman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi ıslah etsin (düzeltsin), günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzab,70-71)

Sözlükte “iyi ve yararlı olma” anlamındaki salâh kökünden masdar olan ıslah, genel olarak “düzeltmek, daha iyi hale getirmek” manasında kullanılır. Islah, Kur’ân-ı Kerîm’de isim ve fiil kalıplarıyla geçtiği 40 ayette “kendisini veya insanlar arasındaki ilişkileri düzeltmek, barışmak, barıştırmak” anlamında (Bakara, 228; En’âm, 48; Hucurât, 9-10) kullanılmıştır. İsm-i fâili olan muslih de kötülüğe, düzensizliğe ve bozgunculuğa karşı barıştan, dirlik düzenlik ve esenlikten yana bir tutum takınan muttaki insanları ifade etmek üzere çeşitli ayetlerde (Bakara,11-12; A’râf, 170; Hûd, 117) yer almaktadır. Kur’an terminolojisinde ıslah ifsadın, muslih de müfsidin karşıtıdır. 1

İnsan ve diğer canlılar, hatta bütün mahlûkat belli bir ölçü ile yaratılmış olup her birinin yaratılış gayesine uygun hareket etmesine salah denir. Bu ölçünün dışına çıkıldığında ise ifsat başlamış olur. İlk insanın yaratılışından kıyamete kadar devam edecek olan ıslah-ifsat hareketi hep var olacağı gibi ıslah hareketi birçok övgüye mazhar olurken ifsat hareketi ise yerilmiştir. Bu imtihanda ifsat edenler kaybederken, ıslah edenler ise kazanacaktır.
Islah ve ifsadın, fertler arası ilişkilerden toplumsal alanlara kadar her aşamada gerçekleşecek davranışlar üzerinde pek çok etkilerinin olduğu gayet açık ve nettir.
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin (ıslah edin) ve Allah’tan sakının. Umulur ki merhamet olunursunuz.” (Hucurât, 10)

Bir gün Resûlullah (s.a.s.), “Size derece itibarıyla oruç, namaz ve zekâttan daha faziletli bir ameli söyleyeyim mi?” diye sordu. “Evet, Ya Resûlallah!” dediler. “İnsanların arasını ıslah etmek, düzeltmektir. İnsanların arasını bozmak ise (dini kökünden) kazır.” buyurdu. 2

“Rabbin, o memleketleri ahalisi (hem kendi nefislerini hem de başkalarını) ıslah ediciler olduğu halde haksız yere helâk edecek değildi ya!” (Hud, 117)

“Nefsim (canım) elinde olan Allah’a yemin olsun ki; ya iyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız ya da Allah yakında sizin üzerinize öyle bir bela gönderir de sonra Allah’a dua edersiniz de duanız kabul edilmez.”3

Islah hareketi bir ibadettir ve kadın-erkek herkesin kulluk sorumluluğudur. Gerek kendi nefislerimizin gerekse toplumun ıslahı, i’lâ-yı kelimetullah ve yeryüzüne hakkı hâkim kılmak için olmazsa olmazlarımızdandır.

İşe kendi nefislerimizden başlayarak toplumu İslamlaştırma birinci önceliğimiz olmalıdır. Islah ve ifsadın kalpten başladığını haber veren Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bedende bir et parçası vardır ki, o salih olduğu zaman bütün beden salâh bulur; o fesat bulduğu zaman bütün beden fesada gider. Dikkat edin! O, kalptir.”4 Kalbin ıslahı ise kâmil bir iman, salih amel ve bunların neticesi olan davranışlarımız ile mümkündür. Kılık kıyafetimizden konuşmalarımıza, bakışlarımızdan her türlü davranışlarımıza kadar ıslah edilmesi gerekenleri ıslah ederek toplumu ıslah etmemiz sorumluluğumuz gereğidir.

Asr-ı saadet dönemine baktığımız zaman toplum ıslahının nasıl gerçekleştiğini açık bir şekilde görmekteyiz. Şirkten tevhide, zulümden ve haksızlıktan adalete, cahillikten ilme dönüşümde kadın-erkek nasıl omuz omuza mücadele ettiklerini; eğitim, davet, cihat alanlarında nasıl çaba ve gayret gösterdiklerini, cahiliye asrını nasıl saadet asrına dönüştürdüklerini hayranlıkla görmekteyiz. Önümüzde böyle güzel örnekliğimiz varken, bugün de aynı mücadele duygusuyla aynı başarıya ulaşacağımızdan hiç şüphemiz yoktur.
Toplumun ıslah çalışmasında sahâbe annelerimizin çok büyük katkıları olmuştur. Çünkü onlar bir anne olarak hem kendi evlatlarını hem de ümmetin evlatlarını yetiştirerek İslam toplumunun temel taşlarını oluşturmuşlardır. Çünkü onlar, Üstat Hasan el-Benna’nın “Toplumun yarısını kadınlar oluşturur, diğer yarısını da kadınlar yetiştirir.” sözünde işaret ettiği gibi düsturu gereği toplumun ıslahı için her alanda özellikle eğitim ve öğretim alanlarında sorumluluklarını hakkıyla yerine getirmişlerdir.

Onlar biliyorlardı ki toplumun ıslahı yani dönüşümü eğitim ile gerçekleşecekti ve bundan dolayı da hayatlarında eğitime özel yer ayırmışlardı. Böylece sahâbe annelerimiz başta olmak üzere Müslüman kadınlar toplumun ıslahında temel taşı olmuşlardır. Hz. Hatice annemizin eğitimiyle başlayan bu mücadele, Hz. Fatıma annemiz ve Yezid’in karşısında Hakkı haykıran Zeynep’ler ile devam etmiştir.

Hz. Nesibe annemizin Akabe’de Resûlullah’ı canından öte koruyacağına söz vermesiyle başlayan mücadelesi, Uhud meydanındaki kahramanlığı ile devam etmiştir. Afra Hatun’un evlatlarına İslam düşmanı Ebu Cehil’in peygamberimize yaptıklarını anlatarak Bedir savaşında bu iki genç evladını, Ebu Cehil’i öldürmeye teşvik etmesi de parlak bir tablo olarak önümüzde durmaktadır. Yine Hz. Aişe annemizin, erkek sahâbilerden Amr b. el-Âs, Rabî’a b. Amr, Ebu Mûsa el-Eşa’arî, Zeyd b. Hâlidel Cühenî, Ebu Hureyre; hanımlar sahâbilerden de Safiyye bint Şeybe, Cesre bint Decâce, Zifre bint Gâlib, Zeyneb bint Nasr, Zeyneb es-Sehmiyye, Sümeyye el-Basriyyegibi kadın-erkek yüzlerce talebeye ilim öğreterek tarihe yön veren âlim ve âlimelerin, mücahit ve mücahidelerin yetişmesine vesile olması ve toplumun ıslah edilmesine katkı sağlaması bizler için en güzel örnek olmuştur.

Medine’de sahâbe annelerimizin tesettür emri geldiği zaman gösterdikleri hassasiyet, kıyamete kadar gelecek olan tüm Müslüman hanım kardeşlerimizin nasıl hareket etmeleri gerektiğine örnek teşkil etmektedir. Çünkü toplumun ıslahında en önemli unsurlardan bazıları da tesettür, iffet ve hayâdır. Bu değerler korunmadığı zaman toplumun ahlak yapısı çöker. Bu ahlaki çöküş sebebiyle nesiller bozulur; hedefsiz, gayesiz, nefsi arzularını gerçekleştirmek için çaba ve gayret gösteren bir nesil oluşur ki toplumun en büyük ifsadı gerçekleşmiş olur. Bu ifsadın önüne geçmenin en güzel yolu ise kadının fıtri değerlerinin korunmasıdır.

Müslüman hanımlar, ıslah görevlerini hakkıyla yerine getirmedikleri zaman, günümüzde olduğu gibi, bu boşluğu ifsat ediciler, kadın haklarını koruma adına gayri İslamî faaliyetler ve söylemlerle dolduracaklardır. Tesettürsüzlük, iffetsizlik ve hayâsızlık, modern çağın gereği gibi sunulup İslami değer yargıları çiğnenecek ve toplum ifsat edilecektir.

“Onlara, ‘Yeryüzünde fesad çıkarmayın’ dendiği zaman, ‘Biz ancak ıslah edicileriz’ derler.” (Bakara, 11)

Öyleyse biz Müslüman kadınlara düşen görev, nefislerimizden başlayarak her alanda eğitim ve davet görevini hakkıyla yerine getirmek ve böylece ifsat edicilere meydanı boş bırakmamaktır. “Kendini ıslah et, başkalarını davet et.” Şiarıyla hareket ettiğimiz zaman toplumun İslamî bir topluma dönüştüğünü, kötülerin ve kötülüklerin toplumda barınamadığını göreceğiz.

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân, 104)
İnsanlığın kurtuluşuna vesile muslihlerden olabilmek duasıyla…

Kaynakça:
1) TDV İslam Ansiklopedisi 2) Ebû Dâvûd, Edeb, 50/4919 3) Tirmizî 4) Buhârî-Müslim

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?