İslâm, kapsayıcılığı hiçbir din ve ideolojiyle kıyaslanması dahi mümkün olmayan; milletlere, topraklara, ırklara, mekân ve zamanlara sığdırılamayacak mutlak dindir. Müslümanlar olarak dinimizi yalnızca camilerde, medreselerde yaşama; günlük hayatta seküler bir çizgiye sahip olma gibi bir durumumuz olamaz. Böylesine kapsayıcı bir dinin elbette ki ictimaî hayata yönelik bazı kural ve öğütleri olacaktır. Kur’ân ve sünnet bize lazım olacak tüm âdâb-ı muâşeret kurallarını öğretmiştir. Bunları bilip uygulayarak “örnek ümmet” vasıflarına ulaşabiliriz.
Sosyal İlişkilerde Kur’ân’ın Öğütleri
• “Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin. Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız.” (Hucurât, 10)
İslam uhuvvet dinidir. Mümin kullar arasında kan bağı ve tanışıklıktan öte Allah’ın kalplere yerleştirdiği bir muhabbet duygusu vardır ve bu duygu tüm bağlardan daha yüce, daha kuvvetlidir. Müslümanların bu bağı koruması ve zedeleyecek durumları engellemesi gerekir.
• “Ey iman edenler! Erkekler başka erkeklerle alay etmesinler, onlar kendilerinden daha iyi olabilirler; kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler, alay edilen kadınlar alay edenlerden daha iyi olabilirler. Biriniz diğerinizi karalamayın, birbirinize kötü ad takmayın. İman ettikten sonra fâsıklıkla anılmak ne kötüdür!..” (Hucurât, 11)
Yukarıdaki âyet, Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğuna dair inancımızı kuvvetlendirecek en güzel âyetlerden biridir. Kul noksandır, hatalıdır. Ona hatalarını öğretecek olan Allah’tır, Rabbidir. “Terbiye edici” olan O’dur. İnsan onurunu korumayı, kalp kırmamayı bize Kur’ân-ı Kerîm yoluyla öğretmiş ve bunu yapmanın kötü neticesini çarpıcı bir sûretle göstermiştir: “İman ettikten sonra fâsıklıkla anılmak…” İnsan için bundan daha yüce bir terbiye metodu olması mümkün değildir.
• “Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Hucurât, 12)
Allah Teâlâ’nın en çok uyarıda bulunduğu günahlardan biri kul hakkına girmektir. Su-î zanda bulunmak, tecessüs, gıybet… Tüm bunlar kul hakkı tehlikesi taşıyan günahlardır ve İslam bunlara karşı kesin bir dille uyarmıştır. Mahremiyetin korunması ve özel hayatın gizliliği İslam’ın fazlaca önem verdiği hususlardır. Müslüman, başkasının gizlisini araştırmaz. Bildiği bir şey varsa da bunun gıybetini etmez aksine olabildiğince gizli tutmaya çalışır. Bu sınırların aşılması dahilinde “ölü kardeşinin etini yemiş” durumuna düşeceğini bildiğinden asla dikkatsizlik etmez.
Konuşma Âdâbı
• “Kullarıma söyle (birbirleri ile) sözün en güzeli ile söyleşsinler. Çünkü şeytan aralarına girer. Muhakkak ki şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.” (İsrâ, 53)
• “Davranışlarında ölçülü ve dengeli ol, sesini yükseltme. Unutma ki seslerin en çirkini merkeplerin anırmasıdır.” (Lokmân, 19)
Kur’ân bize yumuşak ve alçak bir sesle konuşmayı, kaba ve kırıcı bir üsluptan uzak durup sözlerimizi dikkatlice seçmemizi öğütlemiştir. Fertler arasında saygının korunması ve seviyeli ilişkilerin kurulması büyük ölçüde buna bağlıdır. Rahatsız edecek derecede yüksek sesle konuşmak çirkin bir hal olarak gösterilmiştir. Müslümanın bundan mümkün mertebe kaçınması gerekir.
• “Bir selam aldığınızda daha güzel bir selam ile karşılık verin veya (en azından) benzeri ile. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını tutmaktadır.” (Nisâ, 86)
Selam veren kişi karşısındakine can, mal, nesil, namus, din gibi hayatın aslî unsurları konusunda emniyet güvencesi vermiş; aynı zamanda bir duada bulunmuş olur. Bu, kardeşin kardeşe verdiği bir hediyedir ve en güzel şekilde karşılık vermek Müslümanlığın gereklerindendir.
Yürüyüş Âdâbı
• “Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü ne yeri yarabilirsin ne de boyca dağlara yetişebilirsin.” (İsrâ, 7)
• “(Yersiz) bir gurura kapılarak insanlara üstünlük taslama ve yeryüzünde küstahça gezip durma. Unutma ki Allah böbürlenerek küstahlık yapanları sevmez.” (Lokmân, 18)
İnsanoğlu fıtratı itibariyle aciz, nefsi itibariyle ise enaniyet duygusu yüksek bir varlıktır. Bu bir çelişkidir. Kulu nefsinin köleliğinden kurtarıp fıtratına yaklaştıracak olan tevazudur. Şeytan bize bir örnektir ki, kibir her zaman kaybettirir. Allah Teâlâ kibirlenenleri sevmez. Bu yürüyüşte dahi olsa… Yerleri yarabilecek güce, dağlara yetişecek bir boya sahip olmayan insan yeryüzünde de böbürlenerek yürüyemez. Müslüman her daim tevazusunu korumalı, kibri kırıntı miktarında dahi taşımamaya gayret etmelidir.
Âyetler bize gösteriyor ki Müslüman; örnek, ideal ve vasat insandır. Her zaman ve mekânda davranışlarını iyi seçme, aşırılığa gitmeme düsturunu bize Kur’ân öğretmiştir. Toplumun sorunsuzlaşması Kur’ân ile mümkündür. Kurtuluşumuz ve yükselişimiz Kur’ân’a bağlılığımız derecesinde olacaktır.
Hamd bizi yaratıp terbiye eden Rabbimizedir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?