“Ben” orucuna durmak, “ben” demeyi bırakmak, “biz” olmanın erdemine, güzelliğine, yüceliğine erişmek, bireysel gururun, yalnızlığın zindanından; bizi çoğaltan, gönül kapılarını bütün bir varlık dünyasına açarak “biz” cennetine hicret etmek ne büyük bir mutluluk! Tevazuun, doğruluğun, dostluğun, yarenliğin ve hasbiliğin kanatları altında “biz” anlayışını inşa edersek yepyeni ufuklara kanat çırparız.
Sadi Şirazi, “Yücelik istersen, tevazuyu ihtiyar et. Çünkü yücelik damına çıkmak için, tevazudan başka merdiven yoktur. Meyvalı dal başını aşağı tuttuğu gibi, akıllı insan da mütevazı olur. Ateş kibirlendiği için ondan şeytan yaratıldı. Toprak tevazu gösterdiği için ondan Âdem yaratıldı.” diyerek tevazunun yüceliğini ifade etmektedir.
Tevazuda hasbilik ve doğallık vardır. Tevazuya niyet edilmez. Tevazu, suyun akışı ve yağmurun yağışı gibi kendi mecrasında akmaya devam eder. Ataullah İskenderi, “Tevazu gösterdiğinin farkında isen kibirden kurtulamadın demektir” diyerek ince bir çizgiye dikkat çekmektedir. Mütevazı insanın yaklaşım tarzı açık, net ve dürüstçedir. Mütevazı insan, nezaket ve merhametle yoğurulmuş, insanlara hizmet etmeyi onur bilen karakteristik bir yapıya sahiptir.
Mütevazı olanların dostlukları bir başka olur. Zira dostlar; birbirlerini destekler, gönüllerini ve evlerini birbirine açarlar. Dostlar, birbirlerine aynadır, birbirlerini çoğaltarak “biz” olurlar. “Biz” olmak, dostluğumuza derinlik ve genişlik katar. Dostlarımızla sırlarımızı paylaşır, aramızdaki güven ve yakınlığı tahkim ederiz. Dostlar; ortak rüya, ideal ve hedefler doğrultusunda yol alarak, geleceğin inşasını gerçekleştirirler. Hasbi dostluklar; ufukların kaynaştığı, zihinsel fonksiyonların kanatlandığı, duygu ve düşünlerin kol kanat gerdiği yürüyüşlerdir.
Dostların yürek hizası aynıdır. Nabız atışları ortaktır. Aynı yürek hizasında yol alan dostlar, “Biz” cennetine hicret ederek; dostluğun, yarenliğin, hasbi olmanın ne demek olduğunu herkese gösterirler. “Bir kuşa yuva, bir örümceğe ağ neyse, insana da arkadaşlık odur” der bil Bilge kişi. Dostlukta adanmışlık ruhu vardır. Bu ruhta; vefa, dürüstlük, yarenlik, açık sözlülük ve hasbilik vardır. Kendin olmak yanında, kendin kalmak ve kendinle kalarak her türlü yozlaşmaya, başkalaşmaya karşı direnmek ve özümüzü koruma sorumluluğumuzu kuşanmak durumundayız.
Kemal Sayar, “Güvendiğimiz dostlar bizi yarı yolda bıraktığında, kaybımıza karşı çevremizde bizi destekleyecek ve teselli verecek bir geniş aile veya toplum bulamadığımızda varlığımızın sürekliliği yara alır. Nihilizm çağında ruhumuz üşüyor. Ruhun uzun kış gecesi, “biz”den “ben”e kaçtığımızda zuhur eder. O halde merhametin ellerinden tutarak “ben”den “biz” e ricat etmeyi deneyelim. Tevazu bizi çoğaltsın. Kayıp bağı onaralım. Kutsal olan bize kendisini açmıştır ve ona cevap vermemizi bekler. Anlam zaten ona sinmiştir, anlam onun ta kendisidir. Yapmamız gereken tek şey ona açık olmak ve onu doya doya tecrübe etmektir. Kendi ruhumuza ve varlığın özüne dokunalım. Anlam bağ kurmaktadır. Bizde yitik olanı yeniden bulabilirsek, dünyayı da imar edebiliriz.” diyerek bizde var olan potansiyele dikkat çekerek, bu potansiyeli kinetiğe dönüştürmemiz gerektiğine işaret etmektedir.
Ruhu ıskalayan bu hız ve haz çağında beden ve ruh bu hıza yetişemediği için denge bozukluğu ve depresyon meydana gelmektedir. “Depresyonun yaygın sebeplerinden birisi de “biz”in “ben”e dönüşmesidir” diyor Sayar.
Bugün toplumun, “ben” kıskacında ruhu üşümekte ve “biz” merhametinin kendisine kol-kanat germesini beklemektedir. Zira;
“Ben” anlayışında bencillik vardır, “biz” anlayışında ise cömertlik vardır.
“Ben” anlayışında kıskançlık vardır, “biz” anlayışında ise yarenlik vardır.
“Ben” anlayışında altta kalanın canı çıksın düşüncesi vardır, “biz” anlayışında ise mazlumun, mağdurun, masumun, mahrumun, zayıfın elinden tutmak vardır.
“Ben” anlayışında “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” egoist yaklaşımına karşı, “biz” anlayışında, “Müminler bir vücudun azaları gibidir.” Kutlu sözün izinde birliğin, beraberliğin tadını çıkarma vardır.
“Ben” anlayışı toplumu atomize ederek parçalayıp bölerken, “biz” anlayışı “Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın, parçalanmayın” kutlu sözün gereğini yerine getirirler.
“Biz” bilinci, birlikte olmayı, birlikte iş yapmayı, iş-birliği, güç-birliği yapmayı sağlar. Yetenekleri, potansiyelleri, becerileri farklı olan bireyler, bir araya gelip birliktelik sağlayınca müthiş bir potansiyel ortaya çıkar. Üç tane 1 ayrı ayrı “ben” derse, toplamda üç olurken, bu üç tane bir sırt-sırta verip “biz” deyince 111 hükmünde bir güç haline gelir. “Biz” bilinci böyle bir güç devşirir. Bu güç, hayırda ve toplumsal yararda kullanıldığı zaman, toplumda müthiş bir sinerji ortaya çıkar.
Toplumsal barışı zehirleyen, ruhumuzu ıskalayan “ben” zindanından kurtularak, tevazu kanatlarımızı açıp; doğruluk, güzellik ve iyilik üzerine yeni bir dünya inşa ederek “biz” cennetine hicret edelim. Bu hicret, yepyeni bir hayatın muştusudur. Hayatı anlamlı kılmanın, meşru dairede hayatı dolu-dolu yaşamanın, hayattan zevk almanın, tad almanın yegâne yolu “biz” diyerek adım atmaktan geçer. Birileri, “hocam hayal görüyorsun” diyebilir. Cevaben derim ki, hayali olmayanın geleceği olmaz. Her şey hayalle başlar. Size tavsiyem: hayal görün, hayal size iyi gelir. Hiç kuşkusuz geleceğe dair; hayali, planı, projesi, projeksiyonu olanın geleceği vardır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?