Darbelere Ve Zulümlere Karşı “Ahlakımız, Duruşumuz, Hazırlığımız”

0
7197

Darbelere-Ve-Zulümlere-Karşı-önizleme

Milletlerin hayatında cereyan eden bazı olaylar, belli dönemlerin kilididir. Böylesi nadir zamanlarda ortaya çıkan ani olaylar ve sıra dışı gelişmeler basite alınacak olaylar değildir. Milletlerin hadiseler karşısında verdiği tepkiler, o milletin tarihi geçmişini, milli hafızasını ve mücadele geleneğini gösterir. Büyük milletler, büyük olaylar yaşar ve büyük çığırlar açarlar. 15 Temmuz gecesi, halk olarak yaşadığımız büyük olaylar serisinin önemli bir kesitidir.

Uğruna ağır bedeller ödediğimiz vatanımızın bütün evlatlarıyla ateşin çukuruna geldiği bu zor günlerde; halkı- mızın İbrahimi bir duruş sergilemesi, geleceğe dair olan ümidimizi güçlendirmiştir. İstanbul’un fethine imza atan ecdadın torunları, Fatih Sultan Mehmet’in kemiklerini sızlatmamışlardır. Efendimizin (sallallahu aleyhi vesellem) müjdesine mazhar olan İstanbul’u zalime çiğnetmemiş, adeta ikinci fethin kahramanları olmuşlardır. Ülkemizin bütün şehirleri kıyama kalkmış, İslam ümmeti duaya durmuştu. 15 Temmuz gecesi İbrahimi bir duruşla her türlü entrikaya, zorbalığa ve gördüğümüz hüzünlü manzaraya sabrederek yücelerden bir ses, ötelerden bir nefes geldiğini gördük. O gece, Allah’ın yardımı- nın açıkça görüldüğü bir gece oldu. Savaş uçakları, tanklar ve füzeler gücünü kaybetti, planlar bozuldu, rotalar değişti… ‘Ey ateş! İbrahim’e serin ve esenlik içerisinde ol’ (Enbiya, 69) ayetinde olduğu gibi fırtınalar sükûnete döndü, ateş rahmete, yıkım yapıma dönüştü. Gençlerimiz korkmadı, kızları- mız çekilmedi, ninelerimiz öne atıldı, dedelerimiz Çanakkale üstlendikleri görevlerini tamamlamaya koyuldu. Tam anlamıyla toplumsal bir seferle zafere yürüdük. Kimi gövdesini tankın altına atarken, kimi göğsünü kurşunlara siper etti. Nicesi iki rekât namaz kılarak şehadete yürüdü. 15 Temmuz gecesi, “Ümmetim kıyamete kadar iyilik üzere olacaktır” buyuran efendimizin sözü tahakkuk etti. İbrahim gibi bir duruşla, dev cüsseli zalimlerin kartondan kaplan oldukları anlaşıldı…

Hatırlayın, İbrahim (aleyhisselam) gerçeği arı- yor, herkesin alıştığı yanlışları düzeltmek adına gözünü hakikate kilitliyor. Değişim zordu! Yılların getirdiği alışkanlıklar, köşe başlarını tutan menfaat çeteleri imanın ve değişimin baş düşmanlarıydı. Ufak bir kıpırdamayı bile büyük bir saldırı olarak görüyor ve büyük bir tepkiyle cezalandırıyorlardı. Çünkü güç aldatıcı idi, menfaat odakları güçleriyle kendilerini avutmakta, kendilerine yaklaşan hakkın devrimini cılız bir hareketlilik olarak görmekteydiler. Tarih tekerrürden ibarettir. Tarih, sürekli zalimlerin devrilmesine, mazlumların zaferine şahitlik etmektedir. Nice zalimler unutulmuşken, tek başına bir ümmet olan İbrahimler hep hatırlanmakta, yâd edilmekte, rahmetle anılmaktadırlar. Hakkın safında, mazlumun yanında, gözü yaşlı annelerin ve masum bebeklerin tarafında durmak bir şereftir. Hayat mücadeledir, şeref direniştedir, doğru yolda sebat onurdur. Ya şereflice yaşayacak ya da onurluca ölüme talip olmak gerekir.

Darbelere-Ve-Zulümlere-Karşı-115 Temmuz ruhu, değişim ve özgürlük ruhudur! Bu ruh, ölüme meydan okuma ve her şeyi Allah’a havale etmek ruhudur. Bu ruh, ebediyete talip olma ve ebedi hayata aşık olma ruhudur. 15 Temmuz ruhu, korumamız, güçlendirmemiz ve sahip çıkmamız gereken ilahi bir lütufdur.

İbrahim (aleyhisselam) putlara tapmanın insan onurunda açtığı yarayı, insan ruhunu derinden kirlettiğini görmüştü. Tek başına idi ve etrafındaki herkes putçuydu! Babası bile onu taşlıyor, babalık şefkatinde mahrum bırakıyordu. Mesele bir yerden sonra akrabalık ya da yakınlık değildi… Artık mesele hak ve batıl idi… Namuslular ya da namussuzlar… Menfaatçiler ya da ümmetçiler… Mü’minler ya da kâfirler… Putçular ya da Rabbaniler… Hainler ya da vatan evlatları… İbrahim araştırdı, sordu, çıkış yolu aradı, durmuyordu, durmamalıydı… Hayatı tehlikede idi, bile bile ateşe yürüyordu. Sonunun ne olacağını tahmin ediyor, kurban olma pahasına “bir şeyler değiş- meliydi” diyordu. Batanlardan, yok olanlardan, ölenlerden değil, Allah’a yönelenlerden olmak ve nurani bir direnişi başlatmak istiyordu. Yerleşik düzene karşı çıkarak, despot ve menfaat çetelerini, aklı kirlenmiş, ruhu alçaklığa alışmış toplumu özgürlüğüne ulaştırmak istiyordu. Herkes özgür düşünsün, büyük bir medeniyet kurulsun, zalimlerin ezmediği, mazlumların ağlamadığı, herkesin hakkını ve haddini bildiği bir dünyada yaşamak istiyordu. Büyük bir iman ve derin bir bilinçle baltayı karanlığa savurdu; düzenler yıkıldı, ezberler bozuldu, perdeler düştü. Kral çıplaktı artık! Netice de İbrahimi duruş kazandı, Nemrut hüsrana uğradı, hakkın bayrağı dalgalandı.

Köleler cehenneme, özgürler cennete gittiler. Güce tapanlar ve her şeyi maddi güçten bekleyerek zehirlenenlerin planları yıkıldı, oyunları bozuldu, putları kırıldı. Biz bu zaferi ne İbrahim’den, ne İbrahim’in baltasından ne de başka bir şeyden biliriz. Bu zaferi demokrasiye, otokrasiye, diplomasiye, bürokrasiye ya da herhangi bir ideolojiye değil; bu zaferi Allah’a adıyor, ona hamd edip şükrediyoruz. İbrahimler, silaha, binaya, endama değil; manaya, imana, insana bakar ve bunlara önem verirler. “Aranızdan yalnızca zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah, cezası çok çetin olandır. Düşünün ki bir zamanlar siz azdınız. Yeryüzünde zayıf düşürülmüş durumdaydınız, insanların sizi yakalayıp götürmelerinden korkuyordunuz. Belki şükredersiniz diye Allah sizi barındırdı, yardımıyla sizi destekledi ve temiz şeylerle sizi rızıklandırdı. Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamberine ihanet etmeyin ve bile bile size emanet edilen şeylere ihanet etmeyin. Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise şüphesiz Allah katındadır. Ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız size bir furkan verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir. Hani inkâr edenler seni bağlayıp hapsetmek, öldürmek veya (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Enfal, 25-30)

Bu bir prova idi! Asıl darbe daha sonra gelecek diyerek milleti korkutanlara bir uyarıda biz yapalım; Peki, ya millet de prova yapmışsa, asıl direni- şini daha yapmamışsa ne yapacaksınız? Millet şaha kalkmış, zincirlerini kırmış, direnişin tadına varmış, şeref ve onurla başını kaldırmıştır. Allah’ın izniyle artık bu milleti korkutamayacaksınız. “Bir kısım insanlar, mü’minlere: «Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!» dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve «Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!» dediler.”(Al-i İmran, 173)

Unutmamak gerekir ki; zalimler gece gündüz plan kurmakta, zehirlerini akıtmaktadırlar. Zalimlerin bir sonraki planı, toplumun bünyesini zehirlemek, kardeşliği yıkmak ve bu direniş esnasından gösterilen insicam ve dayanışmayı bozmak olacaktır. Bütün ihtilaf ve farklılıklarımızı rafa kaldırmalı, gelen büyük fırtınaya hazırlanmalıyız. “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düş- manlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de; O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Ali İmran, 103 -104)

Darbelere-Ve-Zulümlere-Karşı-2“Gidişat çok kötü” modasına takılan bilinçsiz felaket tellalı olan taifeler, farkında olmadan ülkenin temeline dinamit koymaya çalışan alçakların oyununa gelmektedir. Büyük bir hile, psikolojik baskı ve yalanlarla ülkenin çok kötü bir durumda olduğunu yayanlar; ülkenin geçmişindeki yolsuzlukları, faili meçhulleri ve vesayet dönemlerini unutturmaya çalışmaktadırlar. Sadece bugünleri eleştirmeye cesaret eden bu ucuz kahramanlar; boş teneke misali, ukala entelektüelliği yapmaktadırlar. Her alanda dörtnala koşan ve büyük bir hıza çıkmaya çalışan bu ülkenin evlatları; birilerinin gözüne çomak sokmakta, ümmet dirilişiyle herkesi kucaklamaktadır. Yüzyıllardır eli ve kolu bağlamış bu ülke zincirlerini kırmaya, çalışmayı ibadet aşkına dönüş- türen bir medeniyetin mücadelesini vermektedirler.

Kardeşlik, kardeşlik denilerek bütün hainlerin, fasık ve münafıkların ipliği pazara çıkarılmaktadır. “Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (Kureyş ordusunu yok ederek) kâfirlerin ardı- nı kesmek istiyordu.” (Enfal, 7)

“Gerçekten Allah’a ve Peygamberine eziyet edenler (var ya); Allah onlara dünyada da ahirette de lanet etmiş ve onlar için aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.” (Ahzab, 57) Resulullah efendimizin kabrinin yanı başında bomba patlatmaya kadar kirlenmiş bir dünyada; bir Müslümanın mü- cadelesiz yaşamasının manası yoktur. Darbeleri ve mukaddesatımıza topyekûn saldırıları okuyacak ferasete sahibiz. Biz Müslümanlar, mukaddesatı- mızı, vatan ve özgürlüğümüzü İslam’ın önemli meseleleri ve kırmızı çizgileri olarak görürüz. Zamanı geldiğinde bu değerlerin korunması için şehadeti arzulayarak canımızı feda ederiz. Şarktan garba, gece gündüz, gizli ve açık bir şekilde kutsallarımıza, namus ve hayatımıza kasteden düşmanlar, içimizdeki beyinsizleri kullanarak kendilerine göre etkili ve maliyeti düşük bir savaş yürütmektedirler. Müslümanları kendilerini koruyamaz bir hale getiren ve namuslar kirletilirken onları ve etraflarındaki mazlumları ses çıkaramaz ruhsuz robotlar olarak kodlayan zihniyetin mimarlarını lanetliyoruz.

Müslümanlar olarak yapmamız gereken; patlatılan bombaların, çıkarılan krizlerin, çukurlaşan siyasetlerin ve darbelerin hak ve batıl savaşı olduğunu anlamamızdır. Düşmanın sıktığı yumruğu görmek, yaptığı planın farkında olmak ve maddi ve manevi hazır olmaktır. “Mü’min aynı delikten iki kez ısırılmaz” gerçeğinden hareketle, yapılan tüm saldırıların topyekûn bir savaş ilanı olduğunu anlamamız, vatan ve dinin korunması için “Hazırlanın!” emrinin gereğini yerine getirmemizdir. “Onlara karşı gücünüzün yettiği her kuvvetten ve (cihâd için) bağlanıp beslenen atlardan (sürekli bakımı yapılan savaş vâsıtalarından) hazırlayın; bununla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin kendilerini bilmediğiniz, Allah’ın onları bildiği diğer (düşman) kimseleri korkutursunuz. Hem Allah yolunda her ne şey sarf ederseniz, karşılığı size tam olarak verilir ve siz (aslâ) haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal, 60)

Zaman; durma, kınama, lanet etme zamanı değildir! Zaman; tedbir alma, hazırlanma ve güç birliği yapma zamanıdır.

Zaman; vatanı koruma, hesap sorma, direnişe geçme ve zalimlerin hakkından gelme zamanıdır.

Zaman; tevbe ve istiğfarda bulunarak zafere engel olacak günahlardan arınma zamanıdır.

Zaman; kardeşlik, muhabbet, tek yumruk olma ve mücadele zamanıdır…

Recep SONGÜL

Davet ve Kardeşlik Vakfı Yön. Kur. Başk

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?