İhtilaf Anlarında Nebevi Ahlaka Sarılmak

0
8988

İhtilah-Anlarında-Nebevi-Ahlaka-Sarılmak-önizlemeİnsanlar farklı huy ve karakterlerde yaratılmışlardır. Bu farklılıklar, onların farklı karar, his ve düşüncelere sahip olmasına yol açar. Dünyada altı milyar insan varsa altı milyar karakter, altı milyar his, altı milyar düşünce var demektir. Bu da Allah’ın en büyük mucizelerinden biridir. Kadir-i Zülcelal, altı milyar farklı yüz şekli halk etmişse bu demektir ki altı milyar farklı düşünen beyin de yaratmıştır. Bu yönüyle bakıldığında her bir insan Allah’ın bir ayeti olarak karşımıza çıkar. Bu ayetleri Müslüman bir fert görmezden gelemez.

Allah Teâla dileseydi bütün insanlar tek fikir, tek düşünce ve yöneliş üzere hareket ederdi. Farklı düşünme yolunda bütün yolları kapatırdı. Fakat böyle hükmetmedi. “Ne kadar insan varsa o kadar fikir ve düşünce vardır” şeklinde büyük bir ayeti bütün insanların gözleri önüne serdi. Bu da O’nun azametinin delillerinden biridir: Bu hususta Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) gönderdik. Artık aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol, şeriat ve yaşam tarzınızda) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n gerçek tarafını) O haber verecektir.” (Maide, 48)

Allah (c.c.) düşüncede ve yönelişte farklı olan bu beyinleri yarattığı gibi onları hakkı bilmeye, hakkı tanımaya davet etmiş, insanca yaşayabilmeleri için rehberler göndermiş, hatta ihtilaf anlarında nasıl hareket edeceklerini bu rehberler/peygamberler vasıtasıyla izah etmiştir. Rab Teala Kur’an-ı Kerim’de insanların ihtilaf edebileceklerini bildirerek bunun bir hakikat olduğunu haber vermiştir

Bütün milletler, bütün toplumlar, bütün insanlar ihtilaf edebilirler. Bu onlar için bir hak olduğu gibi aynı zamanda hakkı bulmaya ve daha güzel olana giden bir yol olarak da zaman zaman kendisini gösterir. Asıl olan, ihtilaf anında insanların nasıl bir sıfat takınacakları, nasıl bir tavır sergileyeceklerdir. İhtilaf gayet tabii bir durumken ihtilaf anında Müslümanların birbirlerine saygı duyması, Nebevi bir tavrı sergilemesi de tabii bir durum olmalıdır. Müslümanlar bu tabiiliğe ulaşma, Allah’ın kendilerinden istediği tavrı sergileyebilme gücünü gösterme durumuna da erişebilmelidirler.

İhtilah-Anlarında-Nebevi-Ahlaka-Sarılmak-3Müslümanlar hal ve tavırlarının Nebevi çizgide olmasına itina ederler. İslam’ın çizdiği sınırları çiğnemezler. Onlar, ihtilaf anlarında farklı fikir ve görüşlerde olan mümin kardeşlerini İslami sınırlar içerisinde eleştirir, hakkın izharı için ihtilafın normal bir durum olduğunu bilerek kardeşlerinin hak-hukuklarını çiğnemezler. Hatta Resûlullah (s.a.s)’in belirttiği gibi yeri geldiğinde ihtilafın rahmete dönüşeceğine inanır ve bu rahmetten istifade etme yoluna giderler.

Bir Müslüman İslam’ın temel esaslarına dair ihtilaf etmez. Aynı Rabbe inanan, aynı kıbleye yönelen, aynı Peygambere tabi olan Müslüman, kardeşleriyle fer’i meselelerde ihtilaf etmesi halinde birbirlerini maruz görürler ve zuhur eden ihtilafı zarar veren bir merhaleye taşıma gayreti içine girmezler. Allah’ın bunu hoş görmeyeceğini, bırakın zarar vermeyi, Müslüman kardeşinin incineceği bir tarzda konuşmayı/hakkında gıybet etmeyi dahi hoş görmezler, böyle inanırlar.

Müslüman bir şahsiyet “illa benim dediğim” şeklindeki bir tavırdan uzak durur. Resûlullah (s.a.s) Uhud savaşı öncesinde ashab-ı güzinle istişare etmiş, farklı görüşlerin ortaya konmasına müsaade etmiş, kendi görüşü Medine’de kalıp savunma savaşı yapma şeklinde olduğunu halde bu görüşünde diretmemiş, neticede ekserisi genç olan ashabın görüşüne saygı göstererek Uhud’a hareket etmişti. Resûlullah (s.a.s), bu tavrı göstermişken bizler bugün kendi görüşümüzü başkalarına zorla kabul ettirmeye ya da etrafımızda yer alan Müslümanların görüşlerini görmeme ve görmezden gelme bir tavır sergileyebilir miyiz?

Saadet asrında Rab Teala’dan gelen bir emir olduğunda bütün Müslümanlar “sami’na ve eta’na” diyerek inen emre ittiba ediyorlardı. Resûlullah (s.a.s) istişare ve çeşitli fikir ve görüşlere başvurduktan sonra, Uhud savaşı örneğinde olduğu gibi, Müslümanlar çok sayıda kayıp da vermiş olsa farklı düşünen hiçbir tarafı eleştirme yoluna gitmemiş, kimseye bir kızgınlık göstermemiştir. Bedir savaşında İslam ordusunun nereye konaklayacağı hususunda kendi görüşünü ortaya koyup hareket edince sahabeden Habbab b. Münzir, Resûlullah (s.a.s)’in görüşünden farklı olan bir fikir ortaya koymuş, neticede Habbab’ın sunduğu teklif Resû- lullah (s.a.s) tarafından kabul görmüştü. Resûlullah (s.a.s) bu konuda da “illa benim dediğim olacaktır” şeklinde bir tavra girmemiştir. Peygamberimiz, hurma ağaçlarını aşılama meselesinde kendi görüşünü beyan edip de görüşü isabetli olmayınca kendi görüşünden vaz geçme yoluna gitmişti. Aynı anda ortaya konan iki farklı görüşe aynı anda saygı gösteren Resûlullah (s.a.s) bu hususta belki de bir benzeri olmayan bir şahsiyettir. Bu onun yüceliğinin göstergesidir. Medine’deki Yahudi kabilelerinden Kureyzaoğullarının üzerine yürüdüğü sırada ikindi namazı vaktinin girmiş olmasından dolayı bazı sahabilerin namazı önceleyip “önce namaz” demesi, diğerlerinin de saldırı emrini önceleyip “sonra namaz kılarız” şeklinde bir tavır sergilemeleri Peygamber’de herhangi bir karşı çıkışa yol açmamış, aynı anda iki farklı fikre de saygı göstermiştir. Resûlullah (s.a.s) Medine’ye hicret ettiğinde birbirinden farklı düşünen Müslüman ve Yahudi toplumun bir metin üzerinde anlaşabilmelerini temin etmiştir. Toplumlar farklıydı. İnançları da farklıydı. Başarı onların aynı vatanda her türlü ihtilaf ve farklılıklara rağmen “bir arada yaşamaya dair evet” demelerini sağlama şeklinde kendini göstermişti. Son Peygamber ihtilaf anlarında hiç kimsenin kalbini kırmadı. Ashabını en güzel şekilde dinledi ve görüşlerine değer verdi.

İhtilah-Anlarında-Nebevi-Ahlaka-Sarılmak-1Herhangi bir iş istişareye kaldığında çoğunluğun ortaya koyduğu görüşe ittiba etmek en hikmetli davranış olacaktır. Çoğunluğun kabul ettiği görüş netice itibariyle başarı elde etmese dahi, gönüllerin rahat olmasına vesile olacağı gibi fitneye giden yolu da kapatmış olur. O halde Müslümanlar arasında ihtilaf edilen durumlarda ahlak sınırlarını aşmamak, aynı kıbleye yönelmiş insanların birbirlerinin fikir ve düşüncelerine değer vermesi ve birbirlerine sahip çıkmasını temin etmek akl-ı selim peşinde ve hikmetli bir davranış olacaktır. Karşımızdaki Müslümanı farklı düşünüyor diye dışlamak doğru değildir. İslam’ın temel akidevi esasları hususunda istikamet üzere olduğu müddetçe onu İslam toplumun onurlu bir ferdi olarak görüp o şekilde muamele etmek en tutarlı tavır olacaktır.

İhtilaf edilen konular zamanla unutulup gider. Tarihin sayfalarında külleşmeye yüz tutar. Hafızalardan silinip gider. Fakat Müslümanın Müslüman kardeşine karşı gösterdiği hürmet, saygı ve muhabbet baki kalır ve asla unutulmaz. İhtilaf, kalp kırmaya, Müslümanın şahsiyetine dil uzatmaya aracı kılınamaz. Gün gelir ihtilaf edenler birbirleriyle bir daha karşılaşabilirler. Kader onları yan yana getirebilir. İşte bu her ne olursa olsun basit ve geçici meselelerden dolayı ortaya çıkan ihtilaf sebep kılınarak Müslüman kardeşinin kalbini kırmamaya azami dikkat göstermek yine İslam’ın Müslümanlardan talep ettiği bir husustur. Bu durumlarda hikmeti elden bırakmamak Müslümanın şiarı olmalıdır.

Farklı düşüncelere kapı aralamak yeni düşüncelerin, daha üstün fikirlerin, daha büyük buluşların önünü açmak demektir. Şayet insanlar fikirlerini söyleyecekleri özgürlük ortamlarını bulamazlarsa fikir sahasında yenilikler zuhur etmez, düşüncede geri gidiş başlar ve bu da toplumların zihni noktada geri gitmelerine sebep olur ve ayrıca yeniliklere ve buradan da zaferler elde etmeye giden yol kapatılmış olur.

Resûlullah (s.a.s) yukarıda verilen örneklerde görüldüğü üzere görüşlerin farklı olduğu ortamlarda kendi görüşünü dayatmamış ve “illa benim dediğim olacak” şeklinde insanları rahatsız edici bir tavra girmemiştir. Resûlullah (s.a.s)’in örnekliği açık şekilde önümüzdeyken bugünün Müslümanları acaba bu konuda nasıl davranmalıdır? Resûlullah (s.a.s) Allah (c.c.)’dan vahiy alan ve korunan biri olduğu halde insanların farklı görüşlerine ihtiram göstermişken günümüz Müslümanları bunu görmezden gelebilirler mi? Ya da diğer Müslüman kardeşlerini rahatsız edici tavırlar sergileyebilir mi?

İhtilah-Anlarında-Nebevi-Ahlaka-Sarılmak-2Müslümanlara düşen şey, ihtilaf anlarında saygı, hürmet, ihtiram ve ardından da Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyyenin gösterdiği yolda istişare ederek en doğruya ulaşma ve onu pratiğe koyma ahlakını sergileyebilmeleridir. Farklı düşüncelerin ifadesine ortam açmak, hatta farklı düşünceleri olanları dinleme hususunda daha gayretkeş davranmak Müslümanlarda cesaret ve özgüveni temin edecek, güçlü fertlerin yetişmesine de vesile olacaktır.

Netice olarak farklı görüşler bir rahmet kabul edilmeli, farklı düşünceler tefrika, parçalanma ve karşılıklı kin besleme gibi İslam toplumuna zarar verecek sonuçlara yol açmamalıdır. “Ben merkezli” düşünceden vaz geçilip “biz merkezli” bir düşünceye yönelme çabası içerisinde olunmalıdır. Farklı fikir ve düşüncelere saygı gösterme yoluyla, yeniliklere giden yol hep açık tutulmalıdır. Aksi bir tavır düşüncede körelme, fikir üretmede gerilemeye sebep olacaktır. Düşüncelere saygı ve ihtilaf anında tefrikaya girmeme aynı zamanda güçlü bir İslam toplumunu meydana getirmede büyük katkı sağlayacaktır.

Şuna da dikkat edilmelidir ki, her bir meselede sürekli ihtilaf ve didişme, zihinlerde ve gönüllerde karmaşaya yol açacak ve bu da ardından kalplerin kırılmasına kadar gidecektir. En basit meselede dahi ihtilafa düşen bir cemiyet haline gelmekten sakınmak gerekir. Sürekli ihtilaf, sürekli bir çekişme ortamı oluşturmak ya da buna sebebiyet vermek, Allah muhafaza, kalplerin nefret ve kinle dolduğu bir cemiyetin zuhuruna kapı aralayacaktır. O halde ihtilaf anında Nebevi tavrı sürekli canlı tutmak, bundan istifade etmek, özellikle hayati meselelerde daha ciddi istişare ortamları oluşturmak, ihtilafa sebep olacak durumları asgari dereceye çekmek her Müslüman fert ve cemaatin şiarı olmalıdır. Güçlü bir İslami topumun oluşmasında ihtilaflar istişare yoluyla rahmete dönüştürülmelidir. Hep vasat yolda ilerlemek ve aşırılıktan kaç- mak her Müslümanın ihtilaf anında göz önünde bulundurması gereken bir ilke olmalıdır.

İhtilaf anında Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak ve Nebevi tavrı gözardı etmemek elbette ki en önemli tavır olacaktır. Hasan el-Benna’nın ifade ettiği gibi Müslümanlar, ihtilaflı hususlarda birbirlerini mazur görmelidirler.

Doç. Dr. Mehmet Akbaş

Yazar
1972 Şanlıurfa doğumlu, imam-hatip mezunu, lisans, yüksek lisans ve doktorayı Marmara Üniversitesi ilahiyat fakültesinde tamamladı. 2012 yılında doçent oldu. Suriye, Irak, Pakistan, Suud,Ürdün, Özbekistan, Bosna-Hersek ve Amerika’da araştırmalar yaptı. İslam halklarının kaynaşması adına Uluslararası sempozyumlar düzenledi. Savaş öncesinde Suriye sınır bölgesinde yaşayan kardeş halkların kaynaşması için bir grup arkadaşıyla beraber Dicle Kalkınma Ajansı destekli Sosyo-Kültürel sahada bir yıllık bir proje yaptı, fakat projenin uygulamasına bir ay kala Suriye savaşının patlak vermesi üzerine hedefini gerçekleştiremedi. Dicle Kalkınma Ajansında kalkınma kurulu üyesi olarak çalıştı. İslam halklarının manaya ve kardeşliğe daveti ve bu söylemde buluşması için Davet ve kardeşlik Vakfı mütevelli heyetinde yer aldı, temsilciliğini yaptı. İnsanımızın kültür seviyesinin yükselmesi ve okuması için bir grup arkadaşıyla beraber İstanbul’da Oku-Der’i (Okuma Alışkanlığını Kazandırma Derneği) kurdu. Beş yıl başkanlığını yaptı. Memurların hak-hukuk ve insani taleplerini savunma adına Hakkari Eğitim-Bir-Sen’i kurdu. Bir yıl başkanlığını yaptı. Ümraniye Eğitim-Bir-Sen şubesinde beş yıl sekreter olarak çalıştı. MEB bünyesinde 14 yıl öğretmenlik yaptı. Kürtçe’nin serbestiyet kazanmasıyla Kürtçe ezgi-ilahi-dua ve şiirlerden oluşan beş albüm yaptı. Arapça-Türkçe-Kürtçe ve İngilizce konuşur. Mardin Artuklu Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
×
blank
1972 Şanlıurfa doğumlu, imam-hatip mezunu, lisans, yüksek lisans ve doktorayı Marmara Üniversitesi ilahiyat fakültesinde tamamladı. 2012 yılında doçent oldu. Suriye, Irak, Pakistan, Suud,Ürdün, Özbekistan, Bosna-Hersek ve Amerika’da araştırmalar yaptı. İslam halklarının kaynaşması adına Uluslararası sempozyumlar düzenledi. Savaş öncesinde Suriye sınır bölgesinde yaşayan kardeş halkların kaynaşması için bir grup arkadaşıyla beraber Dicle Kalkınma Ajansı destekli Sosyo-Kültürel sahada bir yıllık bir proje yaptı, fakat projenin uygulamasına bir ay kala Suriye savaşının patlak vermesi üzerine hedefini gerçekleştiremedi. Dicle Kalkınma Ajansında kalkınma kurulu üyesi olarak çalıştı. İslam halklarının manaya ve kardeşliğe daveti ve bu söylemde buluşması için Davet ve kardeşlik Vakfı mütevelli heyetinde yer aldı, temsilciliğini yaptı. İnsanımızın kültür seviyesinin yükselmesi ve okuması için bir grup arkadaşıyla beraber İstanbul’da Oku-Der’i (Okuma Alışkanlığını Kazandırma Derneği) kurdu. Beş yıl başkanlığını yaptı. Memurların hak-hukuk ve insani taleplerini savunma adına Hakkari Eğitim-Bir-Sen’i kurdu. Bir yıl başkanlığını yaptı. Ümraniye Eğitim-Bir-Sen şubesinde beş yıl sekreter olarak çalıştı. MEB bünyesinde 14 yıl öğretmenlik yaptı. Kürtçe’nin serbestiyet kazanmasıyla Kürtçe ezgi-ilahi-dua ve şiirlerden oluşan beş albüm yaptı. Arapça-Türkçe-Kürtçe ve İngilizce konuşur. Mardin Artuklu Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?