İslam’ı tahrif etme çabaları, daha Resûlullah (s.a.s.) zamanında münafıkların eliyle yapılmaya çalışıldı. Müslümanların arasına fitne sokma şeklinde başlayan girişimler, İslam’a ve Müslümanlara zarar verme amacıyla yapıldı. Mescid-i Dırar’ı inşa edip Resûlullah (s.a.s.)’den orada namaz kıldırmasını isteyen münafıklar, kendilerince bir plan yapmış ve Mescid-i Nebevi’ye alternatif bir merkez oluşturmuşlardı. Ellerinden gelseydi alternatif bir peygamber, alternatif bir kitap ve kutsal bir ev de inşa ederlerdi. Daha sonra görüleceği üzere dini tahrif etmek için yalancı peygamberler de zuhur etti. Resûlullah (s.a.s.) ve Sahabe-i Kiram bunlara karşı mücadele etti.

Raşid Halifeler döneminde de dinin bir kısım emirlerini kabul edip bir kısmını kabul etmeme şeklinde yönelişler meydana geldi. Namaz ile zekâtın arasını ayıran kimselere karşı Hz. Ebu Bekir mücadele verdi. Bunlar dini parçalamak isteyince en sert şekilde karşılık gördüler.
Hz. Osman zamanında Yahudi asıllı biri olduğu rivayet edilen Abdullah b. Sebe adında bir şahıs, Müslümanlar arasında sapık fikirler yaymaya başladı. İslam’ı tahrif etmek istedi. Hz. İsa gibi Hz. Peygamber’in de yeryüzüne döneceği safsatasını yaymaya çalıştı. Ayrıca ilk üç halifenin Hz. Ali’nin hakkını çiğnediği fikrini Müslümanlar arasında yaymaya çalışarak fitne çıkarıyordu. İlk halifeyi zalim diye nitelendiriyordu. Hatta Hz. Ali’yi ilahlaştırmaya çalışmış ve bundan dolayı Hz. Ali tarafından sürgün edilmiş, bu kişinin yakılması dahi gündeme gelmiştir. İşte bu şekilde İslam’ın ilk döneminde Müslümanlar arasında fitne tohumları ekmeye ve İslam’ı tahrif etmeye çalışan kimseler zuhur etmiştir. Hariciler gibi Hz. Ali’yi ve daha başka sahabileri tekfir eden gruplar türemiştir. Bunlar da halife Hz. Ali tarafından gerekli müdahaleyi görmüşlerdir.

Daha sonraki dönemlerde, batıl tasavvufî ve felsefî görüşler serdeden gruplar ile sapık itikadî mezhepler ortaya çıkmıştır. Bunlar, Kur’ân ve sünnet çizgisindeki zamanın âlimleri tarafından gerekli cevapları almışlar ve İslam’ın saf, temiz ve vasat duruşu, bu âlimlerin fikrî mücadeleleri sonucunda muhafaza edilmiştir. Müslümanlar arasından çıkıp da Müslümanlara karşı savaşan hareketler hep olagelmiştir. Hicri 4. yüzyılda Hamdan b. Eş’as Karmat’a isimli şahıs öncülüğünde Kufe’de ortaya çıkan Karmatiler, zamanla bir terör örgütüne dönüşmüştür. Bunlar, İslam’ı tahrif etmenin yanı sıra fiili olarak da Müslümanlara zarar vermeye başlamışlardır. İslam’ı tahrif etmeleriyle ilgili olarak; sabah-akşam olmak üzere ikişer rekât namaz kıldıkları, içkiyi helal saydıkları ve sadece abdest almakla cünüplükten temizlendiklerine inandıkları bize ulaşan bilgiler arasındadır. Bunların itikadî düşünceleriyle ilgili İslam literatüründe geniş bilgi vardır.

Orta çağda İslam inancını tahrif eden ve İslam toplumunu derinden etkileyen bir diğer hareket de Bâtınilerdir. Bu işin başını, 1124’te İran’da ölen Hasan Sabbah çekmiştir. Kurduğu teşkilata kabiliyetli, cesur ve ilmen gelişmiş kimseleri dâhil ederek bozuk fikir ve itikadıyla Abbasi Müslüman toplumunu etkilemiştir. Fikrî ve itikadî mücadelenin yanı sıra terör de estirmiş, İran’da merkez edindiği Alamut Kalesi’nde insanların canına kıymada beis görmemiştir. Fedaileri esrar çektikleri için bu harekete Haşhaşiler de denilmiştir.

Tarihte tahrif yönünden çok etkili olan bir başka mezhep de İsmailiye mezhebidir. İmam Cafer Sadık’ın oğlu İsmail’in (ö.755) adından ismini alan hareket, zaman içerisinde bozulmuştur. Karmatiler ve Hasan Sabbah’ın kurduğu hareket temelde İsmailî hareketlerdir. Bunlar, zaman içerisinde müstakil kollar hâline gelmişlerdir. İsmailiye mezhebi, günümüzde İngilizlerin denetimine girmekle İslam’ı tahrifte etkisi devam etmiş; özellikle namaz ve tesettürü yok saymaları, İslam’ı tahrifte ne derece etkili olduklarını göstermesi açısından önemlidir. Bugün takriben on beş milyon müntesibi bulunan İsmailiye mezhebinin son iki yüz yıldaki gelişmesi çok ilginçtir. Emperyalizmin İslam’ı tahrif etme projesinde kullandıkları İsmaililer, bugün Ağahanlar tarafından idare edilmektedir. Bu isim yaklaşık iki yüz yıl kadar önce bir İsmailî gencin Hindistan’da İngilizler tarafından alınıp yetiştirilmesi ile ortaya çıkmıştır. Bu tamamen bir projedir. Bugün Kerim Hüseyin Ağahan bunların lideridir ve bu kişi, tamamen İngilizlerin kontrolünde olup onların çizdiği projeyi uygulamaktalar. Ağahan ismi üzerinden İngilizler, bu İsmailî nüfusu yönlendirmektedirler. Şayet arzu ederlerse dünyanın herhangi bir yerinde bunlara bir devlet dahi kurabilirler. Birleşmiş Milletler mensubu bir kimse bir açıklama yapmak için basının önüne çıktığında arkasına üç yüz basın mensubu takılırken İsmailî lider Ağahan, basının karşısına çıktığında arkasına dört yüz basın mensubu takılmaktadır. Bu da bu işin tamamen bir plan-proje olduğunu göstermektedir. On beş milyon İsmailiyi etkilemenin en iyi yollarından biri de budur. İngilizler İslam’ın tahrif edilmesi yolunda bunları hep kullanacaklardır. Bunlar, İngilizlerin desteğiyle dünyanın neresinde isterlerse kendi camilerini rahatlıkla açabilmektedirler.

Yine İslam’ın tahrif edilmesiyle ilgili bir diğer hareket de Kur’aniyyun hareketidir. Bunlar 19. yüzyılın ikinci yarısında Hindistan’da zuhur etmiştir. Hadis muhalifi olarak bilinen bu hareket, hadisin Müslümanların geri kalmasına yol açtığını savunmuştur. Art niyetli müsteşrikler, İslam medeniyetinde hadislerin ne derece önemli rol oynadığını bildiklerinden, hadislere ciddi şekilde saldırılar gerçekleştirmişlerdir. Kur’aniyyun hareketi, bu yönüyle müsteşriklerin ekmeğine yağ sürmüş ve böylece İslam’a içeriden bir darbe vurmuşlardır. Bunlar, zamanla ibadetle ilgili görüşler de beyan etmiş ve Kur’ân’da bahsi geçmeyen bayram namazları gibi ibadetleri önemsiz görmüşlerdir. Aynı şekilde, “İslam devleti yoksa zekât da yoktur.” şeklinde düşünen Kur’aniyyun mensupları da ortaya çıkmıştır.

19. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkan bir diğer tahrif hareketi de Kadıyaniliktir. Gulam Ahmed adlı şahsın liderliğinde ortaya çıkan bu hareket, İngilizlerin desteğiyle Hindistan toplumunda yayılmaya başladı. Bu adam kendisini hem Mehdi hem de Mesih ilan etmiştir. Bu yapının günümüzde iki milyon kadar mensubu vardır ve dünyanın birçok bölgesine dağılmış durumdadır.

Yukarıda saydıklarımız, İslam coğrafyasında neşet eden batıl hareketlerden sadece bir kaçıdır. İlgili kaynaklarda bu hareketlerin ortaya çıkışı ve yaptıkları tahriflere dair geniş malumat bulunmaktadır. Dünya döndükçe de İslam’ı tahrif ve tağyir çabasında olan nice hareketler çıkacaktır. Fakat bunlar İslam toplumunun omurgasını oluşturan, saf ve temiz İslami anlayışı sürdüren vasat Müslüman topluma zarar veremeyeceklerdir. İslam’ı bilmeyen kimselerin bu tür batıl hareketlerin peşine takılması normal bir durumdur. Emperyal güçler, bu tür şahıs ve oluşumlara sonuna dek destek vereceklerdir. Müslüman ilim adamlarına düşen vazife ise bunlara karşı insanımızı korumak, uyarmak ve sahih İslamî anlayışın yayılması için mücadele etmektir. Batıl hareketlere, Müslüman âlimler tarafından tarih boyunca cevap verilmiş ve bundan sonra da verilecektir. Ayrıca bunların Müslüman toplumlara zarar vermemesi için Müslüman idarecilerin ciddi tedbirler alması da gerekmektedir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?