Ahlâk sözcüğü, Arapçada “hulk” sözcüğünün çoğuludur (1). Türkçede “hulk” sözcüğü yerine ahlâk terimi kullanıla gelmektedir. Arapçada ise “hulk” sözcüğü tabiat, huy ve karakter anlamlarını içerir. Farabi’ye göre ahlâk sözcüğünün tekili olan “hulk” “kendisiyle insanda iyi ve kötü eylemlerin ortaya çıktığı şeydir (2).” “Huy; fikir ve düşünüp taşınmaya ihtiyaç olmaksızın fiilin nefisten kolaylıkla sadır olmasıdır (3).” Gazâlî ise ahlâkı şöyle tarif ediyor; “Nefiste yerleşmiş bir melekedir. Ondan herhangi bir fikri zorlama olmaksızın (insan) eylemleri kolaylıkla ortaya çıkar.” Gazâlî; ‘Nefiste yerleşmiş bir melekedir’ cümlesini insanda iyilik yapmanın özellik haline gelmiş olması şeklinde açıklamakla birlikte ‘ahlâkı eğitmenin yolu bütün işlerde dinin kanunlarına uymakla mümkündür’ der.

İslâm’da ahlâkı imandan ayırmak mümkün değildir. İman, amel ve ahlâk İslâm dininin temelini oluşturur. Bununla birlikte aslında bütün ahlâkî kriterler kişinin benimsemiş olduğu inanç kültüründen kaynaklanmaktadır. Bu ister hak olsun ister batıl olsun hiç fark etmez. İnsanı harekete geçiren yegâne unsur inandığı esaslardır.

Kişideki inancın değişmesiyle ahlâkî yapısının da nasıl değiştiğini bizlere tarihi vakalar ispatlamıştır. Mekke cahiliyesindeki o her türlü ahlâk dışı yapıya sahip olan (istisnalar hariç) insanların İslâm’la şereflendikten sonra nasıl ahlâk abidesi bireyler olduğunu tarih kaydetmiştir.

“Sizin imanca en güzeliniz, ahlâkça en güzel olanınızdır (4).” buyuran Efendimiz ahlâkî yapının imandan tezahür ettiğini bizlere bir kez daha hatırlatmıştır. Zira bütün Kur’ânî emirlere boyun eğmek imanın gereğidir. Bu emirlere uymakla da en üstün ahlâkî değerler elde edilir. Bu duruma göre ahlâkî açıdan mükemmel bir anlayış ve davranışa sahip olmayan kişi iman açısından da kemâle ermiş olamaz.

İslâm nasıl ki hayatın tamamını kapsayan bir nizamsa İslâmî ahlâk kriterleri de hayatımızın tamamını kapsaması gereken kurallar manzumesidir. Ayet ve hadisler bize gösterir ki İslâm ahlâkı yalnızca konuşmamızı, bakışımızı düzenleyen kurallar değildir. İslâm ahlâkı, emanete riayet, söz verdiğinde sözünü yerine getiren, konuşmada yumuşaklık gösteren, gözünü ve iffetini koruyan, hile ve tuzak kurmayan, insanları aldatmayan ve daha nice günlük yaşantımızda hayatımızın her alanını kapsayan Allah ve Resûlünün bizden istediği ve bizleri kurtuluşa götüren karakter yapımızdır.

Yüce Rabbimiz buyurdu ki; “Müminler muhakkak kurtuluşa ermiştir. Namazlarını huşu içinde kılar, boş ve lüzumsuz şeylerden yüz çevirir, zekatlarını verir, iffetlerini korur, emanet ve ahidlerine riayet ederler (5).” Allah Resûlü (sav) de buyurdu ki; “İçinizden en çok sevdiklerim ve kıyamet gününde mevki bakımından bana en yakın olanlarınız, ahlâkça en güzel olanlarınızdır. En nefret ettiklerim ve kıyamet gününde benden en uzak olanlarınız ise gevezeler, lafazanlar ve yüksekten atanlardır. Onlar büyüklük taslayan kimselerdir (6).” “Şu altı şeyi yapanın cennete girmesine kefilim: Konuşunca doğru söyleyen, verdiği sözü yerine getiren, emanete riayet eden, namusunu koruyan, gözlerini haramdan sakınan, ellerini kötülükten çeken (7).”

Kısacası Resûlullah efendimizin tarifi ile “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu kimsedir (8).” Ama yalnızca elinden emin olup dilinden emin olunmayan kimse değil, her konuda emin olunan kimsedir. Her konuda seni aldatmayan, sana ihanet etmeyen, sözüne inandığın, malını ve canını emanet edebileceğin, kul hakkına riayet eden -kafir dahi olsa- kimsedir. İslâm tarihi bu örneklerle doludur. Nice Müslüman kardeşlerimiz kendi canlarını din kardeşleri için hiçe saymış, nice Müslüman kardeşlerimizin doğruluğu ve dürüstlüğü sayesinde insanlar iman ile İslâm ile müşerref olmuştur. İnandığı dininin ahlâkî kriterleri, insanlara fiili olarak tebliğ edip dininin yüceliğini göstermiştir.

Özellikle insanoğlu için bazen canından dahi değerli gördüğü maddiyata sahip olmak için hile ve tuzakların kurulduğu ve bunu da mubah gören zihniyetler içerisinde İslâm ticaret ahlâkı uzak kıtaların dahi İslâm ile tanışmasına, Müslüman olmasına, doğru ve güvenilir tüccarların sebep olduğuna tarih şahid olmuştur.

“Doğru tacir, kıyamet günü Arş’ın gölgesindedir (9)” yine “Doğru sözlü, dürüst ve güvenilir tacir, nebiler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir (10).” müjdesi bizlere ticarette İslâm ahlâkının ne derece mükafatının büyük olduğunu bildirirken, insanoğlunun belki de en zayıf yanı olan mal sevgisinden dolayı da İslâm ahlâkına sahip olmamak da kişiyi kıyamet gününde ne büyük felaketlere uğratacağını yine Efendimiz (sav) bizlere bildirerek der ki; “Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi maldır (11).”, “Üç kişi vardır ki, kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap da vardır.” buyurarak bunu 3 defa tekrarladı, bunun üzerine Ebu Zerr (r.a) ‘Adları batsın, umduklarına ermesinler ve hüsrana uğrasınlar, kimlerdir onlar, “Ya Resûlullah!” dedi. Resûlullah (sav) buyurdu ki; “Elbisesini (kibir ve gururundan dolayı kurula kurula) sürüyen, verdiğini başa kakan ve yalan yeminle malını pazarlayan (12).” yine “Malı piyasaya süren kazanmış, pahalıya satmak için bekleten ise Allah’ın lanetine uğramıştır (13).”

Bu ve bunun gibi nice bizleri uyarıcı hadis-i şerifler bir kez daha imanımızın gereği olan İslâm ahlâkıyla ahlâklanmamız gerektiğini bizlere bildirir. Gerek ferdi gerekse de sosyal hayatımızın tümünü kapsayarak en yüce değerlere ulaşabilmeliyiz. “Her insanın kıymeti ahlâkının güzelliği kadardır” buyuran Hz. Ali (r.a) efendimizin de dile getirdiği gibi bu kıymet yalnızca insanlar katındaki değer olmayıp aynı zamanda alemlerin Rabbi olan yüce Allah ve O’nun Resûlü katındaki değerdir de.

“Nefse ve onu biçimlendirene, Sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini verene yemin olsun ki, elbette nefsini temizleyen kurtulmuştur, Onu kirletip örten de ziyan etmiştir (14).” “Benim katımda en sevimliniz, ahlâkça en güzel olanınız ve etrafındakilerle hoş geçineninizdir ki, onlar herkesi sever ve herkes de onları sever. Benim katımda en sevimsiziniz dedikodu yapan, dostların arasını açan ve tertemiz kimselerde kusur arayanlardır (15).”

“Bir mümin, güzel ahlâkı sayesinde, gündüz oruç tutup, gece namaz kılan kimselerin derecesine ulaşır” buyuran Efendimiz, güzel ahlâkın insanları hangi derecelere mazhar kılacağını da bir kez daha bizlere hatırlatır.

Şimdi bir kez daha hayatımızı ve bu hayat koşturması içerisindeki ahlâkî yapımızın kriterlerini kimlerin belirlediğini veya kime ve neye göre belirlediğimizi gözden geçirip hangi müjdelere veya uyarılara muhatap olduğumuzu düşünelim. Şimdi biraz mal, biraz övgü veya makamın ebedi olan ahiret hayatımızdan neleri alıp götüreceğini bir kez daha düşünelim. Evet, düşünelim ve karar verelim, benim ahlâk kriterimi kim ya da ne belirliyor?

Kaynakça

1) Gündüz, 2005. s. 2. 2) Özgen, 1997. s. 13. 3) Tûsî, 2007. s. 81. 4) Hakîm. 5) Mü’minûn suresi, 1-8. 6) Tirmizî. 7) Ahmed b. Hanbel. 8) Buhârî. 9) Tirmizî. 10) Tirmizî. 11) Tirmizî. 12) Müslim. 13) İbni Mâce. 14) Şems suresi, 7-10. 15) Bezzâr.

 

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?