BAE’nin İşgal Rejimiyle İlişkileri Normalleştirme Anlaşması

Arap dünyasındaki dikta rejimleri siyonist işgal rejimiyle zaten uzun süreden beri perde arkasından ilişkiler yürütüyorlardı. Bu ilişkilerini bazı alanlarda açığa çıkardıkları da oluyordu. Ancak siyonist işgal rejimini resmen tanıyarak onunla doğrudan diplomatik ilişkiler içine girme konusunda bu rejimle anlaşma imzalayan sadece 1978’de Camp David Anlaşması’nı imzalayan Mısır ve 1994’te Vadi Araba Anlaşması’nı imzalayan Ürdün oldu. Ama tabii işgal rejimini “meşrulaştırma” sürecinin bir parçası olarak FKÖ’nün 1993’te bu rejimle imzalamış olduğu Oslo İlkeler Anlaşması’nın ve onun uygulamaya taşınmasıyla ilgili diğer anlaşmaların da işgalciyle ilişkileri normalleştirmek isteyen ihanet rejimlerine önemli dayanaklar verdiği gerçeğini de gözardı edemeyiz.

2017’de Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da düzenlenen zirvede ABD Başkanı Trump, Arap dünyasındaki hakim rejimlerin liderlerine siyonist işgal rejimiyle ilişkilerini artık perdenin önüne taşımaları çağrısı yapmıştı. Bu çağrıdan sonra özellikle Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ve Suudi Arabistan’ın işgal rejimiyle ilişkilerin normalleştirilmesini savunan propaganda faaliyetlerine ağırlık verdikleri ve bazı alanlarda siyonist şirketleriyle veya kurumlarıyla ilişkiler içine girdikleri görüldü.

Bütün bunların ardından BAE 13 Ağustos 2020 tarihinde, işgal rejimiyle karşılıklı diplomatik ilişkileri başlatma konusunda anlaştığını duyurdu. BAE’nin kararı ABD Başkanı Trump’ı çok sevindirdi ve hadiseyi dünya kamuoyuna ilk duyuran da o oldu. Ancak Filistin’de, Arap dünyasında ve genelde İslam dünyasında tepkilere neden oldu. Filistin’deki direniş hareketleri böyle bir anlaşmanın Filistin davasının arkadan bıçaklanması ve bu davaya büyük bir ihanet olduğunu dile getirdiler. Çünkü işgal rejimiyle ilişkilerin normalleştirilmesi siyonist işgalin meşrulaştırılması ve Filistin halkına baskı konusunda işgalcinin daha fazla cesaretlendirilmesi anlamına geliyor.

Gerek ABD Başkanı Trump ve gerekse işgal rejiminin başbakanı Netanyahu, “normalleştirme” sürecinde BAE’yi başka Arap ülkelerinin izleyeceğini söyledi. Bazı Arap ülkelerinin BAE’nin kararını destekleyici tavırlar sergilemeleri de bu yönde işaretler veriyordu. Ancak Sudan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Haydar Bedevi’nin işgal rejimiyle ilişkileri başlatmaya meyilli olduklarını ortaya koyan açıklama yapması üzerine Dışişleri Bakanlığı onun açıklamasını reddeden başka bir açıklama yaptı ve sözcünün kendisine herhangi bir talimat verilmeden, tamamen kendi insiyatifiyle böyle bir açıklama yaptığını belirti. Sonra da sözcüyü görevden aldı. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı da Filistin’le barış olmadan işgal rejimiyle diplomatik ilişkileri başlatmalarının söz konusu olmayacağını bildirdi. Bu ülkelerin böyle bir tavır sergilemesinde kuvvetli ihtimalle Arap dünyasındaki sivil toplum kuruluşlarının BAE’ye tepkilerinin ve genel kitlesel havanın etkisi olmuştu.

Mali’de Askeri Darbe

Mali’de 2012’deki askeri darbe sonrasında çıkan olaylar sebebiyle Fransa’nın askeri müdahalede bulunmasından sonra cumhurbaşkanı yapılan, 2018’de de şüpheli seçimleri kazanarak cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmaya devam eden İbrahim Ebu Bekir Keita’ya karşı bu yılın bahar aylarından itibaren geniş çaplı bir muhalefet hareketi başlatılmıştı. Ülkedeki farklı siyasi kesimlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan sivil muhalefet cephesi 5 Haziran Vatansever Güçler Kurulu (M5 RFP) bünyesinde organize oldu. Keita ise bir yandan muhaliflere diyalog çağrısı yaparken diğer yandan polis şiddetine başvurarak bu hareketi bastırmaya çalıştı.

Halkın tepkisini ve oluşan muhalefeti değerlendirmeye çalışan askerler de 18 Ağustos 2020 tarihinde Keita’ya karşı bir darbe gerçekleştirdiler.

Sivil muhalefet darbeyle kendilerinin hiçbir irtibatlarının olmadığını dile getirdiler. Ancak askerlerin sivil muhalefeti değerlendirerek Keita iktidarına son vermeleri şekil itibariyle Sudan’da gerçekleştirilen askeri darbeye benziyordu. Oradaki fark sivil muhalefetin de darbeyi sahiplenmesi ve darbecilerle işbirliği içine girmeyi kabul etmesiydi.

ABD, Fransa ve Mali’ye komşu Afrika ülkeleri başta olmak üzere dünya devletlerinin geneli, BM, Afrika Birliği, Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) başta olmak üzere muhtelif uluslararası kuruluşlar darbeye karşı çıkarak yönetimine son verilen Keita’nın görevine iade edilmesini istediler. Ancak halk içinde de ona karşı bir muhalefetin ve tepkinin olması sebebiyle Keita’nın görevine iade edilmesi pek mümkün görünmemektedir.

Darbeciler bir geçiş yönetimi oluşturarak hızlı bir şekilde normalleşmeye doğru gideceklerini ve en kısa zamanda seçimler yapılmasını sağlayacaklarını bildirdiler.

Beyrut’ta Lübnan’ı Sarsan Patlama

Uzun süreden beri ekonomik problemlerden dolayı toplumsal olaylara ve çalkantılara sahne olan Lübnan’ın başkenti Beyrut’un limanında 4 Ağustos Salı akşamı büyük bir patlama meydana geldi. Olayda uzun süreden beri limanın depolarında bekletilen ve miktarı 2750 tonu bulan amonyum nitratın patladığı açıklandı. Patlamanın içerde meydana gelen bir kazadan mı yoksa dışardan bir müdahale sebebiyle mi meydana geldiği konusunda kesin bir şey ortaya konmuş değil. Bazıları dışarıdan limana bir şey fırlatıldığını gördüklerini ileri sürdüler.

Patlama bütün Beyrut’u sarstı ve liman çevresinde büyük bir hasara yol açtı. İki yüze yakın insan hayatını kaybederken 6 bin civarında insan da yaralandı. Ayrıca yüzlerce kişinin yıkılan binaların enkazı altında kaldığı belirtildi.

Zaten sıkıntılı olan Lübnan ekonomisi bu patlama yüzünden büyük bir sarsıntı geçirdi. Patlamanın ülke ekonomisine en az 15 milyar dolar zarar verdiği dile getirildi. Olaydan sonra halkın tepkileri ve eylemlerinin devam etmesi üzerine Lübnan hükümeti de istifa etmek zorunda kaldı. Ancak hükümetin istifası beraberinde bir siyasi boşluğu da getirdi. Yeni bir hükümet kurulması için siyasi oluşumlar arasında yeni bir uzlaşma zemini oluşturulması gerekiyor.

Sisi Zindanlarında Isam El-Iryan’ın Hayatını Kaybetmesi

Müslüman Kardeşler cemaatinin ileri gelenlerinden Dr. Isam El-Iryan Mısır’daki cunta rejiminin zindanlarında hayatını kaybetti. Cunta yönetiminin sözcülüğünü yapan medya organlarında onun normal bir şekilde hayatını kaybettiği ileri sürüldü. Ancak onun cezaevinde çok kötü şartlarda tutulduğu ve tedavi edilmesine de fırsat verilmediği dolayısıyla ölümünün de tabii bir şekilde değil maruz kaldığı kötü muamelelerden ve sağlık durumuyla ilgilenilmemesinden kaynaklandığı biliniyor.

İhvan’ın hâlen hapiste tutulan diğer liderlerinin ve düşünce mahkumlarının da aynı şekilde insanlık dışı şartlarda tutuldukları, içlerinden hasta olanların tedavileriyle ilgilenilmediği bilinmektedir.

Raid Salah Yeniden Hapiste

Filistin’in 1948’de işgal edilmiş bölgesindeki İslami Hareket’in lideri ve Mescidi Aksa’ya sahip çıkma konusundaki gayretlerinden dolayı “Aksa murabıtı” olarak anılan Şeyh Raid Salah işgal mahkemesinin hakkında verdiği cezanın, kalan kısmını çekmesi için 16 Ağustos 2020 tarihinde Hayfa yakınlarındaki El-Celime Hapishanesi’ne yerleştirildi.

İşgal yönetiminin Hayfa Merkez Mahkemesi, Şeyh Raid Salah hakkında verilmiş olan 28 aylık hapis cezasının iptal edilmesi için yapılan itirazı reddederek cezayı onayladı. Ancak daha önce hapiste kaldığı 11 aylık süre cezadan düşülerek kalan 17 aylık cezayı tamamlaması için cezaevine gönderildi.

Raid Salah, işgal zindanına girmeden önce yaptığı açıklamada Kudüslülerin ve 1948’de işgal edilmiş bölgedeki Filistinlilerin duyarlılıklarının canlandırılmasını, onların Kudüs ve Mescidi Aksa üzerinde Filistinlilerin meşru haklarına sahip çıkmak amacıyla buralara kafileler düzenlemeye ve buralarda nöbet tutmaya teşvik edilmelerini istedi.

Raid Salah açıklamasında işgalci siyonistlerle ilişkileri normalleştirme ihaneti yapanlara da tepkisini dile getirerek: “Hapishanelerin dili bizi korkutamayacak. Kudüs’e ve Mescidi Aksa’ya işgal kapısından girmek isteyenlere de yazıklar olsun.” dedi.

İşgal Rejiminin Gazze’ye Saldırıları ve Ablukayı Şiddetlendirmesi

Gazzeli gençlerin ablukayı protesto amacıyla Gazze çevresindeki yahudi yerleşim merkezlerine yakıcı balonlar göndermesini gerekçe olarak kullanan işgal rejimi Ağustos ayı içinde bu bölgeye yönelik muhtelif hedeflere gündelik olarak havadan ve karadan saldırılar düzenlediği gibi bölge üzerindeki ablukasını da daha şiddetlendirdi. Bu amaçla Gazze’ye ticari ürünlerin girmesinde kullanılan tek kapı durumundaki Kerem Ebu Salim kapısındaki denetimleri artırarak ilaç ve zorunlu insani yardımlar dışında herhangi bir ticari ürünün geçirilmesini engelleme kararı aldı.

Babür Camisi’nin Arsasına Hindu Tapınağının Temelinin Atılması

Hindistan’ın Uttar Pradeş eyaletinde bulunan Ayota kentindeki Babür Camisi, Hinduların yüzlerce tanrısından biri olan Ram’ın doğduğu yere inşa edildiği iddiasıyla büyük bir Hindu kalabalık tarafından 5 Aralık 1992 tarihinde yıkılmıştı. Bu olay gerek Hindistan’ın içinde ve gerekse dışında büyük tepkilere ve çatışmalara neden olmuştu. Hindistan hükümeti o zaman olayların durulmasını sağlamak için caminin yeniden yerine inşa edileceği sözü verdi. Ancak bu sözünde durmadı ve Hindistan Yüksek Mahkemesi 19 Kasım 2019’da, caminin arazisinin Hindulara verilmesine, onun yerine cami için başka yerden iki hektar arazi verilmesine karar verdi.

Mahkemenin bu kararına dayalı olarak caminin arsasına Hindu tapınağı inşa edilmesi için 5 Ağustos 2020 tarihinde temel atma töreni düzenlendi ve Hindistan Başbakanı Nerandra Modi de törene katıldı ve sembolik olarak 40 kg ağırlığındaki bir gümüş tuğlayı temele yerleştirdi.

Mısır Halkı Senato Seçimlerini Boykot Etti

Mısır’da cunta yönetiminin 2019’da gerçekleştirdiği Anayasa değişikliğinden sonra Meclisu’ş-Şuyuh adı verilen ve Senato olarak Türkçeleştirilen bir alt meclis oluşturdu. Bu meclisin herhangi bir yasama yetkisi olmayacak ve daha çok danışma meclisi görevi görecekti. Mahiyet itibariyle de Sisi darbesi sonrasında birtakım yolsuzluk iddialarıyla kapatılan Şura Meclisi’ne benziyordu.

Cuntanın kurduğu senatonun 300 üyesi olacak ve bunların 100’ü cumhurbaşkanı tarafından tayin edilecek, 200’ü de 100’ü listeler sistemiyle 100’ü ferdi adaylıklar sistemiyle olmak üzere seçimle belirlenecekti.

11-12 Ağustos 2020 tarihlerinde cuntanın ilk senatosunun üyelerinin belirlenmesi amacıyla seçimlerin birinci turu gerçekleştirildi. Ancak Mısır halkı cuntanın seçimini yine boykot ettiği için katılım %14.23’te kaldı. 62 milyon kayıtlı seçmenden 8 milyon küsur kişi sandık başına gitmişti. Onların da büyük çoğunluğunu rejimin baskısından korkan askerler, memurlar ile Sisi cuntasına destek veren Kıpti kesim oluşturuyordu. Mısır halkının büyük çoğunluğu sandık başına gitmeyerek ve oy kullanmayarak Sisi cuntasını benimsemediğini, onu kesin bir şekilde reddettiğini, onaylamadığını ortaya koydu.

Mısır halkı ayrıca kendisinin oylarını kullanmasının sonuçları değiştirmeyeceğini, sonuçları tamamen cunta rejiminin tavrının belirlediğini, seçimlerin ise sadece göz boyamak için ve göstermelik olarak gerçekleştirildiğini biliyordu.

Mısır’da senato üyeliklerinden kesinleşmeyenler için ikinci turun 8-9 Eylül tarihlerinde yapılacağı bildirildi.

Suud Veliaht Prensi Aleyhine ABD’de Dava

Suudi Arabistan’ın eski istihbarat subaylarından Sa’d El-Cebri, Suudi Arabistan’ın veliaht prensi Muhammed bin Selman aleyhine, aynen gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı öldürttüğü gibi kendisini de öldürmek için Kanada’ya bir suikast timi gönderdiği iddiasıyla ABD’nin başkenti Vaşington’da bir mahkemede dava açtı. El-Cebri’nin Suudi Arabistan’daki iktidar kavgaları ve oynanan oyunlar hakkında önemli bilgilere sahip olması sebebiyle Bin Selman’ın onu ortadan kaldırmak istediği düşünülüyor.

 

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?