Pakistan’da Çalkantılar
Pakistan’da bir süre önce İmran Han hükümetinin Meclis’te gensoru önergesi verilmesi suretiyle düşürülmesiyle birlikte başlayan çalkantılar sürüyor. Hükümetinin düşürülmesinde ABD’nin rolü olduğunu ileri süren İmran Han meydanlara çıkarak erken genel seçim yapılması için kampanya yürütmeye başlamıştı. Bu amaçla yürüttüğü propaganda faaliyetlerinde zaman zaman askere de sert ve ağır eleştirilerde bulunması, hatta bazen hakarete varan sözler sarf etmesi ordunun başını çekenlerle karşı karşıya gelmesine neden oldu. Bunu bir fırsat olarak değerlendirmek isteyen Şahbaz Şerif hükümeti de Yüksek Seçim Kurulu’nu devreye sokarak bazı yolsuzluk iddialarından hareketle İmran Han’a 5 yıl süreyle siyaset yasağı getirdi. Yüksek Seçim Kurulu’nun böyle bir yetkisi olmadığını söyleyen İmran Han’ın hukuk mücadelesini sürdürdüğü günlerde yine propaganda faaliyetleri için yola çıktığı sırada 3 Kasım 2022 tarihinde Pencap vilayetinde bir suikast teşebbüsüne maruz kalarak bacağından yaralandı.

Not: Vuslat dergisinin Aralık sayısı için hazırladığımız dosyada Pakistan’daki gelişmeleri ayrıntılı bir şekilde tahlil etmeye çalıştık. Daha geniş bilgi sahibi olmak isteyenlere bu yazımızı okumalarını öneriyoruz.

Gazze’deki Yangın Faciası
17 Kasım 2022 akşamı Gazze’nin kuzey kesimindeki Cibaliya Mülteci Kampı’nda Ebu Reyya ailesine ait bir binada çıkan yangın, 7’si çocuk 21 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.
Yangının binanın içinde depolanan benzinin alev almasından kaynaklandığı açıklandı. Ne yazık ki işgal rejiminin ablukası sebebiyle Gazze’de çok sık elektrik kesintileri olduğundan bölge ahalisi evlerinde ve iş yerlerinde jeneratör kullanıyor ve elektrik kesildiğinde bu jeneratörleri devreye sokuyorlar. Bunun için de binalarının bir yerinde bir miktar yakıt depolamak zorunda kalıyorlar. Bu yakıt depoları ise bölge ahalisi açısından ciddi bir risk oluşturuyor. Ancak ablukanın tüm insanlık açısından utanç verici manzaralara sebep olmasına rağmen kendilerini “uluslararası toplum” olarak nitelendiren küresel güçler siyonist işgal rejimini ablukaya son vermesi için zorlama ihtiyacı duymuyor.


İşgal rejimi aynı zamanda yangın tehlikesi halinde devreye girecek ekiplerin kullanması gereken malzemeler dahil olmak üzere hayati öneme sahip birçok şeyin bölgeye girmesini engelliyor. Bu da ablukanın son derece vahşice uygulandığının açık bir göstergesi.
Not: Ribat dergisinin Aralık sayısı için hazırladığımız dosyada Gazze’deki son yangın faciası ve işgal rejiminin uyguladığı insanlık dışı ablukanın yol açtığı sorunlar hakkında ayrıntılı bilgi vermeye çalıştık.

İşgal Rejiminin Seçimleri
Siyonist işgal rejimi dört yıldan daha kısa süre içinde beşinci erken genel seçimini 1 Kasım 2022 tarihinde gerçekleştirdi.
Aslında Filistin halkı açısından siyonist işgalcinin sivil kıyafetlisi ile asker kıyafetlisi, beyaz giyineni ile siyah giyineni arasında herhangi bir fark yoktur. Ortak yönleri gayri meşru işgali sürdürmenin ancak Filistinlilerin gasp edilmiş haklarını vermemekle mümkün olabileceği ve bu yüzden vatanları işgal edilmiş olan Filistin halkını sindirmenin zulümden başka yolunun bulunmadığı konusunda görüş birliği içinde olmalarıdır. Ama bazıları, “Biz bu işi daha iyi yaparız” diyerek ırkçı ve sadist kimliğini öne çıkarmak suretiyle taraftar kazanırken bazıları da “dengeleri korumak, aşırı gitmemek lazım” diyerek taraftar kazanmaya çalışıyor. Ama bu ihtilaf sadece laftadır, uygulamada bir farkları mevcut değil.
Ne var ki son seçimlerde, “aşırı siyonist” olarak tanımlanan ve başını Likud Partisi Başkanı Benyamin Netanyahu’nun çektiği cephe işgal rejiminin parlamentosunda, hükümeti kurmaya yetecek çoğunluğu elde etti. Bu da Filistin topraklarını işgal altında tutmaya çalışan siyonist toplumun temayülünü ortaya çıkarması açısından dikkat çekiciydi. Irkçı ve sadist kimliklerini daha çok öne çıkaran taraf siyonist toplumda daha fazla taraftar bulmayı başarabildi. Fakat söz konusu cephenin içinde birçok siyasi parti bulunuyor. Dolayısıyla kurulacak hükümet yine bir koalisyon hükümeti olacak.

Ürdün’ün İşgalciyle Suya Karşı Elektrik Anlaşması
Siyonist toplum aşırılardan, sadistlerden ve saldırgan kimliklerini öne çıkaranlardan yana seçim yaparken ne yazık ki Arap dünyası hâlâ bu toplumun ayakta tuttuğu zulüm rejimiyle işbirliği yapmaya ve anlaşmalar imzalamaya devam ediyor. Ürdün Haşimi Krallığı son olarak da, Mısır’ın Şarmu’ş-Şeyh şehrinde Uluslararası İklim Konferansı’nın devam ettiği sırada, ABD ve BAE gözetiminde işgal rejimiyle suya karşı elektrik anlaşması imzaladı.
Anlaşmaya göre Ürdün güneydeki Ürdün Çölü bölgesinde kurulan güneş enerjisi sistemiyle elde edilen elektrikten 600 megawatt elektrik vermesine karşılık İsrail işgal rejimi de Akdeniz’den çekilerek arıtılan sulardan 200 milyon metreküp su verecek.
Anlaşma Ürdün halkının büyük tepkisine neden oldu ve Vadi Araba Anlaşması dahil olmak üzere siyonist işgal rejimiyle imzalanmış tüm anlaşmaların iptal edilmesi talebiyle gösteriler düzenlediler.

İran’da Olaylar Devam Ediyor
İran’daki rejim Suriye halkına yönelik olarak kullandığı asker ve polis şiddeti yöntemiyle kendi ülkesindeki halkın başkaldırısını bastırabileceği beklentisi içindeydi. Olayların başlangıcında biraz tereddüt eden rejim sonra olayları bastırmanın şiddete başvurmaktan başka bir yolunun olamayacağını düşündü. Ama olayların önüne geçememesi ve gittikçe gösterilerin, eylemlerin tüm ülke sathına yayılması sanıyoruz yöneticileri endişelendiriyor.
Suriye’deki Baas rejimi sıkıştığında bir taraftan İran diğer taraftan Rusya asker, silah ve teçhizat gönderip sınır tanımayan katliamlar yaparak bu rejimi kurtarmaya çalıştı. İran rejimi sıkışırsa kim yardım edecek? Beşşar Esed’in yardım etme imkanı yok. Çünkü o hâlâ İran ve Rusya’nın oluşturduğu iki koltuk değneğiyle ayakta durmaya çalışıyor. Koltuk değneklerini kaybederse o da devrilebilir. Rusya, Ukrayna’da ABD’nin tuzağına gelerek kötü bir bataklığa saplandı çırpınıp duruyor. Bu sıralarda İran’a destek verebilecek hali yok. Çin’in de İran’a, kendini zora sokacak kadar değer vereceğini sanmıyoruz.


Malezya Seçimleri
Malezya’da 19 Kasım 2022 tarihinde 222 üyeli parlamentoya gireceklerin belirlenmesi için bir genel seçim yapıldı.
Malezya’da çok sayıda siyasi parti bulunması sebebiyle genellikle muhtelif partiler bir araya gelerek ittifak halinde seçimlere giriyor. Son seçimlerde de başını ülkenin eski siyasetçilerinden ve daha önce Malezya İslami Gençlik Hareketi’nin de liderliğini yapmış olan Enver İbrahim’in çektiği Umut İttifakı (PH) birinci oldu. Ancak mecliste 81 sandalye kazanan bu ittifak yine de hükümeti kurmak için yeterli çoğunluğu elde edemedi. 73 sandalye kazanan Ulusal Cephe ise ikinci oldu. Eski başbakan Mahatir Muhammed’in siyasi çizgisini temsil eden ittifak ise bu seçimlerde önemli bir gerileme yaşadı.
Ancak ülkede yeni bir hükümet kurulabilmesi için Meclis’te yeterli çoğunluğu elde edebilecek bir koalisyon formülünün oluşturulması gerekiyor.


Yunan Dışişleri Bakanı’nın Hafter’ciliği
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Trablus’a gitmesinden sonra güya buradaki hükümete karşı tavır koyarak, uçaktan inmeyi reddedip uçağıyla Bingazi’ye geçti ve orada fitne hareketinin lideri Halife Hafter’le görüşme yaptı. Dendias’ın böyle bir tavır sergilemesinin sebebi Libya yönetiminin Türkiye’yle deniz sınırı anlaşması imzalamasıydı. Gerekçesi ise Trablus’taki hükümetin mühletini doldurduğu ve meşruiyetini kaybettiği iddiasıydı.


Dendias’ın bu hareketi politikadan ve diplomasiden hiç anlamadığı gibi akıldan da nasibinin az olduğunu ortaya koydu. Her şeyden önce eğer deniz sınırı anlaşması konusunda itirazı varsa bunu arz edebileceği makam fitne örgütünün liderliği değil Trablus’taki hükümettir. “Trablus’taki hükümetin meşruiyetini kaybettiği (!)”ni Trablus’a gittikten sonra hatırlaması ciddi bir zihin problemine maruz kaldığını gösterir. Başbakanının bir an önce onu rölantiye alıp acil tedaviye sokması gerekir. Trablus’taki hükümeti meşru kabul etmeyip de ayrılıkçı fitne örgütünün liderini “meşru” diye muhatap almak ise ciddi bir muhakeme sorunu yaşadığının çok bariz bir belirtisi moda olan tabirle ifade etmek gerekirse “semptomu” olabilir.

Arap Birliği’nin Cezayir Zirvesi
Küresel salgın sebebiyle üç yıldan beri yapılamayan Arap Birliği Zirvesi bu yıl, 1-2 Kasım 2022 tarihlerinde Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin başkenti Cezayir’de düzenlendi.
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun ülkesinde düzenlenen 31. Arap Birliği Zirvesi’ne Suriye’nin de katılmasını istiyordu, ancak birçok ülkenin itirazı sebebiyle Suriye teşkilata henüz geri dönemedi ve Baas rejiminin lideri Beşşar Esed zirveye katılamadı.
Zirvenin ana gündem maddeleri arasında ve sonuç bildirgesinde Filistin meselesi önemli bir yer tuttu. Bunda ev sahipliği yapan Cezayir’in tutumunun ve Cumhurbaşkanı Tebbun’un Arap Birliği Zirvesi öncesinde Filistin’deki direniş gruplarını ülkesinde bir diyalog toplantısında buluşturarak taleplerini almış olmasının rolü olduğunu sanıyoruz.
Ancak ne yazık ki Arap Birliği üyesi ülkelerin birçoğu Filistin konusunda açıklamalara yansıttığı tutumunu uygulamalarına yansıtmadığı için işgalci siyonist rejimle ilişkilerin normalleştirilmesi faaliyetleri hız kesmeden devam ediyor. Siyonist işgal rejiminin sıkıştırılması konusunda da etkin bir faaliyette bulunmaktan çekinmeyi tercih ediyorlar.

Mısır’a IMF Prangası
Sisi cuntasının beceriksizliğine, küresel salgının özellikle turizm sektörüne ağır darbe vurmasının eklenmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kriz Mısır’da ciddi bir döviz rezervi sorunu yaşanmasına neden oldu.
Başta Suudi Arabistan olmak üzere muhtelif Arap ülkeleri Sisi cuntasını rahatlatmak için yüklü miktarlarda yardımda bulundu ve borç verdiler. Ama bunlar yeterli olmayınca cunta yönetimi Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) kapısını çalma ihtiyacı duydu. IMF’den para istemek ise elinle para alırken ayağına pranga vurulmasına razı olmak anlamına gelir. IMF de bazı kredi taahhütlerine karşılık Mısır’dan serbest kura geçmesini şart koştu. Serbest kura geçmek ise Mısır parasının dolar karşısında hızla değer kaybetmesine sebep oldu. Bu da halkın daha da fakirleşmesine yol açtı. Çünkü ulusal paranın değer kaybetmesi vatandaşın ihtiyaç duyduğu pek çok ürünün fiyatının yükselmesi sonucu doğuracaktı. Vatandaşların gelirleri ise aynı miktarda artmayacaktı tabii ki.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?