“Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar.” (Fatır, 28)

Yüce kitabımız Kur’an’ın ilk emri ‘Oku’ diye başlar. Ayet, “Yaradan Rabbinin adıyla oku” der. Ayet bizlerden Rabbimizin istediği şekilde ve razı olacağı şeyleri okumamızı ister. Okumanın değerini anlatan Efendimiz (s.a.s.) de, “Dünya ve onun içinde olan her şey değersizdir. Sadece Allah’ı zikretmek ve O’na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten ve öğrenen bundan müstesnadır.”1 buyurur.

Yeryüzünde İslam’ın nuru ancak ilim yoluyla yayılır. İlim ile yetişen fertler sayesinde de toplumun ıslahı, yeryüzünün imarı gerçekleşir. Bundan dolayıdır ki Efendimiz Medine’de mescidin yapımıyla birlikte Suffe mektebini inşa etmiştir. Bu eğitim merkezi sayesinde nice kadın-erkek ilim ehli yetişmiş ve bunlar yeryüzünü ilmin nuruyla aydınlatıp imar etmiş, cahiliye asrını saadet asrına dönüştürmüşlerdir.

Asr-ı Saadet döneminde Daru’l-Erkam ve Suffe Mektebiyle başlayan, o günden bu yana ilim ve bilim yuvaları olan medreseler toplumu dönüştürme adına çok büyük görevler üstenmiş ve istenen toplum hedefine bu sayede ulaşılmıştır. Asrımızda Üstat Hasan el-Benna’nın da dediği gibi “Müslüman fert, Müslüman aile, Müslüman toplum, Müslüman devlet” hedefine, tıpkı Asr-ı Saadet döneminde olduğu gibi ilim nuruyla yetişen kişilerin aileyi, ailelerin de toplumu oluşturmasıyla ulaşılacaktır.

Bu hedefe ulaşmış toplumlara baktığımızda, medreselerin İslam dünyasında yaygın öğretim kurumları olarak her zaman misyonunu yerine getirdiğini görmekteyiz. Hicri 459 (M.1066-1067) senesinde İslâm eğitim tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilen Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün (ö.485/1092) inşa ettirdiği medreseler manzumesinin en önemlisi ve bu bakımdan belki de ilki Bağdat’da açılmıştı. İslami ilimlerin yanı sıra diğer ilimlere de yer verilen bu medreselerde tıp, astronomi, matematik, felsefe ve tarih gibi ilimler de tahsil edilmiş, hem ilme hem de bilime hizmet eden fertler yetişmiştir. Gönül isterdi ki günümüz medreseleri de bugün aynı statüde olsun.

Fertlere ve topluma katkısı tartışılmaz olan medreselerin toplumun oluşumunda temel taşı olan aile yapısına da etkisi tartışılmaz bir gerçektir. Her ne kadar ilk dönemki misyonuna sahip olmasa da günümüz medreselerinde yetişen kişilerin kurdukları aile yuvalarında bu farkı açık bir şekilde görmekteyiz. Bu farkı daha işin başında aile mefhumuna bakış açılarında açık bir şekilde görebiliyoruz. Günümüz toplumunda aileye bakış, dünyevi zevkleri ve menfaatleri yerine getirme olarak görülürken, medresede İslami ilimlere vakıf olmuş kişilerin bakış açısı ise ilahi emir olarak tezahür etmektedir.

Rakip şirketler gibi birbirlerine üstünlük sağlama yarışına girmek, hâkimiyet kurmak değil Efendimizin (s.a.s.) “Kadınlar, erkeklerle birlikte bir bütünü tamamlayan diğer yandır.”2 buyruğu gereği birlikte hareket edip ahirette Cennet yoldaşı, dünyalarını da Cennet bahçelerine dönüştürecek bir yuva kurmak en büyük hedefleridir.

Günümüz insanının arkadaşlık veya flört adı altında zinanın her çeşidini işleyen, sağlam temeller üzerine kurulmayan ve en küçük krizde dağılan değil, “Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. Geriye kalan yarısı için de Allah’a karşı gelmekten sakınsın.”3 emrinden dolayı gözünü, iffetini helaliyle muhafaza ederek, günahlardan uzaklaşarak sağlam temeller üzerine yuva kurmak hedefleri arasındadır.

Yine neslinin devamını düşünmeyen ve çocuğu da bir zahmet unsuru olarak görüp dünyevi zevk ve eğlencelerinin önünde bir engel teşkil ettiğini düşünen değil “Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.”4 müjdesiyle evlenmedeki asıl amaçlardan birinin, Allah’ı ve Resulü’nü hoşnut edecek bir neslin yetiştirilmesi olarak görüp Efendimizin müjdesine nail olabilmek mutluluğunu yaşamak amaçları arasındadır.
Ailesinin ihtiyacını karşılamak, bunun için gösterilen çaba ve gayreti bir yük olarak gören değil “Bir adam Allah’ın rızasını umarak ailesinin geçimini sağlarsa, harcadıkları onun için birer sadaka olur.”5 ibadet şuurunda, Allah’a yaklaşma vesilesi olarak görmek, bu huzur ve mutluluğa ermek, onlar için evlilik yükünü hafifleten en büyük etkendir.

Ayrıca kocasının ihtiyaçlarına yardım eden, çocuklarının bakımını yerine getiren ve ev işlerini yapan kadınların, bu işlerden dolayı, erkeklerin yaptıkları ama kadınların yapamadığı bazı ibadetlerden mahrum kalmadıklarının aynı sevaba kavuştuklarının sevincini yaşamak hedeflerinden biridir.

Sahabe annelerimizden Esma bint Yezid’in, Efendimizin huzuruna çıkarak derin bir saygı içerisinde şu soruyu sorması, kişinin aile yuvasında nasıl bir mükâfata nail olacağının müjdesini alması açısından önemlidir:

“Anam-babam sana feda olsun ya Rasulâllah! Ben sana hanımların elçisi olarak geldim. Allah, seni bütün erkek ve kadınlara peygamber göndermiştir. Biz sana ve senin Rabbine iman ettik. Biz kadınlar, evlerimizde oturmakta, beylerimizin isteklerini yerine getirmekte ve çocuklarımızı büyütmekteyiz. Siz erkekler ise, Cuma namazı kılmak, camiye ve cemaate çıkmak, hastaları ziyaret etmek, cenazelerde bulunmak, birden fazla hacca gitmek gibi hususlarda bize üstün kılındınız. Daha önemlisi de Allah yolunda cihat etmek gibi bir fazilete nail kılındınız. Bir erkek, hac veya umre için yahut düşmanla savaşmak üzere yola çıktığı vakit, biz mallarını korur, iplik eğirip elbiselerini temizler ve dikeriz. Çocuklarını büyütürüz. Bu hizmetlerimizle biz de erkeklerin kazandığı hayır ve sevaba ortak mıyız?”

Efendimiz bu sözleri dikkatle dinleyip “Siz bir kadından, dinî hususlarda sorduğu bir soruda bundan daha güzel, daha veciz bir söz işittiniz mi? Ey hanım, iyi anla ve seni buraya gönderen hanımlara da iyice anlat ki bir kadının kocasıyla güzel geçinip onun hoşnutluğunu kazanması, sevap bakımından o saydığın üstünlüklerin hepsine denktir.”6

Medrese talebeleri özellikle okudukları ayet ve hadisler doğrultusunda aile yuvalarındaki saadetlerinde anne-baba dualarının bereketini de ihmal etmemeye çalışır. Zira şu ilkeleri iyi öğrenir: “Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını vasiyet ettik!” (Lokmân, 14)

“Allah Teâlâ’nın rızâsı, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. Allah Teâlâ’nın gazabı da anne ve babayı öfkelendirmek suretiyle celbedilir.”7 Tüm bu hedeflere ulaşmak için çaba ve gayret içerisinde aile yuvasını kurarken imtihan gereği tabi ki olumlu ve olumsuz şeylerle karşılaşılacak, hedefe doğru ilerlerken önümüze türlü engeller çıkacaktır. Bazen bizden, bazen eşlerimizden bazen de aile veya çevremizden kaynaklanan sorunlarla karşılaşılacaktır. Bazen halis niyetle çıkılan bu yolda içinden çıkılmaz problemlerle karşı karşıya gelinecek, bazen de evlilikler sona erdirilmek zorunda dahi kalınacaktır.

Onlar almış oldukları eğitim sayesinde tüm bu sorunlara karşı hazırlıklı durumdadırlar. Çünkü evliliklerin dizilerde, filmlerde yansıtıldığı gibi sorunsuz, problemsiz, masal gibi bir hayat sürmek olmadığını, bunun hayatın gerçekleriyle hiçbir zaman uyuşmadığını, her evlilikte az veya çok problemler yaşandığını bilirler. Okumuş oldukları siyer derslerinde görmüşlerdir ki Allah Rasûlü’nün, sahabe efendilerimizin evinde dahi benzeri problemler yaşanmıştır. Bununla beraber yine bilirler ki bu problemler ancak İslami kriterler çerçevesinde çözülmüştür ve çözülür. Çünkü her hak sahibinin hakkını yüce Allah belirlemiştir. Bundan dolayıdır ki haddi aşmayacak, nefislerine, şeytanın vesveselerine ve şeytanlaşmış insanların sözlerine aldanmayıp Rabbin rızasına uygun hareket edeceklerdir. Zira nerede duracaklarını İslam belirlemiştir.

Nefislerine yenilip eşlerini kötülemeyecek, sırrını ifşa etmeyecek, iftiralarla dünyevi menfaatler gütmeyeceklerdir. Hakkı olmayanı almayacak, karşı tarafın mağduriyete uğraması için çaba ve gayret gösterip bundan mutluluk duymayacaktır. Hesap gününü düşünecek, Allah’ın rızasına kavuşmak, affına mazhar olmak adına nefsine zor gelse de İslam’ın emrine itaat edip sabredecektir.

Böylece evlenirken, evlilikte yaşanan problemlerin çözümünde, evliliği sürdürmenin imkânsız olduğu boşanmalarda da kriterleri İslam olacaktır. Onlar biliyorlar ki imtihan için gelinen bu dünyada kazanmak ve kaybetmek kişinin amellerine bağlıdır, amelleri ise ilme ve öğrendikleri ilmi yaşamaya bağlıdır. İşte bu yaşamış oldukları ilim sayesinde yuvaları İslam toplumunu meydana getirecek, dünya-ahiret huzurunu sağlayacak aile yuvaları olacaktır. İslam toplumunu oluşturacak aile yuvalarının artması ve İslam toplumunun oluşması duasıyla…

Kaynakça
1) Tirmizi 2) Ebu Davud, Taharet, 94 3) Heysemi, Mecme’u’z-Zevaid, no: 7310; 4) Beyhaki, VII/81 5) Buhârî, Îmân 41 6) İbnü’l-Esîr, VII, 19; 7) Tirmizi, Birr, 3/1899.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?