İbadetler, kulları Allah’a (c.c.) yaklaştıran en önemli vesilelerdir. Ayrıca kulların Allah’a boyun eğişini, Allah’ı tanımayı ve O’na teşekkürü de ifade eder. İnsanlığın varlığıyla beraber insan, ilah kabul ettiği varlığı memnun etmek ve onun kendisinden memnun olmasını sağlamak için çeşitli ibadet yollarına başvurmuştur.
İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem (a.s.) Allah’ın kendisinden razı olması için ibadetin her yoluna başvurmuş ve kulluğunun gereğini en iyi şekilde yerine getirmiş, Allah’ın emir ve yasaklarını uygulamıştır. Bununla birlikte gerek ilkel ve yerel dinlerde gerek milli dinlerde gerekse semavi dinlerde dinin mensupları, ilah/larını memnun etmek, ilah/larını memnun ettiklerine dair kendilerinde kanaatin hâsıl olması için ibadet adı altında çeşitli ritüellerde bulunmuşlardır. Bu şekilde hem dini görevlerini yerine getirmişler hem de manevi olarak kendilerini rahatlatmışlardır. Kurban törenleri de bu ritüellerden biridir. Her dinin/inancın kurban takdim etme anlayışı ve tarzı değişik olmuştur.
Hz. Âdem (a.s.) dönemi ile başlayan kurban takdim etme, günümüze kadar devam etmektedir. Allah (c.c.) Hz. Âdem’in (a.s.) çocuklarından kurban talep edince her ikisi de kurban takdim etmişler, emri yerine getirmişlerdir. Her ikisi de Allah’a iman ediyor, her ikisi de kurban takdiminde bulunuyor, her ikisi de emri yerine getiriyor. Fakat birinin kurbanı kabul oluyorken, diğerininki kabul olmuyor. Demek ki kurbanın kabulü için sadece iman yetmiyor. Kurbanın kabul olması için sadece emri yerine getirmek yetmiyor, bunun dışında başka hasletler de gerekmektedir. Bunlar; teslimiyet, ihlas ve takva hasletleridir. Ayette de ifadesini bulduğu gibi ancak muttakilerin kurbanı kabul görmektedir.1 Takva olmayınca kurban sadece bir görüntü ve törenden ibaret olmuş olur. Çünkü hiçbir kurbanın ne eti ne de kanı Allah’a ulaşır; ancak hasıl olan sevap ulaşır.
Gerek ilkel kabile dinlerinde, gerek milli gerekse semavi dinlerde kurban önemli yer tutmaktadır. Örneğin, Japonların milli dinlerinden Şintoizm’de ibadet; dua ve kurbanlardan (özellikle yemek kurbanlarından) ibarettir. Eskiden hayvan kurban edilmesine rağmen, bugün hayvan kurbanı pek yoktur. Ayrıca eskiden kendi arzularıyla, insan kurbanı varken, bugün artık insan kurbanına rastlanmamaktadır. İmparator Meyci’nin kabre konulduğu gün, General Nogi ve karısı “harakiri” (karnına bıçak saplayarak kendini öldürme) ile kendilerini kurban etmişlerdir. İlahlara kesilen kurbanlar, takdimeler genellikle şunlardır: İpek kumaş, renkli kâğıtlar, kılıçlar, yaylar, oklar, kalkanlar, geyik boynuzları, ayı postları, tuz, balık, sebzeler, pirinç rakısı, beygir, horoz, domuz, yaban domuzudur.2 Dikkat edilirse kurban edilenler; daha çok o insanların sevdiği, değer verdiği ve kendisi için önemli olan şeylerdir. Özellikle dikkate şayan olaylardan biri de sevdikleri imparator için canlarını feda edebilmeleridir.
Türklerin milli dini olan Gök Tanrı inancında da kurban ritüelleri yer almaktadır. Asya Hunları, ilkbaharda (mayıs ortalarında) kutsal yerlerde Tanrı’ya kurban sunmuşlardır. Bu ayin için Hunların yirmi dört boyunun Başbuğları toplanıp, Gök Tanrı’ya, atalara, Yer-su ruhlarına kurban takdim etmişlerdir. Beşinci ayın ikinci yarısında Gök Tanrı’ya ve atalara “kurt-ata” mağarasının önünde kurban takdim edilmiştir. M.S. III. Yüzyılda meydana çıkan Toba sülalesi devrinde de, ilkbaharın ilk ayında, Doğu’da bulunan tapınakta, Gök Tanrı’ya kurbanlar kesilmiştir. Aynı şekilde sonbaharın ilk ayında da, Gök Tanrı’ya kurban ayini yapılmıştır. Dinî ayinler ve kurban törenleri nizamnameye göre icra edilmiştir. Bahar bayramlarında en önemli ayin, “At Kurbanı” ayinidir. En uzun At Kurbanı ayini, üç gün sürmektedir.3
Hinduizm’de de Tanrılara sunulan her şey kurbandır. Bunun yanında yaz ve kış gün dönümleri münasebetiyle kanlı kurbanlar da takdim edilmiştir. Ayrıca büyük hazırlık ve merasimleri gerektiren kurban, “Soma” kurbanıdır. Soma’nın hazırlıkları sırasında keçi, inek gibi hayvanlar kanlı kurban olarak takdim edilmektedir. Tanrıların öfkesini teskin etmek maksadıyla takdim edilen kurbanlar yanında, özel hediyeler de kurban olarak sunulmuştur.4 Caynizm, Sihizm gibi dinlerde de kurban ritüelleri yer almaktadır. Zerdüştlükte de kanlı kurbanlara yer verilmiştir. Zerdüştlükte en önemli kurban, o dönemin insanlarının en çok ihtiyaç duyduğu hayvanların başında gelen boğa idi.
Sabiilerde kurban, ayin ve tören yemeklerinin bir parçasıdır. Kurban geleneğinin Işık Elçisi Hibil Ziva tarafından emredildiğine ve ilk defa O’nun tarafından uygulandığına inanılmaktadır. Koç ve güvercin kesilerek kurban ibadeti yerine getirilmektedir. Kesilecek kurban hayvanını kulağına, Yüce Tanrı’nın adı, kurbanın fazileti, etinin temizliği ve sıhhat kaynağı olduğu söylenmektedir.5
Yahudilikte, kurban önemli bir ibadet olarak yerini almaktadır. Yahudilikte kurban uygulaması, Hz. Musa’nın (a.s.) şeriatında uygun görülen hayvanları boğazlamak sûretiyle sunulan kanlı kurbanlar ve çeşitli yiyecek, su ve şarap gibi içeceklerin takdim edilmesi şeklindeki kansız kurbanlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kurbanlar günlük, haftalık, aylık, mevsimlik ve yıllık olarak sunulurdu.6 Bu açıklamalardan da anlaşılıyor ki Yahudilikte en kadim ve en önemli ibadet kurban ibadetidir.
Hz. İsa (a.s.) zamanındaki kurban uygulamaları Ahd-i Atîk’e dayandırılmaktaysa da sonradan Hıristiyanlıkta İsa’yı (a.s.) merkezîleştiren farklı bir kurban anlayışı geliştirilmiştir. Hz. İsa’dan (a.s.) sonraki muharref Hıristiyanlıkta İsa’nın haç üzerindeki ölümünü tek başına yeterli, diğer kurban sunma fiillerini faydasız kılan biricik kurban olduğu inancı kabul edilmiş, İsa, kendisi ilk ve son kurban olarak Ahd-i Atîk’in kurban sistemini iptal etmiştir.7
Allah’a teslimiyetin ve Allah’ın emrini yerine getirmenin en güzel timsalini şüphesiz Hz. İbrahim (a.s.) ile Hz. İsmail’in (a.s.) teslimiyeti, sabrı ve biricik oğulun boynunu Allah için bıçağa uzatırkenki tavrında görüyoruz. Allah’ın emri karşısındaki İbrahimce tavır ve İsmailce sabır kıyamete kadar yâd edilecek ve Allah’a teslimiyetin insana nasıl bir nam sağladığının muhteşem örnekleri olacaklardır. Hz. İsmail (a.s.) kurban edilseydi dahi onun ne eti ne de kanı Allah’a ulaşacaktı; ama onların takvası, teslimiyeti, sabrı ulaştı.
Şeytan; Kabil’in gönülsüz, erdemsiz, ihlâssız, takvasız, kurban görevini yerine getirmiş olmak, “yaklaşmaktan” ziyade “yaklaşıyor görünmek” için kurban vermesini sağlamıştı. Kabil emri yerine getirmişti; ama yerine getirilen emir onu Allah’a yaklaştırmadı, bilakis Allah’tan uzaklaştırdı. Çünkü Kabil Allah’ın koyduğu kurala uygun davranmamış, onun yerine kendi usulünü kendisi belirlemişti. Dolayısıyla kurban kabul görmedi. Habil’in kurbanı ise kabul gördü. Çünkü amel, usule uygun idi. Bunun yanında Hz. İbrahim (a.s.) da kurban sundu. Şeytan onu da yoldan çıkarmaya çalıştı; fakat başaramadı. Hz. İbrahim (a.s.) kurbanını Allah’ın belirlediği kural ve usule göre takdim etti ve kurbanı kabul gördü. Kabil ile Habil ve Hz. İbrahim (a.s.) arasındaki fark, kurbanın takdim amacı, niyet, ihlas ve takvadadır.
Şeytan tıpkı Kabil’i yoldan çıkardığı gibi bizi de yoldan çıkarabilir. Hz. İbrahim’i (a.s.) vazgeçirmek için planladığı çeşitli dalavereler, desiseler, tuzaklar, saptırmalar günümüz Müslümanları için de geçerlidir. Allah’a takdim edeceğimiz her şey için bizi yoldan döndürmeye çalışıyor. Biz kurbanlarımız konusunda –ki sadece kesilen kurbanı kast etmiyoruz- şeytanla başa çıkabiliyor muyuz? Biz neyi kurban ediyoruz? Kurban niyetimiz Habilce ve Hz. İbrahimce (a.s.) midir, Kabilce midir? Kendimizi kurbanlarımız konusunda derinlemesine tahlil ve teşhis etmeliyiz. Uhud Savaşı’nda babasını, eşini, kardeşini ve iki oğlunu şehit veren hanım sahabi, nelerini niçin ve kimin için kurban ettiğini çok iyi biliyordu. Hz. Ebubekir (ra) malının tümünü, Hz. Ömer (ra) malının yarısını vererek kime, neyi kurban ettiğini çok iyi biliyordu. Öyle ya! Kurban yaklaşmak ve yakınlaşmak değil miydi? Kendisiyle Allah’a yaklaşılan her şey kurban değeri taşımıyor mu? Kurban, Allah’ın rızasını kazanma ve emrine boyun eğme gayesini taşıyorsa bu gaye için sarf edilen her şey kurban mesabesindedir.
Allah’ın rızasına erişebileceğimiz birçok kurban var. Mal sevgisi, evlat sevgisi, makam-mevki sevgisi, para, şan, şöhret, şehvet, en önemlisi de nefsimiz birer kurban olarak karşımızda durmaktadır. Bunları Allah için gerektiği kadarıyla kurban edebiliyor muyuz? Anne-baba ve aile büyükleri olarak da çocuklarımıza, küçüklerimize kurbanın özünü kavratmalıyız. Kurbanın; her ibadet, emir ve yasak konusunda Habilce, İbrahimce ve İsmailce bir tavır olduğunu kendimize, ailemize ve topluma kavratmalıyız. Aksi takdirde geleceğimizi çok farklı şeylere kurban verebiliriz. Başta kendi nefsimizde ve evlerimizde Habiller yetiştirmezsek meydanı Kabillere bırakmış oluruz. Habiller azaldıkça Kabiller çoğalacaktır. Dolayısıyla içi boş, sadece görüntüden ibaret kullar ve kulluklar türeyecektir.
Allah selfie için kesilen kurbanları kabul etmez. Ancak muttakilerin kurbanları kabul olur. Kurban, paylaşmaktır, toplumsal birlikteliktir, kurban dayanışmadır ve kardeşliktir. Neyi kurban ettiğimize dikkat edelim.

Kaynakça
1) Maide, 27 2) Dinler Tarihi, Güney Tümer/ Abdurrahman Küçük, Ocak Yayınları 3) a.g.e 4) a.g.e 5) a.g.e 6) Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, Kurban bölümü 7) a.g.e

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?