Yukarıdaki başlık Bakara suresi 155. ayetinin son kısmı olup iki kelimeden ibarettir. Fakat içeriği çok büyüktür. Mü’min bu dünyada imtihana tabidir. Hayatı imtihan olarak kabule eder. Hatta her anı imtihan olarak görür ve öyle yaşamaya çalışır. Bu ayette zikredilen şeyler farklı imtihan şekillerine işaret etmektedir: “Biz sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmeyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!” İlk imtihan korku ile olacak. Korku ile imtihan sürekli karşımıza çıkabilecek bir imtihandır. Şayet bundan kaçınılmaz ve bertaraf edilmezse insana zarar verir. Mesela hep deprem korkusuyla yaşayan bir insan hayatını zehir eder. Bunun yersiz olduğunu, normal yaşama geçilmesi gerektiğini bilmez ve kendini inandırmazsa hayat çekilmez hale gelir. İnsanın depremi kabullenmesi, kendisini buna ikna etmesi, rahat etmesine, normal hayata geçmesine vesile olacaktır. Başımıza gelen afetlerin bizim dışımızda gelişen hadiseler olduğunu kabul etmemiz imanımızın gereğidir. Bu ayetin direkt olarak mü’minlere hitap etmesi dikkat çekicidir. Çünkü imtihan esnasında devreye girecek olan imandır.
Diğer bir imtihan da malın eksiltilmesi şeklinde zuhur etmektedir. Elimizde bulunan, korumaya çalıştığımız malımız gün gelir ani bir şekilde tamamen yok olabilir. Bir deprem, bir sel felaketi, yanlış bir ticaret sonucu yaşanan iflas ya da yangınla gelen bir mal kaybı insanı sarsabilir. Çünkü Allah böyle bir durumu imtihan olarak nitelendirmektedir.
Son yaşanan depremde Allah’a hamdolsun hiçbir insanımız açlık çekmedi ve böyle bir imtihanla hiçbir insanımız karşı karşıya kalmadı. Şimdi sınandığımız husus, korku ve mal kaybıdır. İnanıyoruz ki her iki korku da kısa zamanda atlatılacaktır. Bunun üstesinden gelmenin en büyük yolu da güçlü bir iman ve sabırdan geçer. Bu iki imtihandan birisi psikolojik diğeri de maddi kayıp olup yine insan psikolojisini meşgul eder nitelikte önümüzde durmaktadır. Allah’la sevinen, Allah’la huzur bulan bir kalp her iki korkuyu da atlatacaktır. Burada bize düşen vazife, bu durumda olan insanlarımızı ziyaret etmek, derdiyle dertlenmek, konuşmak ve tesellide bulunmaktır. Bu durumda olanların yanlarında konuşacak birilerinin bulması önemlidir. Aksi taktirde bu korkular insanın hayatında kalıcı olmaya başlar ve ciddi zararlara yol açar.
Allah bu tür durumlarda sabrı en büyük ilaç olarak sunmaktadır. Bizlere düşen de çevremize sabrı tavsiye etmektir. Diyanetin çadırlarda yaşayan kimselerin bulunduğu yerlerde mescidler açması, insanların ezan vesilesiyle kelime-i tevhidi dinlemesi, bunun günde beş defa tekrarlanması, ezanın gökyüzünde yankılanması, bu hayatta nereye, kime ve ne şekilde bağlanılması hususunda ciddi bir hatırlatma olarak kendisini gösterecektir. Allah’a sağlam bir kulpla bağlanmış olan bir kalp tüm korkuların üstesinden gelecek ve huzura erecektir.

Sabır ve Namazla Yardım Dilemek
Allah iman edenlere yol gösteriyor. İnsan psikolojine ciddi şekilde tesir edecek iki şeye işaret ediyor (Bakara 153). Bunlar sabır ve namazdır. Sabrın beyne kazınması ve bela anlarında namaza sarılmak mü’min içi en büyük ilaçtır. Allah, musibetlere sabreden, hayrın da şerrin de Allah’tan geldiğine inanan, bu hakikate teslim olan, Allah’tan geldiğini bilip nihai durumda yine Allah’a varacağını bilen kimselere cenneti vadetmiştir. Bu sabrın karşılığını en güzel şekilde alacaktır. Sabır gösterip tevekkül edenler kazananlardan olacaktır. Hz. Lokman oğluna nasihatte bulunurken başına gelecek herhangi bir musibete karşı sabır göstermesini söyleyip böyle bir davranışın kararlılık ve azim gerektiren mühim işlerden olduğunu ifade eder.
Allah Kitab-ı Mübin’de “güzel sabır” şeklinde bir ifadeye yer vermiştir. “Güzel şekilde sabret!” diye emreder. Kur’ân’da sabır ve takva birlikte zikredilir. Bu ifade defalarca geçer. Mü’minlerin Allah’tan taleplerinde biri de musibet anında “Allah’ım üzerimize sabır yağdır” şeklindedir. Bu da sabrın bol şekilde istenilmesine işaret etmektedir. Hz. Musa kavmine hitap ederken “Allah’tan yardım dileyin ve sabredin!” sözlerini kullanmış, sabırla beraber nelerin istenmesi gerektiğini de öğretmiştir. Sabredenler Allah’ın sevdiği kimselerdir. Kur’ân bizlere böyle öğretmiştir. Her ne durumda olursa olsun sabrettikleri takdirde bunun mü’minler için daha hayırlı olacağını haber vermiştir. Sabredip peşinden de sâlih ameller işleyen kimseler için büyük ecir vadedilmiştir.

Sabredenler, muhsinler (iyiler) sınıfına dahil edilmiştir. Firavun’un eziyet ve baskılarına karşı sabır gösteren Benî İsrail için Allah’ın söylediği şey, güzel sözden başkası olmamıştır. Allah kitabında “çok sabreden (sabbar)” ifadesine yer verir. Demek ki mü’min, sabrını en yüksek mertebede tutacaktır. Az sabırla yetinmeyecektir. Çokça sabredenler zümresinden olacaktır.
Kur’ân’da Hz. İsmail, İdris ve Zülkifl peygamberler “sabır gösteren kimselerden” şeklinde tanıtılır. Sabır, ululazm (azimet gösteren) peygamberlerin bir sıfatı olarak zikredilir. Sabredenler için cennet ve ipek elbiseler vadedilmiştir. Sabreden mü’min erkek ve mü’min kadınlar için bir mağfiret ve büyük bir ecrin olduğu haber verilmiştir. Allah, Hz. Eyyüb’ü sabırlı bir kul olarak bulduğunu haber verir. Mü’min için hayatın iman, sâlih amel, hakkı ve sabrı tavsiye etmek olduğunu bildirir.
“Sabrettiğinizden dolayı selâm olsun size! Bakın, dünya hayatının mutlu sonu ne kadar da güzelmiş!” (Ra’d, 24)
Ey Rabbimiz, bizi darlıkta da bollukta da sabır ve metanet gösterenlerden kıl! Âmin…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?