Cihad, lügatte güç ve meşakkat manasına gelen ceht ’ten türemiştir. İslam fıkhında ise; İmam Şafi’ye göre cihad, İslam’ın yeryüzünde egemen olması için kâfirlere karşı savaşmaktır. Hanefi mezhebi imamlarına göre cihad, hak dine davet etmektir. İslam dinini kabul etmeyen ve onun yayılmasını engellemeye çalışanlara karşı mal ve can ile savaşmaktır.
‘‘Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.’’ (Tevbe, 41)
Cihad, İslam dininin zirvesi, İslam devletinin ise kalkanıdır. İslam Ümmetinin can, mal, ırz ve neslinin teminatıdır. Nitekim İslam ümmetinin vahdeti, kardeşliği ve barışı cihadda saklıdır. Cihad, tarih boyunca ümmeti; inançsızlara, haçlılara ve Yahudilere karşı bir araya getiren ve şehadete sevk eden tek unsur olmuştur. Cihad mefhumunun egemen olduğu bir toplum diridir. Cihad ruhunu kaybetmiş bir millet ise ölüdür. Bezzar; Muaz bin cebelden rivayet ediyor: Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır: “Sizin içinizde iki sarhoşluk meydana çıkmadıkça gerçekten siz Allah’tan bir delil ve belge üzeresiniz. Bu iki sarhoşluktan biri cehalet sarhoşluğu, diğeri de yaşam sevgisi sarhoşluğudur.” Hâlbuki sizler iyiliği emrediyor ve kötülüğü de nehyediyorsunuz ve aynı zamanda Allah yolunda cihad ediyorsunuz. Ancak aranızda dünya sevgisi zuhur edince işte o zaman iyiliği emretmezsiniz ve kötülükten de nehyetmezsiniz. Aynı zamanda da Allah yolunda cihad etmezsiniz. O gün kitap ve sünnete dayanarak konuşanlar var ya iste onlar tıpkı sabikunul evvelin adı verilen, Kur’an ve Sünneti ayakta tutan Muhacir ve Ensar’ın sevapta ileri olan ilkleri gibidirler.
Cihad, İslam’ın en önemli ilkelerindendir. Çünkü İslam’ın izzet, şeref ve egemenliği cihadla kazanılır. Onun içindir ki Rabbimiz (c.c) ‘‘Savaş, hoşunuza gitmediği halde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.’’ (Bakara, 216) buyurmaktadır.
‘‘Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak vadetmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.’’ (Tevbe, 111)
İbni Abbas (r.a) Peygamberimizden şöyle rivayet etmiştir; ‘Size insanların en hayırlılarını bildireyim mi? O Allah yolunda atının yularına yapışmış olan kişidir.’
Cihadın fazileti ile ilgili birçok nass bulunmaktadır. Bir hadisi şerifte Peygamber efendimiz (s.a.s); ‘Kim savaşmazsa, savaşmayı da niyet etmeden ölürse o kimse cahili bir ölümle ölmüştür.’ buyurmaktadır. Cihad sayesinde Allah Resulü (s.a.s) ve ashabı kiram Allah’ın (c.c) dinini yeryüzünde yaymış, Arap yarımadasında egemen kılmışlardır. Cihad sayesinde içinde bulunduğumuz coğrafya İslam risaletiyle tanışmış ve o zamanın şer güçlerinden olan İran Sasanileri ve Rum haçlıları İslam’a boyun eğmişlerdir. Kudüs ve Mescid-i Aksa, Şam ve Irak halkları, Diyarbakır, İstanbul ve tüm İslam coğrafyaları cihadın nihayetsiz bereketi ile İslam sancağına girmişlerdir. Baktığımız zaman İslam düşmanları en çok Kur’an’daki cihad ayetlerinden ve peygamberimizin cihad hadislerinden rahatsız olmaktadırlar. Bunun içindir ki yıllarca Türkiye’de temel dini ders müfredatımızda cihad kısmını kaldırmışlardır. Daha yeni yeni İmam Hatip, İlahiyat ve Diyanet camialarında cihad ruhu yaygınlık kazanmaktadır. Suudi rejimi ve Mısır’ın Ezher Üniversitesi de ABD’nin baskısıyla yeni eğitim programlarından cihad ayetlerini kaldırıyorlar. Cihad ve şehadet ruhundan uzak bir nesil yetiştirmek isteniliyor. Şehvetlere dalmış, madde bağımlılığına yakalanmış, kibir ve enaniyet peşinde koşan, dört elle dünya malına ve dünya makamına sarılmış, cihadla alakası olmayan bir nesil oluşturulmaya çalışılmaktadır. Sabah namazının feyzinden mahrum olan, İslam ahlakından uzak kalmış, ümmetin derdini unutmuş ve sırf kendi derdine düşmüş bir nesilden nasıl cihad beklenilebilir ki?

Doğrusu cihad bir milleti ayakta tutan onu ilerleten, şahlandıran, ümitlendiren ve düşmanların kalbine korku salan, düşmanı def edip hezimete uğratan en güçlü silahtır. Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez. (Enfal, 60)
Beş Kısım cihad olduğunu söyleyen âlimler şöyle demişlerdir; bedenle yapılan cihad, mal ile yapılan cihad, dil ile yapılan cihad, ilim ile yapılan cihad, medya ve kalem ile yapılan cihad. Bugün küfür ehli, İslam’ı yıkmak ve Müslümanları karalamak için tüm güçleriyle bizimle savaşmaktadırlar. Cihadın tüm çeşitlerini ümmetin nezdinde yıkmaya çalışmaktırlar. Cihad hareketini ve İslami cihad anlayışını tüm baskılarıyla Müslümanların beyninden ve gönlünden kaldırmaya çalışıyorlar. Nitekim bunun plan ve projesini yıllar öncesinden hazırlamışlardı. Suudi rejimini mukaddes topraklarda egemen kılan İngilizler bugünün İşid’ini, El-Kaide’sini ve Boko Haram’ını da tasarlamışlardır. Humeyni’yi İran’a hâkim kılan batılılar bugün Suriye’de kardeşlerimizi hunharca katleden Nusayri kefereleri desteklemek için İran devrim muhafızlarını, Lübnan’daki Nasrallah militanlarını, Iraktaki Haşdi Şabi ve Yemen’de fitne tohumu eken Husi hareketlerini de planlamışlardır. Yıllardır Afganistan’ı işgal ederek cinayet işleyen, Çeçenistan’ı yerle bir eden milyonları katleden Rusya terörist değil(!) Irak’ta milyonları hunharca katleden, Afganistan topraklarında en vahşi saldırıları gerçekleştiren ABD terörist değil(!) Suriye’de bir milyon insanı katleden Esad rejimi terörist değil(!) Filistin’de halkı tehcir eden Yahudi Siyonistler terörist değil(!) Arakanda yüzbinleri katleden Budist Bangladeş hükümeti terörist değil(!) Ancak kendilerinin çıkarmış oldukları İşid gibi terörist örgütleri İslam’a ve Müslümanlara mal ederek Müslümanları karalamaya çalışıyorlar. Fakat buna rağmen Suriye’de tüm foyaları ortaya çıktı ve terörü kim besliyor kim oluşturuyor kim koruyor belli oldu. Nitekim Allah (c.c) kâfirlerin yüzünü kara çıkarmış onlara lanetini yağdırmış eskiden olduğu gibi planladıkları tüm sinsi planlarını suya düşürmüştür.
Cihadın farziyeti şayet seferberlik değilse cihad farz-ı kifayedir, oysa farz-ı kifaye, tüm mükellef Müslümanlara cihadın farz olması demektir. Şayet bazıları buna kalkışırlarsa diğerlerinden sakıt olur (düşer). Cihad Resûlullah (s.a.s) zamanında da farz-ı kifaye idi.
‘‘Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vadetmiştir; ama mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır.’’ (Nisa, 95)
Şayet cihad farz-ı ayn olsaydı oturan müminlere güzellik vaat edilmezdi. Çünkü oturmak haram olurdu. Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır; ‘‘Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminde bir gurup dinde (dinî ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları ikaz etmek için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar.’’ (Tevbe, 122) Çünkü cihadtan maksat İslam’a davet etmek ve Allah’ın kelimesini yücelterek kâfirlerin şerrini def edip onlara galip gelmektir.
Şayet bir kısım Müslüman bunun hakkını veriyorlarsa diğerlerine farz değildir. Eğer Cihad eden Müslümanlar kâfirlere karşı mukavemette zayıf düşüp ümmeti koruyamıyorlarsa o zaman cihad onlara yakın olan diğer Müslümanlara da farz olmaktadır. Yakınlarındaki Müslümanlar silah ve mühimmatla onlara desteklerini göndermelidirler. Cihadın farzı kifaye olduğu zamanlarda kadın kocasından, çocuk ise ebeveyninden izin almadan cihada gidemezler. Çünkü o zaman birrul valideyn (anne ve babaya iyilik) farz-ı kifaye olan cihadtan önceliklidir. Ama ne zaman ki seferberlik olur da düşmanlar her yere saldırıp İslam beldelerini işgal etseler, cihad her mükellef Müslümana farz-ı ayn olur. Tevbe süresinin 41. ayeti seferberlik hakkında nazil olmuştur. ‘‘(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.’’
‘‘Medinelilere ve çevrelerinde bulunan Bedevilere, savaşta Allah’ın Peygamberinden geri kalmak, kendilerini ona tercih etmek yaraşmaz. Çünkü Allah yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa uğramak, kâfirleri kızdıracak bir yeri işgal etmek ve düşmana başarı kazanmak karşılığında, onların yararlı bir iş yaptıkları mutlaka yazılır. Doğrusu Allah iyilik yapanların ecrini zayi etmez.’’ Tevbe suresi 120. Ayetinde ise cihad farz-ı ayn olduğu zaman kadın kocasından, evlat anne ve babasından izin almadan cihada çıkar.
Cihad üç durumda farz-ı ayn olur;
1- İslam ordusu ile küfür ordusu karşı karşıya geldiği ve çarpıştığı zaman, cihad makamından ayrılmak büyük haramdır, yani kebair dediğimiz büyük günahlardandır. İşte o zaman da cihad farz-ı ayn olmaktadır. ‘‘Ey iman edenler! (Savaş için) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.’’ (Enfal, 45.)
2- Küffar bir beldeye girip işgal ettiği zaman tüm belde ehli üzerine cihad farz-ı ayn olur.
3- İmam (halife) seferberlik ilan ettiği zaman onunla birlikte gitmek farzdır. Halife hadi cihada doğru kalkın dediği zaman bu buyruğu duyan herkesin harekete geçmesi gerekir. ‘‘Haram ayları ertelemek, ancak inkârda daha da ileri gitmektir ki bununla inkâr edenler saptırılır. Allah’ın haram kıldığı ayların sayısına uygun getirip böylece Allah’ın haram kıldığını helâl kılmak için haram ayı bir yıl helâl, bir yıl haram sayıyorlar. Onların bu çirkin işleri, kendilerine süslenip güzel gösterildi. Allah, inkârcı toplumu doğru yola iletmez.’’ (Tevbe 37) Aynı zamanda Buhari ve Müslim’in ittifak ettiği hadiste de “Size kalkın ve cihada gidin denildiği zaman kalkınız.” buyurulmaktadır.
Cihadın şartları yedidir; Müslüman olmak, buluğa ermek, akıllı, hür, erkek olmak, sakat olmamak ve cihad için nafaka hazırlığı yapmak. İslam da akıl ve buluğ diğer ibadetlerde de şarttır. Ancak diğer şartlar durumlara göre değişebilmektedir. Cihadın hukuku ve cihad esnasında uygulanması gereken birtakım kurallar vardır.
İslam da savaş ahlakı ve savaş hukuku diye bir tanım vardır. Tarih boyunca Müslümanların dünyaya bırakmış oldukları büyük bir medeniyet mevcuttur. Bu medeniyetin temel esası güzel ahlaktır. Bir hadiste Allah Resulü (s.a.s) “ Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuşlardır. Başka bir hadiste ise “Kıyamet gününde meclis bakımından bana en yakın olanınız ahlakı en güzel olanınızdır.” buyurmaktadır. Burada Allah Resulü (s.a.s) davetin en büyük amaçlarından birinin de beşeriyetin ahlakını güzelleştirmek, onları takva ve güzel ahlaka sahip kılmak olduğunu belirtiyor. Tüm sahalarda güzel ahlakı emrettiği gibi savaş meydanında da güzel ahlakı emretmiştir. Savaş için çok önemli kurallar bırakmıştır. Başta bilelim ki İslam’ın amacı insanlarla savaşmak, onları öldürmek, onların mallarını ganimet olarak almak ve topraklarını işgal etmek değildir. İslam’ın savaştaki en büyük amacı insanları Allah’a davet etmek ve hidayetlerini sağlamaktır. Allah Resulü (s.a.s), Hz. Ali’yi (r.a) Hayber’e gönderirken “Ey Ali, acele etme, düşman toprağına girdiğin zaman ilk önce onları tevhit kelimesine davet edeceksin. Şayet kabul etmezlerse onları cizye vermeye davet et! Bunu da kabul etmez iseler onlarla savaşırsın. Şunu bil ki; Şayet Allah (c.c) senin elinle bir kimseyi hidayete erdirirse bu senin için kırmızı develerden ve dünya içindeki her şeyden daha hayırlıdır. Ben Rahmet peygamberiyim, Savaş peygamberi değilim.” diye buyurması savaşlarında bile rahmet olduğuna işarettir. Başta Allah resulü (s.a.s) olmak üzere tüm halifeler de etrafa asker gönderirken yalnızca muharip statüsünde olanlarla savaşmalarını hedef göstermiş ve yaşlılara, kadınlara, çocuklara kendisini ibadete vermiş rahiplere ve mabetlere ilişmemelerini telkin etmişlerdir. “Ağaçları kesmeyin, hayvanlara dokunmayın ve servetleri hedef etmeyiniz” diye emirler vermişlerdir. Baktığımız zaman Allah Resûlullah (s.a.s) mücadele hadisinde savaşın temel ilkelerini beyan etmişlerdir. Aslında bu hadis-i nebevi bütünüyle savaşta rivayet edilmesi gereken kuralları net bir şekilde bildirmiştir.
Cihad fıkhını bilmeden cihada kalkışanlar çoğu zaman İslam risaletine ve İslam davetine zarar vermektedirler. Öncelikli fıkhi meseleleri bilmeden risaleti tebliğe başlayanlar inşa etmek yerine çoğu zaman yıkmaktadırlar. Gönülleri fetih etmekten ziyade gönülleri tahrip etmektedirler. Hülasa bugün İslam risaletini yeniden cihana taşımak ve âlemleri İslam’la tanıştırmak ancak ve ancak büyük cihad sayesinde gerçekleşecektir. Bir daha ümmet cihad ruhuyla dirilecek, İslami ve Kur’an’i nesil ancak ve ancak Kur’an irşadıyla ve nübüvvetin nuruyla yetişebilecektir. “Ey Muhammed (s.a.s), kafirlere karşı büyük bir cihadla cihad et.” (Furkan, 52)
Allah (c.c) kendi yolunda cihad etmeyi ve şehadeti bize nasip eylesin…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?