Arapça gezmek, yolculuk ve gezi anlamlarına gelen seyahat yerine daha çok yine Arapça bir kelime olan ve taşınmak, bir yerden başka bir yere gitmek şeklinde çevrilebilecek olan rihlede kullanılmıştır. Bunun yanı sıra Farsça sefername ve İngilizce travelogue, Fransızca voyage, Almanca ise Reise seyahatleri tanımlayan kavramlardır.

Seyahat izlenim, gözlem ve anlatıları en eski metin türlerinden biridir ve kökenleri Antik Yunan’a kadar geriye gider, yani eski çağlardan günümüze, insanlar seyahat etmiş ve gözlemlerini metinlere aktarmışlardır. Seyyahları yolculuğa motive eden birbirinden oldukça farklı sebepler ve buna bağlı olarak tarih boyunca farklı meslek gruplarından seyyahlar vardır.
Seyahatler, en genel anlamda resmi, yarı-resmi ve kişisel olarak tasnif edilebilirler. Bu sınıflandırma alt kategorilere göre keşif, dinî-mezhebî, askerî, diplomatik olmak şeklinde ayrılabilir. Birbirinden farklı medeniyetlerin bilinmeyen dil, kültür ve erişilemeyen coğrafyalarına duyulan merak ve bilgi toplama düşüncesi, seyahatleri beslemiştir. Seyyahlar, izlenimlerini tuttukları notlarla gittikleri yerlerdeki belirli bir zaman aralığında siyasi, coğrafi, antropolojik, etnografik, biyolojik, zoolojik vb. durumları hakkında bilgi üretir, bunları geldikleri medeniyetin okurlarına aktarırlar. Seyahatin ardından metinleşen eserler seyahatname olarak adlandırılır.
Seyahatnameler yazarın duygu, düşünce, izlenim ve araştırmalarını yansıtan sübjektif metinler olmalarına rağmen muhtelif disiplinlere -fen, sosyal bilimler ve teoloji- materyal sağlayan önemli bir bilgi kaynağıdır. Antikçağdan günümüze seyahatnameleri etkili ya da değerli kılan onların hangi oranda bilgi ürettikleridir, yani estetik yapısından ziyade seyahatin gerçekliği ve sahada üretilen bilginin güvenirliği meselesidir. Seyahatnameler günlük, hatırat, mektup ve biyografi olmak üzere farklı metin türlerinden oluşabilirler.
Yukarıda seyahatnamelerin sübjektif yapısından bahsettik: Bu yönleriyle seyahatnameler aracılığıyla aktarılan bilgilerin doğruluğuna kuşkuyla yaklaşılmalıdır. Çoğu zaman seyyah görmediği yeri görmüş gibi gitmediği yeri gitmiş edasıyla yazabilir. Bu da bazı seyahat türlerinde hayal ürünü unsurlar görme olasılığını arttırır. Seyyahın ideolojik ve düşünsel arka planı onun metnine ve menziline yön verir. Başka bir ifadeyle yazacaklarına ve göreceklerine sınır koyar, neyi yazıp yazmaması gerektiğine karar verir.
Seyahat, bir yönüyle de bir karşılaşma olarak ele alınabilir. Seyyah, içerisinde dolaştığı coğrafyadaki muhtelif kültür ve topluluklarla çoğu zaman ilk defa rastlaşır ve onları metinlerine oldukça objektif belirli kalıp yargılarla aktarır. Seyyahın gittiği yerdeki topluluklara karşı önyargılı tutumu, söz konusu karşılaşma sonucu ortaya çıkan metinlerin ruhuna sirayet eder, yani içerisinde hareket hâlinde olduğu coğrafyanın insanlarını küçümseyerek ve aşağılayarak betimler. 19. Yüzyılda Avrupa seyahat yazını incelendiğinde İslam toplumunun tembellik, kirlilik, şiddete eğilim, cinselliğe düşkünlük gibi belirli kalıp yargılarla tasvir edilmeleri buna örnek olarak verilebilir. Bu durumu ortaya çıkaran iki önemli nedenden bahsedilebilir. Birincisi seyyah artık gelenekselleşen bir hafızayla yola çıkar ve kendinden önceki söylemi doğrudan hiç sorgulamadan devralır. İkincisi ise seyahatin psikolojik yönüyle ilgilidir, yani içerisinde bulunduğu yeri fizikî-beşerî olarak geldiği yerle mukayese etme eğilimidir. Burada seyahatin mukayese etmek gibi bir yönü daha ağır basar.
İslam dünyasının Batılı seyyahlar aracılığıyla dinî, siyasî ve kültürel olarak betimlenmesi ve tutulan notlarla kendi toplumlarına aktarılması oldukça eski bir gelenektir. Orta Çağ’da İslam’ın siyasal bir güç olarak ortaya çıkması İslam’ın anlaşılmasını da zorunlu kılmıştır. Orta Çağ’dan başlanarak İslam’ı kendi topraklarında daha yakından anlama ve İslam bilgisini kendi toplumuna transfer etme düşüncesi, İslam topraklarına seyahat etme fikrini tetiklemiştir.
İslam’ın yerinde öğrenilmesi ve Hristiyan hacıların ve Haçlı Seferleri’ne katılanların seyahat anlatıları, İslam dünyasının yakından tanınmasını sağlayan ilk seyahat örneklerindendir. Bir toplumu, dini veya medeniyeti tanıma düşüncesinin yanı sıra ilgi duyulan yerin zenginliklerini keşif de seyyahı harekete geçirmiştir.
Tüccar, arkeolog ve farklı meslek gruplarından seyyahların varlığı buna bir örnektir. Doğu’nun zenginliklerini keşif, onlara ulaşma arzusu ve beraberinde götürme çabasıyla İslam dünyasına seyahat eden sayısız tüccar vardır. Tacirleri, diplomat, ajan ve askerler onları da Doğu’nun daha özelde İslam dünyasının medeniyet ve dinlerine ilgi duyan ve yakından tanımak isteyen oryantalistler takip etmişlerdir.
Sömürgeciliğin gelişimi İngilizlerin Hindistan’a yerleşmeleri seyahatlerin sayılarını oldukça arttırmış ve nitelik olarak da seyahatlere yeni bir boyut katmıştır. Burada seyahatle sömürgecilik arasında bir ilişki doğmuştur. Osmanlı topraklarına seyahat eden ve aynı zamanda ajanlık yapan Gertrude Bell, Thomas Edward Lawrence, Max von Oppenheim, Ármin Vámbéry, Claudius James Rich gibi farklı milletlerden birçok seyyah da bu çerçevede incelenebilir.
Doğu medeniyetini yerinde görme düşüncesiyle seyahat, Oryantalizm ile seyahatin yollarının kesişmesi demektir. Birçok Avrupalı Oryantalist Doğu’ya seyahat etmiş ve gittikleri topraklarda filolojik, teolojik, arkeolojik bilgiler toplamış ve bunları kendi toplumlarına aktarmıştır. Oryantalistleri diğer seyyahlardan ayıran en temel özellik onların gittikleri yerlerin dillerini biliyor olmalarıdır. Bu yönüyle Eduard Sachau, Oskar Mann, Edward Granville Browne, Mark Sykes, Antonio Galland, Wladimir Barthold, Martin Hartmann, Helmut Ritter gibi oryantalist seyyahlar -ki bunların sayıları oldukça fazladır- Doğu’da bulundukları dönemlerde farklı alanlarda araştırmalar yapmış filolojik, teolojik, mimari, arkeolojik gibi disiplinlere malzeme olacak materyaller toplamışlardır.
Avrupa’da oryantalist bilginin gelişiminde bu tarz seyahatlerin önemi yadsınamaz. Oryantalizm bilgi sirkülasyonudur, yani Doğu bilgisinin Avrupa’ya transferidir. Seyahat ise bilginin toplanması ve metinleşmesi bağlamında bilginin aktarımında aracı bir role sahiptir. Seyyahların gözlemlerini ve izlenimlerini analiz becerileri, topladıkları materyalleri sorgulama yetileri, hâkim oldukları dillerin çeşitliliği onların bilgi üretim süreçlerini etkilemiş ve bilginin değerini ortaya koymuştur. Gördüklerine bir gözlemci olarak önyargılı bir şekilde duygularını katmaları ise bilginin değerini ve doğruluğunu sorgulamaya açan bir başka duruma dönüşür.
Sonuç olarak seyahatin bilgi üretim ve kalıp yargı yaratma süreci olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bir taraftan seyyah, bir coğrafya içerisinde belirli bir zaman aralığında hareket eder, bilgi toplar, topladığı bilgileri işler ve onları metinlere aktarır. Diğer taraftan içerisinde dolaştığı yerlerin insanlarını kendi değer yargılarıyla betimler, çoğu zaman onları yeniden inşa eder ve kendi istediği ya da onları görmek istediği formda algılar ve böylece kalıp yargılar yaratır. Bu algının altında kendi medeniyetinin değer yargıları, dinî inanışı, kültürel altyapısı vardır. Mukayese etme dürtüsü de algıyı ve yargıyı etkileyen önemli bir unsurdur.

Kaynakça
1) Remzi Avcı, (2020). Seyahat Notları ve Oryantalist Bilgi Üretimi: Eduard Sachau (1845-1930) Örneği. Diyalog Interkulturelle Zeitschrift Für Germanistik, 8 (1), 29-47.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?