Yüzyıl önce dünyaya yön vermeye başlayan batılı ülkeler, öncelikle güç birliklerini sağladılar. Bu birlikteliğin en dikkat çekici yanı ise kendilerinden olmayanı düşman görmeleri oldu. Düşman gördüklerini ise çeşitli yöntemlerle yok etme, işgal etme, sömürme, sindirme ya da yönetme çabası içerisinde oldular. Bu sebeple güç yettirebildikleri bütün ülkelerin siyasetine, ekonomisine, sosyal yapısına hatta inancına bile hükmetmeye çalıştılar. Bunu kimi zaman açıktan-zorla sıcak savaş yöntemiyle, kimi zaman mecbur bırakarak soğuk savaş yöntemiyle, kimi zaman da hissettirmeden çeşitli gizli yöntemlerle yapıtlar. Yani istediklerini elde etmek için her yolu kendilerine mubah gördüler. Bu durumdan ise nasibini en fazla alan kıta belki de Afrika kıtası oldu. Dünyanın en büyük ikinci kıtası olan Afrika kıtası tarih boyunca neredeyse sadece birkaç krallık ile yönetilmiş iken şimdilerde ise Avrupa’nın en küçük ülkelerinin bile rahatça sömürebildiği bir kıta konumuna düşürülmüştür. Çünkü batılılar Afrika kıtasını önce işgal etmiş sonra da sömürge topraklarına dönüştürmüştür. Afrika kıtasının her şeyine sahip olabilmek için böl-parçala-yönet mantığı ile küçük kabile devletlerini ortaya çıkarmıştır. Güney Sudan Cumhuriyeti içerisinde yaşadığımız yıllarda bu mantık ile oluştuğuna tanıklık ettiğimiz bir ülkedir.
Güney Sudan’ın Coğrafi Konumu
Güney Sudan’ın, kuzeyinde Sudan, doğusunda Etiyopya, güneyinde Kenya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Uganda, batısında ise Orta Afrika Cumhuriyeti ile komşu olan bir ülkedir. Ülkenin başkenti Juba’dır. Güney Sudan Cumhuriyeti, Yukarı Nil nehri havzasında yer alan bir Doğu Afrika ülkesidir.
Güney Sudan’ın Tarihi
Aslında dünya tarihinde Güney Sudan diye bir devlet hiç olmamıştır. Çünkü bu topraklar her zaman Sudan’a, Sudan da Mısır’a bağlı olarak yönetilmiştir. Bu durum Sudan’dan başlayarak Afrika’nın kuzeyine kadar kendi halkını yönettiği Nubia Devletinin dönemi için de geçerlidir. Abbasi, Emevi, Eyyubi, Memlük ve Osmanlı dönemleri için de geçerlidir. Aslında Güney Sudan sınırları içerisinde halkın tam anlamıyla yerleşik düzene başladığı zaman, Selahattin Eyyubi’nin Mısır’ı dolayısıyla Sudan’ı fethettiği zamanda olduğu bilinmektedir. Şehirleşmenin başladığı zaman ise Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı dolayısıyla Sudan’ı fethettiği zamanda gerçekleşmiştir. Güney Sudan’ın başkenti Juba, Wau ve daha diğer önemli bölgeleri devamlı Osmanlı’nın atadığı paşalar tarafından oluşturulmuştur. Bu sebeple Hidiv Tevfik Paşa gibi bazı Osmanlı paşaları hala saygıyla anılmakta hatta bu paşaların son yüzyılda batılıların işgaline karşı göstermiş oldukları kahramanlıklarından dolayı Güney Sudan’da Türk kelimesinden kahraman, cesur manasına gelen ‘Turuk’ kelimesi varlığını sürdürmektedir.
1882’de İngilizler Mısır’ı ve Mısır’a bağlı bulunan Sudan topraklarının tümünü işgal etti. Yıllar yılı bu topraklarda kontrolü tamamen ele alarak hâkimiyeti sağlayan İngilizler, yoğun misyonerlik faaliyetlerinde bulundu. 1922’de Osmanlı’nın yıkılmasından sonra Mısır, İngilizlere karşı bağımsızlığını ilan etti. Bu tarihten itibaren de Sudan, Mısır’a karşı bağımsızlık mücadelesi vererek uzun bir sürenin ardından 1956 yılında bağımsızlığını kazandı. 1938’li yıllarda Sudan’ın Güneyinde yaşayan halkın üzerinde misyonerlik faaliyetlerinde başarı elde eden İngilizler, birçok kimsenin Hristiyan olmasını sağladı.
İngilizler, 1956’da bağımsız olan Sudan’a karşı Güney Sudan’ın bağımsızlığı fikrini ortaya attı. O yıllardan beri başlayan Güney Sudan bağımsızlık mücadelesi, Sudan’da bir darbe ile başa gelen Ömer el-Beşir’in devlet başkanı olmasıyla başta Amerika, işgalci İsrail ve Avrupalı devletler tarafından maddi, manevi her yönden desteklendi. Bu sayede 2005 yılında Güney Sudan özerk bölgesi oluştu. Yeni ülke başkanı, tek meclisli yasama ve bağımsız yargısıyla prensipte bir demokrasi ülkesi kuruldu. Güney Sudan siyasetinde Sudan’da onlarca yıl süren sivil savaşta çarpışan isyancı grubun siyasi kolu olan SPLM/A (Sudan Halkı Özgürlük Hareketi/Ordusu) neredeyse tek söz sahibi oldu. Sudan’dan bağımsız olarak ayrılma düşüncesine karşı olan Parti’nin eski başkanı John Garang, Temmuz 2005’te bir helikopter kazasında öldü. Garang özerk Güney Sudan’ın ilk başkanıydı. Bağımsız ülkenin başkanı ise Garang’ın ölümünün ardından yapılan seçimde ve 2010 yılı seçimlerinde oyların yüzde 93’ünü alarak iktidara gelen Salva Kiir Mayardit oldu. Tam bir bağımsızlık ve ayrılıktan yana olan Mayardit’in girişimi ile 9 Ocak 2011 yılında yapılan referandum sonucunda Sudan’ın özerk bölgesi Güney Sudan bağımsızlık hakkı kazandı. Yapılan referandumda Güney Sudan halkının %98,83 gibi yüksek bir oyla ayrılığa karar vermesiyle Afrika’nın 54. Ülkesi kuruldu.
Bütün bu süre zarfında Sudan ile Güney Sudan arasında uzun süreli bir iç savaş yaşanmış ve sayının tespit edilemeyeceği derecede yüzbinlerce insan hayatını kaybetmiştir.
Güney Sudan’da Sosyal Yapı ve Siyasi Durum
25 eyaletten oluşan Sudan’ın on eyaleti Güney Sudan tarafında kaldı. Ayrıldığı dönemde tahmini 12 milyon nüfusu olan ülkenin bugünkü nüfusu 15 milyona yaklaşmaktadır. Bu nüfusun büyük çoğunluğunu Hristiyanlar oluştursa da resmi kaynaklarda %5 Müslüman nüfusu olduğu düşünülmektedir. Gayri resmi kaynaklarda ve Müslüman halkın iddiasına göre ise dağınık yaşayan Müslümanlarla birlikte bu oran %10’a çıkmaktadır. Başta işgalci İsrail, Amerika, İngiltere, Avrupa ülkeleri ve Çin olmak üzere pek çok ülke hızla Güney Sudan’ın bağımsızlığını tanıdı. Her ne kadar Türkiye Sudan’ın bölünmesini desteklemese de Güney Sudan’ın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Güney Sudan’ı tanımış ve diplomatik ilişkiler kurma yoluna gitmiştir. Ülkenin bağımsızlık kazanmasının hemen ardından Türkiye başkent Juba’da elçilik açtı. Bu sebeple Güney Sudan’ın başkenti Juba’da her türden millet ile karşılaşabilirsiniz. Dahası Başkent Juba başta olmak üzere ülkenin her köşesinde misyonerlik faaliyeti yapan kiliseleri bulabilirsiniz. Neredeyse her biri bir Avrupa ülkesini temsil etmektedir. Ne yazık ki bu kiliseler Müslüman çocuklarını hızla ve gruplar halinde Hristiyanlaştırmaktadırlar. Sokakta yürürken Selamun aleyküm deyip adı Ahmet, Ömer, Ali olan birçok Müslüman çocuğunun Hristiyanlaştığını çok rahat görebilirsiniz. Zaten Güney Sudan devlet başkanı Mayardit, eşi ile Nisan 2019’da Papa’yı Vatikan’da ziyaret ettiğinde Papa yere kapanarak ikisinin ayaklarını öpmüştü. Çünkü bu adamlar batı dünyasına Afrika’nın göbeğinde Hristiyan bir devlet-halk teslim etmişlerdi.
Güney Sudan devlet olmanın gerekliliği olarak devlet inşası, parlamento ve anayasa gibi siyasi kurumları hızla hayata geçirdi. O zamandan bugüne hiçbir devlet organını tam olarak yerine oturtamasa da Afrika şartlarında çok iyi bir istihbarat birimini oluşturabildi. Çünkü bu konuda işgalci İsrail kendilerine MOSSAD aracılığıyla her türlü desteği sunmuştu. Düşünün ki bir ülkenin en önemli birimi işgalci İsrail’in elindedir. Oysaki devlet başkanı Mayardit daha halkına yaptığı ilk konuşmada; “Biz Müslümanlara karşı savaşarak bağımsızlığımızı kazandık.” Vurgusunu yapmıştı. Ama bağımsız olamadığının ve Yahudi kölesi olduğunun farkında değildi. Aslında Güney Sudan’daki halkın dini İslam ve dili Arapça olmasına rağmen yüzyıllar boyunca İslam’ın hayat verdiği bu toprak parçasının her alanında Sudan’ın ve İslam’ın izlerinin silinmesine ve yeni bir ulusal kimliğin inşasına başlandı. Bir yandan Hristiyan-halk inşası öbür yandan ulus-devlet inşası süreçlerine hız verildi. Arapçanın eğitim ve kültür hayatındaki etkilerini silmek için 2011 Anayasası ile yerel dillerin yanında İngilizce ülkede resmi dil olarak kabul edildi. İngilizce iş ve eğitim seviyesinin tamamında geçerli dil haline getirildi. Günlük gazete ve medya organları yayınlarını İngilizce üzerinden sürdürmeye başladı.
Ülkede yakalanan değişim atmosferine rağmen Güney Sudan’ı oluşturan etnik topluluklar arasında iktidar mücadelesinin başlaması ise fazla uzun sürmedi. Nüfus üzerinde çoğunluğu oluşturan büyük etnik topluluklar SPLM/A önderliğinde kurulan yeni devlet üzerinde güç mücadelesine tutuştular. Daha önceki yıllarda SPLM/A üzerinden gerçekleşen etnik çatışma bu sefer devlet organlarını elde tutmak adına nüksetmiştir. Müslümanların İslam adına parti kurmaları yasaklandığından dolayı ülkede Sudan’ın devamı olarak bulunan Müslüman Kardeşler cemaati üyeleri Halk Kongresi Partisini kurmuştur. Ancak Müslüman Kardeşlerin Sudan’dan kalma ‘İslami Dava Yardım Kuruluşları’ aynı isim ile çalışma yapma hakkını elde etmiştir. 2013 yılında SPLM/A’nın rakip etnik kabileler arasında yükselen tansiyon resmen bir iç savaşa dönüşmüştür. Dinka ve Nuer grupları arasında başlayan savaş diğer kabileleri de kısa sürede içine çekmiştir. Müslümanlar bu süreçte hiçbir tarafta yer almadan savaşa karşı durmuştur. Yaşanan iç savaş nedeniyle yüzbinlerce insan Uganda, Etiyopya, Sudan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne mülteci olarak sığınmıştır.
2013 yılında başlayan iç savaş 2015 yılında taraflar arasında varılan müzakere ile sonlandırılmıştır. Ancak kısa süre içinde tarafların birbirilerine karşı takındıkları güvensizlik nedeniyle çatışmalar yeniden başlamıştır. Bugün muhalif grupların teşkil ettiği gerilla birlikleri ile ordu güçleri arasında değişik düzeylerde çatışmalar yaşanmaktadır. Afrika Birliği’nin çağrılarına rağmen ülkedeki çatışma ortamı sonlandırılamamıştır.
Güney Sudan iç savaşın gölgesinde 2015 yılından beri kuraklık sorunuyla da karşı karşıyadır. Hem kuraklığın yol açtığı açlık krizi hem de iç savaşın yarattığı atmosfer nedeniyle ülkede büyük bir insani kriz yaşanmaktadır. Ülkede hastane ve önemli tedavi merkezleri bulunmamaktadır. Ancak bazı küçük çaplı sağlık kabinleri bu görevi karşılamaya çalışmaktadır. Güney Sudan dünya ülkelerinin fakirlik sıralamasında en son sırada yer alarak dünyanın en fakir ülkesidir.
Güney Sudan’da Ekonomi
Onlarca yıl süren iç savaşla gölgelenen Güney Sudan ekonomisini petrol endüstrisi ayakta tutuyor. Sudan’ın günde 500 varil olan petrol üretiminin dörtte üçünden fazlası Güney Sudan’da yapılıyordu. Güney’in hükümet gelirinin yüzde 98’i petrol sektöründen geliyor. Ancak Güney, petrolü işleyecek ya da onu uluslararası pazarlara transfer edecek altyapıya sahip değil. Bu nedenle çıkarılan petrol Sudan’daki rafinerilerde işlenerek yine Sudan’daki limanlardan uluslararası pazarlara taşınıyor.
Petrol endüstrisinin dışında Güney Sudan’ın, Orta Afrika’ya ve Ekvator çizgisine yakın olması sebebiyle tarıma elverişli, bol yağış alan, beyaz Nil’in bereketli su kolları ile donanmış toprakları bulunmaktadır. Ancak ne yazık ki bu toprakları kendileri işleyememektedir. Çünkü işgalci İsrail, Güney Sudan’ın verimli topraklarının üçte ikisini 49 yıllığına ekme, biçme ve dilediği gibi satma hakkına sahiptir. Yine ülke ekonomisinde Amerika’dan tutun da Çin’e kadar birçok ülkenin faaliyetleri hâkimdir.
Altyapı eksikliği nedeni ile ihracat yapılamayan ülkede yolların sadece 60 kilometrelik kısmı asfaltlı. Elektrik ise jeneratörler aracılığıyla aralıklarla verilebiliyor. Güney Sudan’ın ticaret yaptığı ülkeler ise sadece Doğu Afrika ülkeleridir.
Güney Sudan’da Eğitim
Güney Sudan’ın başkenti Juba’da devlete ait 24 okul bulunmaktadır. Bunların yanında bir o kadar kilise okulları ve Müslüman Kardeşler cemaatinin kendi imkânları ile açtığı 3 okulu bulunmaktadır. Müslümanların Arapça eğitim verdiği bu üç okulu dışındaki bütün okullarda eğitim dili İngilizcedir. Eğitim dilinin İngilizce olması ile Müslüman çocuklarının Kur’an-ı Kerim ve İslam âlemi ile bağı koparılmaya çalışılmaktadır. Güney Sudan’da eğitim yılda 11 ay boyunca yapılmaktadır. Çünkü Güney Sudan’da aşırı sıcaklar sadece bir ay sürmektedir. Kilise okulları dâhil bazı okullar kız erkek diye birbirinden ayrılmıştır. Kilise de okuyan kız çocukları lise bitene kadar tek tip tarzları ile saçlarını sıfıra vurmaktadır. Güney Sudan’da halk okul eğitimine önem vermektedir. Bu sebeple kırsal bölgelerinde bile derme çatma toprak evleri okula dönüştürdüklerini görebiliriz.