Nefis bir hidayet öyküsü… Bir Yahudi çocuğun Türk bakkaldan hırsızlığı ile başlar hikaye; İbrahim amca, Fransa’da yaşıyan bir Türk, Mütevazı bir bakkal dükkânı işletiyor… Dükkânının çevresinde kendisinden alışveriş yapan bir hayli site sakini var.

Her milletten, her dinden, her renk ve ırktan pek çok insan. İşte bu evlerden biri de Yahudi bir aileye aittir. Olayımızın kahramanı Cad, henüz 7 yaşındadır ve bu Yahudi ailenin çocuğudur.

Cad, her gün gelir ve İbrahim amca’dan alışveriş yapar, her gelişinde de ona çaktıradan(!) bir çikolatayı cebine indiriverir. Bu aylarca böyle devam eder. Bir gün yine gelir, alışveriş yapar ama her zaman yaptığı gibi çikolata çalmayı unutur, çıkar…

İbrahim amca, arkasından merhamet dolu bir eda ile seslenir; “Cad! Bugün çikolatanı almadın!” Ve uzatır ona her zaman aldığı çikolatayı..

Çocuk şaşırır ve; “Biliyor muydun?” der hayret içerisinde.

İbrahim amca, Cad’ın başını okşar ve; “Sakın bir daha çalma Cad, hırsızlık büyük bir suçtur. Başkasının hakkına tecavüzdür!

Bundan böyle bir daha kimseden çalmayacağına dair söz alır. Buraya geldiğinde yine al çikolatanı, ama benden hediye olarak.” diye ekler şefkatle..

Bundan sonra Cad ile arkadaş; hatta dost olurlar. İbrahim amca 50 yaşında, Cad ise 7 yaşında bir çocuktur.

Aradan yıllar geçer. İbrahim amca bu Yahudi çocuğa hem arkadaş hem baba gibi davranır. Ne zaman Cad’ın bir sıkıntısı olsa, doğru İbrahim amca’sına koşar. O’nun şefkatli kollarına sığınır; Ailesiyle, arkadaşlarıyla hâsılı tüm sorunlarını anlatır dostu İbrahim amcaya. Gerek nasihatlerini, gerek çözümlerini hayranlıkla dinler, uygular.

Ne zaman sıkıntılı bir durum ile karşılaşsa İbrahim amcasına koşar. İbrahim amcası çekmecesinden bir kitap çıkarır ve Cad’a vererek;

“Hadi aç bir yeri” der, sonra Cad’ın açtığı yüzdeki iki sayfayı okur, anlatır ve böylece sorununu birlikte çözüme kavuştururlar.

Her defasında da teşhis ve çözümler doğrudur! Dükkândan sıkıntıları bitmiş olarak ayrılır hep. Böylelikle tam 17 yıl geçer;

Cad 24 yaşında koca bir genç delikanlı, İbrahim amca da ötelere doğru adım atan bir fanidir artık…

Ama dostlukları hep bu minval üzere devam etmiştir. Bir gün emr-i Hakk vaki olur ve İbrahim amca, Hakk’ın rahmetine kavuşur.

Ölmeden önce çocuklarına bir vasiyeti vardır İbrahim amca’nın: “İçerideki küçük sandık kendisinden hediye olarak bu Yahudi gence verilecektir.” Cad, bu en büyük dostunun ölümüyle yıkılır. Çok ağlar, çok yanar. Artık elinden yüreğinden tutan, sorunlarına çözümler bulan, sırdaşı dert ortağı yoktur. Vasiyet üzerine sandık Cad’a ulaştırılır. Ama ilk anların hüznüyle açmak bile istemez. İleriki zamanlarda yine büyük bir sorunla baş başa kalacak ve içinden çıkamadığı, çok daraldığı bir vakit, aklına İbrahim amcası gelecektir. Gözleri dolar, aklına sandık gelir. Koşar sandığı açar. Bir de bakar ki sandığın içinde, İbrahim amca’sının eline verip açtırdığı ve okuduğu böylelikle sorunlarını her seferinde çözümlediği o Kitap vardır. Kitabı okuyamaz, anlıyamaz çünkü Arapça’dır. Koşarak, okutmak için Tunuslu arkadaşına gider. Her zamanki gibi arkadaşından iki sayfa okumasını ve açıklamasını ister. Sorun yine o Kitap sayesinde çözüme kavuşmuştur. Merak ederek sorar;

“Bu Kitabın adı nedir?”

Tercüme eden Tunuslu arkadaşı; Bu kitap Müslümanların kutsal kitabı ‘Kur’an-ı Kerim’dir,

Cad çok şaşırır, şoktadır!

Hiç tereddüt etmeden sorar: Müslüman olmak için ne yapmalıyım?

Tunuslu arkadaşı gerekeni söyler, yönlendirir ve nihayetinde Cad Müslüman olur.

Cadallah-il Kur’an adını alır.

Cadallah Kur’an, bu yolda öyle ilerleme kateder ve kendini yetiştirir ki, sadece Avrupa’da yaptığı davet çalışmasıyla yaklaşık 6000 Hristiyan ve Yahudi’nin Müslüman olmasına vesile olur.

Hidayetine vesile olduğu kişilerin sayısı her geçen gün artmaktadır… İbrahim amcanın miraz olarak bıraktığı Kur’anı incelerken arkasında Afrika’nın işaretlediği bir harita görür.

İbrahim amca Afrika’yı işaretlediği yerin hemen yanına şu ayeti not etmiştir: “Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davette bulun.”

Bunu kendine yönelik bir işaret olduğunu düşünerek davetçi olarak Afrika’ya gider. Önce Kenya’ya, sonra Güney Sudan’a oradan Uganda’ya ve komşu ülkelere. Bölgeyi 30 yıla yakın dolaşır. Afrika’nın bölgesini sıkıntıları bitmemektedir. Ancak Allah’ın izniyle onbinlerce kişinin İslamla tanışmasına vesile olur. Ancak Afrika’da hastalanır ve 54 yaşında 2003 yılında Allah’a davet yolunda vefat eder.

Cad’ın annesi koyu Yahudi’dir ve üniversitede hocadır. O da ileriki yıllarda Müslüman olacaktır. 2005’te yani oğlunun ölümünden iki yıl sonra, yetmiş yaşında olmasına rağmen oğlunu Yahudiliğe döndürmek ikna etmek için otuz yıl uğraşmış, bütün tecrübesini bilgisini ve gücünü kullanmış ama kalbi İslam’a tümüyle bağlı olan o büyük Müslümana ulaşmaya muvaffak olamamıştı…

İşte hakiki din anlayışı budur. Allah bu dinde annesinin de ayağını sabit kılsın ve onu korusun. Cad hemen Müslüman olmayı neden hemen kabul etmişti?

Kendi ifadesiye bu soruya şöyle açıklık getiriyordu. “İbrahim amca 17 yıl boyunca bir kere bile bana “ Yahudi” ya da “kafir” demedi. Hatta İslam’ı kabul et dahi demedi. Ama bir çocuğun kalbinin nasıl Kur’ana bağlanacağını iyi biliyordu.”

Arapça yayın yapan bir televizyon kanalında Kur’ana, sımsıkı sarılmayı ve O’nunla amel etmenin gerekliliğini anlatan Mısırlı davetçi Prof. Dr. Saffet Hicazi konuşmasının sonunu onun kıssasına ayırmıştı. Gözyaşları içinde İbrahim amcanın bu kısasını anlattı.

Hele zerafetle, hiç örselemeden yetiştirdiği fi danının, dünyanın dört bir köşesinde, ab-ı hayat dağıtması hiç olacak şey miydi.

Prof. Dr. Saffet Hicazi, Cadullah’la bizzat tanışır ve hikayesini bizzat kendisinde dinler.

Elinden hiç bırakmadığı hayli yıpranmış Kur’an’ı sorduğunda Cadullah: “Ammu İbrahim (İbrahim amca)’nın Kur’an’ı işte bu!” der, o Kur’anı sürekli yanında gezdirmektedir.

Londra’da, Darfur’a destek ve oradaki müslümanların sorunlarıyla ilgili bir toplantı sırasında Hıristiyanlaştırılmak istenen Zulu kabilesinin reisiyle karşılaşan Prof. Dr. Saffet Hicazi kabile reisine: ”Sen; Cadullah Kur’anî’yi tanıyor musun?” diye sorar.

Bunu soru karşısında, adam çok şaşırır ve heyecanla: “Evet!” der “Sen nerden tanıyorsun, yoksa O’nu gördün mü, konuştun mu O’nunla?” Peş peşe sıralar sorularını.

“Evet” der Saffet Hicazi, “onunla İsviçre’de karşılaşmıştım.”.

Bunu söyleyince Saffet hocanın ellerine sarılır, gözyaşları içinde elini, yüzünü öper, Saffet Hicazi sorar: “Sen de onun etkisiyle mi İslam’a girdin?

Evet! “Ben O’nun sayesinde Müslüman olan birinin yardımıyla Müslüman oldum. Madem senin ellerin O’nun elini tuttu, madem bu gözler O’nu gördü, ben sanki O’nu öpüyorum”.

Allah Cadullah Kur’anî’ye rahmet etsin. Rabbim İbrahim amca’ya da rahmet etsin, Onların emsallerini arttırsın. Onların eliyle kimler İslam’a girdi Allah bilir. Kapanmayacak bir amel defteri ile Allah’a kavuştu Cadullah ve onun İslam’a girmesine sebep olan İbrahim amca.

Onlarınki büyük bir fedakarlık. Hele bu asırda! Herkesin maddeye meftun olduğu, herkesin “ben, ben!” dediği, kendi çocuklarını bile önemsemeyip, nefsinin bitmez tükenmez arzularının peşinde olduğu şu talihsiz asırda…

Prof. Dr. Saffet Hicazi

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?