Bir musibet bin nasihatten iyidir. Kanaatimce, bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmaması gerekiyor. Öncelikle acilen Doğal Afet Bakanlığı’nın kurulması elzemdir. Kentsel dönüşümlerin hızlanması, yeni yapılacak binaların sağlam zeminlere, en fazla 4-5 kat ve sıkı bir denetim sürecinden geçirilerek yapılması, binalara sismik izolatör takılması ve bu konularda asla taviz verilmemesi gerekmektedir. Bölgedeki TOKİ’lerin hiçbirinin yıkılmadığı, bazılarının çatılarının zarar gördüğü ve az hasarlı, sınırlı sayıda binanın oluşu sağlam zemin, düşük kat ve denetim neticesinde 9-10 şiddetindeki depremlerde dahi bu derece yıkımların olmayacağını gösteriyor.
Depremin ilahi ikaz olduğuna ve yeryüzünün Allah tarafından yaratıldığı ilk günden itibaren değişim ve dönüşüm geçirdiğine inanıyoruz. Tabi bu değişim ve dönüşüm Yüce rabbimizin izni ve iradesi ile olmaktadır.
Başa gelen musibetten sonra kimisi namaza başladı, kimisi tövbe etti, kimisi rabbine yöneldi, peki ya sen ne yaptın? Yoksa sen herhangi bir ders ve ibret almadın mı? Uyanmadın mı gaflet uykusundan, mal, mülk ve makam sevdasından? Uyanman için daha nasıl bir musibet bekliyorsun? Yoksa başka musibet mi istersin?
Allah’ım!
Ben bu depremde; yaşamayı nasip ettiğin insanların kurtuluş anındaki sevincini ve sevinçleri, Allahu Ekber deyişlerini görünce sonsuz güç ve kudret sahibi olduğunu anladım.
Yaşamayı nasip ettiğin çocukların ve bebeklerin, meleklerin tarafından doyurulduğunu, korunduğunu görünce rahmetini merhametini gördüm.
Görevlilere, “Bu duvarı yıkmayın, 2 evladım orada, kurtarın onları!” diyen bir annenin aslında 4 yıl önce vefat ettiğini duyunca mucizelerine şahit oldum.
Enkazdan sağ çıkarılan çocuğa “Karnın aç mı? Yiyecek bir şeyler ister misin?” diye sorduklarında “Hayır aç değilim, bir abla her gün gelip bana yiyecek ve içecek getiriyordu karnım tok” dediğini, ve böylece Rezzak ve Rahman isminin tecellisini anladım.
Günlerce enkaz altındaki insanları, iş makinesi, arama kurtarma ekibi olmayınca, tonlarca molozun altın hiçbir şey yapamayan insanları duyunca insanoğlunun ne kadar aciz ve çaresiz olduğunu anladım.
Depremzede insanlar için varını yoğunu ortaya koyup infak edip canla başla çalışan kullarını görünce cennetin; yağmacıları, fırsatçıları, hırsızları, zalimleri, provokatif ve yalan haber yayanları görünce de cehennemin nasıl hak edildiğini ve gerekliliğini öğrendim. “Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil.” (Bediüzzaman)
Secde anında, elinde tespih, yanı başında Kur’an olan, pazartesi günü oruç için, teheccüd için kalkıp akabinde vefat eden kardeşlerimi duyunca Peygamber Efendimizin ‘Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz ‘hadis-i şerifi şerifini hatırladım.
Birkaç evi arabası, iş yeri, parası, makamı vb. olan insanların deprem sonrası çadırda yaşadığını, kiracıyla aynı ateşin başında ısındığını, aynı koşullarda hayata tutunmaya çalıştığını görünce mülkün gerçek sahibinin Allah olduğunu, tüm makam ve mevkilerin, malın fani olduğunu anladım.
“Meryem oğlu İsa’yı da annesini de mucize kıldık. Her ikisini de pınarı bulunan, oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik.” (Mümin’ün 50)
Rabbimiz bu ayetin içinde son cümlesinde biz kullarına yaşadığımız son zelzeleden sonra ciddi bir mesaj veriyor kanaatindeyim. Suyu olan, oturmaya elverişli bir tepeye yerleştirme, yüksek bir yere yerleştirdik cümlesine göre aslında şehir planlayıcılarına, inşaat mühendislerine, jeoloji mühendislerine, belediyelere, ülke yöneticilerine ve ev yapmak isteyen herkese mesaj yok mu? Rabbimiz yüksek yerler ile sert zeminleri kastetmiyor mu? “Zaman ihtiyarladıkça Kur’an gençleşiyor” diyor Üstad Bediüzzaman. Kur’an-ı Kerim’de yüce rabbimiz geçmişten günümüze hatta geleceğe dair biz insanlara mesajlar veriyor. Her ayetinde bir hikmet; açık veya gizli mesaj mutlaka vardır. Her bir kelimesi ve her bir cümlesi hikmetleri, mesajları içeriyor. Yukarıda belirttiğimiz ayet-i kerimede şehirleri imar ederken, evlerimizi yaparken, şehirlerimizi inşa ve ihya edeceğimiz zaman dikkat edilmesi gereken önemli bir hususu dikkatlerimize çekiyor. Deprem bölgesinde 140 bine yakın TOKİ konutlarının çok azının az hasar aldığı, bunun önemli nedenlerinden birinin bu ayette geçen sağlam zemin seçiminden kaynaklandığı ortaya çıkmıştır.
Bugün ülkemizde yaşadığımız deprem felaketinde yaşadığımız kayıplar ve yıkımın en önemli nedenleri arasında; binaların eski olması ve standartlara uygun olmayışı, malzemeden çalma, kaçak, yüksek yapı vs. etkili olduğu gibi zemin, çarpık kentleşme vs. etkili olmuştur. Yetkililer göz yummakta, vatandaş ve müteahhitler fazla kazanma dersine düşünce 2-3 milyona alınan binalar maalesef mezarımız oldu.
Allah, yeniden başlayanların yardımcısı olacaktır. Hayatta kalan insanlarımızın ümitsizliğe kapılmadan yeniden hayata sımsıkı sarılmaları, memleketlerine dönmeleri; iman ve hak yol üzere yaşamaya çalışmaları gerekiyor. Üstad Bediüzzaman’a talebesi “Üstadım her şeyimizi kaybettik, mahvolduk, şimdi ne yapacağız” diye sorduğunda Üstad, “Çay koy keçeli, yeniden başlıyoruz.” diyor. Cahit Zarifoğlu “Umudumuz acımızdan daha büyük olmalı” der.
“Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim yeryüzüm yeterince geniştir. Dolayısıyla nerede imkân bulursanız orada yalnız bana kulluk edin! Her nefis ölümü mutlaka tadacaktır. Sonra da bizim huzurumuza döndürüleceksiniz. İman edip sâlih ameller işleyenleri, cennette altlarından ırmaklar akan yüksek köşklere yerleştireceğiz ve orada ebedî olarak kalacaklardır. Hayatlarını böyle sâlih ameller işleyerek geçirenlerin mükâfatı ne güzeldir! Onlar sabreden ve yalnızca Rablerine güvenip dayanan kimselerdir.’’ (Ankebut 56-59)
Allah’ım, Malikülmülk sensin. Depremde vefat eden ehl-i iman kardeşlerimizin şehadetini kabul eyle… Giden mallarını sadaka kabul et. Biz kullarına bu zelzeleden ibret almayı, ders çıkarmayı nasip eyle… Bizleri razı olduğun hal üzere yaşat ve o şekilde sana kavuştur…