İhlâs, halis olanın elde edilme çabası, işlerde ibadetlerde riyaya bulaşmadan sadece Allah rızasının gözetilmesi demektir. İhlâs sahibi kişilere muhlis denir. Muhlis kişi bu vasfı kazanmak için hayatının büyük bir kısmını bir asker gibi tetikte kalarak geçirir. Çünkü ihlâsın yerleşmesi için büyük bir gayrete girmek ve bu gayretin sürekli bilinç düzeyinde bulunması gerekir.

İhlâs bir iki günde kazanılamayacağı gibi bir iki günlük yaşanan bir durum da değildir, kişinin yaşam tarzı haline geldiği zaman bir anlam ifade eder. İnsanın bir özelliğe sahip olmasının gerekliliğine inanması elzemdir. Çünkü bu gerekliliğe inanma gücü, insanı o uğurda çaba harcamaya itmektedir. Çaba harcadığı bir şey de insan nazarında önemli görülmekte ve kaybetmemek için ayrıca bir özen gösterilmesine vesile olmaktadır. İhlâsın zorluğunun bir hikmeti de varılan sonucun kıymetinden ileri gelmesidir.

Resulullah’ın (s.a.s.): “Allah ancak ihlâslı ve kendi rızası gözetilerek yapılan amelleri kabul eder.”1 hadisinden anlaşıldığı üzere ihlâs, yapılan amelin kabulünü belirleyen önemli bir ölçüdür ihlâs. Ayrıca bu ölçü, sadece kul ile Allah arasında olan ve diğer insanların dıştan rahatlıkla hüküm veremeyeceği kadar özeldir. Yani ihlâs, yapılan amelleri riyadan ayıran bir kırmızı çizgidir. Bununla ilgili Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Ameller, ancak niyetlerledir. Her şey için önemli olan niyettir.”2 ve “Bütün insanlar helâk olur, ancak âlimler (bilenler) kurtulur. Bütün âlimler helâk olur, ancak ilmi ile amel edenler kurtulur. Bütün amel edenler de helâk olur, ancak ihlâslı olanlar kurtulur.”3 Bu ifadelerle, ebedi kurtuluş için temel kıstasın, niyetin ihlâsı olduğunu özetlemiştir. Fudayl b. İyaz’ın “İnsanların hatırı için ameli terk etmek riya, onları memnun etmek için amel etmek şirk, bu iki durumdan kurtulmak ihlâstır.”4 sözü ise ihlâs, riya ve şirk kavramları arasındaki ayrımı çok güzel ifade etmektedir.

İnsan zaman zaman kendini, hak yoldaki gayretini bazı göstergelerle test etmelidir. Bu test sonucunda eksikliğinin farkına vararak kendini yeterli düzeye getirmelidir. Elbette ki bunu yaparken akıl, kalp, vicdan üçlüsünü ortak noktada buluşturarak ve bunların işaret ettikleri göstergeleri takip ederek bir değerlendirme yapmalıdır. İhlâsı elde etmeye çalışan kişi, geçmişte yaşamış, günümüzde yaşayan Allah dostlarının ve ihlâsı kendi yaşamında bir hayat tarzı haline getiren muhlis insanın aşağıda belirtilen bazı özelliklerini göz önünde bulundurmalıdır:

İbadetlerini Rabbin huzuruna çıkmanın aşkıyla, iştiyakıyla yerine getirir.
Her konudaki tavrı, samimiyetle yaklaşmaktır. Çevresindeki insanlar tarafından bu samimiyet bariz bir şekilde hissedilir. Bu nedenle insanlar ona tereddütsüz güven duyarlar.
Nefsini şımartmaz ve amelleriyle övünmez. Nitekim Resulullah’ın (s.a.s.): “Övgüde bulunanları gördüğünüzde yüzlerine toprak saçın.”5 hadisini, bir delil olarak görür. Çünkü övgü övüleni nefsinden hoşnut olmaya ve kibre düşmeye itebilir.
Nefsinin isteklerine karşı dirayetli bir tavır sergiler, iradesini sağlamlaştırma konusunda sürekli bir çaba içindedir.
Başkaları tarafından övülmekten hoşlanmaz, başkalarının kendisini eleştirmesinden alınmaz.
İbadeti yalnızken yapmaktan hoşlanır.
Şöhret, makam mevki edinmekten kaçınır.
İnsanı doğru yoldan alıkoyan nefsin, şeytanın, dünyanın farkında olur ve onlara karşı temkinli olur.
İnsanların arasındayken bile sürekli iç sesiyle Rabbiyle irtibat kurar.
Sürekli imanın kalpten gitmesinin korkusuyla ve son nefeste imanla gitmemenin kaygısıyla yaşar.

İhlâs için gerekli olan muhasebe ve murakabe kavramlarının gereklerini yerine getirir.
Allah’ın dininin anlatıldığı meclislerde bulunmaktan çok hoşlanır.
Dini öğrenme ve yaşama konusunda normalüstü bir gayret sarfeder.
Dünya imtihanlarına karşı sabırlı ve metanetlidir. Zorluklara göğüs gerer ve çevresindekileri de bu konuda yüreklendirir.
Yaptığı her işi, kazandığı her şeyi Allah’ın izniyle başardığını düşünerek şükreder.
Dua ederken dünyalık menfaatleri ve ahirete bakan yönüyle cenneti istemekten hicap eder. Çünkü tek derdi Allah’ın rızasını kazanmak, O’nu memnun edebilmektir.
İhlâsı kazanmak için Allah Resulü’nün ve Allah dostlarının hayatında gözlemlediğimiz birkaç önemli madde zikredecek olursak;
Resulullah’ın ifadesiyle Allah’ın ipine, Kur’an ve sünnete sarılmak,
Allah’ın kudretini, büyüklüğünü kâinat manzaralarından müşahede ederek O’ndan korkmak,
Allah’ın merhametini, sevgisini yarattıklarındaki tecellilerinden seyrederek O’nu çok sevmek,
Allah’a dua ve amellerle sığınmak, Allah’tan ihlâsı çokça istemek,
İhlâs’ın önündeki engelleri iyi bilip onlara karşı mücadele etmek,
Kibir ve riyaya meyletme durumlarında insanları terk ederek yalnızlığı tercih etmek,
İhlâsla yapılmayan ibadetlerin kabul olunmayacağı gerçeğini sürekli telkin etmek,
İhlâslı kişilerle beraber olmaya çalışmak,
İnsanların takdir edişinin, kınamasının geçiciliğinin ve önemsizliğinin farkına varmak,
İhlâsla yapılan günlük işlerin bile ibadet olarak değerlenebileceğini düşünmek,
Her gün sonunda vicdanla baş başa kalarak kendini sorgulamak, nefsi sık sık hesaba çekmek,
Hayatın bir gün son bulacağını ve amellerimizin hesabını vereceğimizi düşünmek,
Haramlardan ve şüpheli şeylerden uzak durmak,
Her türlü nimete, nimeti kendi cinsi itibariyle değerlendirip hem sözle hem de fiilen şükretmek.
İhlâs, ibadetlerin ruhu olduğundan ihlâssız amel, ruhsuz bedene benzer ve bir anlam ifade etmez. Cüneyd-i Bağdâdî “İhlâs o kadar gizlidir ki melek onu bilmediği için sevap hanesine yazamaz, şeytan bilmediği için bozamaz, nefis bilmediği için şımarmaz.”6 demiştir. Yani kişi başkalarının ihlâsını sorgulamak bir yana kendi ihlâsından bile kesin bir şekilde emin olamaz. Bu nedenle muhlis kul kendini sürekli denetim altında tutar. Bizlerin de Resulullah’ın “Yâ rabbi! Beni sana karşı ihlâslı bir kul yap.”7 duası gibi ihlâsı dileyen bir kalbimiz ve muhlis olma yolunda gayretli bir yaşamımız olsun, Rabbimiz bizleri bu konuda muvaffak eylesin.

Kaynakça
1-Nesai, Cihat 24. 2-Buhârî, Bedü’l-Vahy,1 3-Aclûnî, Keşfül Hafa, 2/3124-et-Ta’rîfât, “el-İhlâs” md.5-Müslim, Zühd, 69. 6-Serrâc, s. 290; Kuşeyrî, s. 446.7-Müsned, IV, 369; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 25. ■

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?