Misyonerlik, batının tüm farklılıklarına rağmen yekvücut olduğu bir çalışma ve Hıristiyanlığı yayma idealidir. Yüzyıllardan beri devam edip gelen bu çalışmalar insanların zaafları üzerinden devam etmektir. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesi ile başlayan ve günümüze kadar devam eden bu çalışma, çeşitli yöntemlerle devam ettirilmektedir. Bunlar kimi zaman karşımıza yardım derneği aracılığı ile kimi zaman da bir komşu, bir öğretmen vs. olarak çıkabilmektedir. Bu çalışmaların temeli ve üssü konumunda olan en etkili araç ise okullar olmuştur.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra, azınlıkların kendi din ve dillerini devam ettirebilmeleri için özel dinî okullar açmalarına izin vermiştir. İlk zamanlarda bu okullar bir minnet sebebi iken, daha sonraları yani Osmanlı’nın zayıfladığı dönemlerde tam anlamıyla birer siyasi ve askerî üs haline gelmişlerdi. Eskiden bu okullar bir imtiyazken daha sonra hak olmaya başlamıştı. Hatta öyle bir zaman gelmişti ki yabancı ve azınlık okulları, devlet okullarından daha etkili ve sayıca daha fazla olmuştur.
Kendi ülkelerinde göremedikleri hakları Osmanlı topraklarında gören azınlıklar, batılı devletlerin de desteği ile birçok okul açmışlardır. Bu okullar Osmanlı’nın yıkılmasında temel etken olmuştur. Anadolu’da ve diğer Müslüman topraklarında açılan bu okullar, tek bir amaç gütmüşlerdir; Osmanlının yıkılması ve Hıristiyanlığın yayılması. Bu okulların genel amaçlarını şöyle sıralayabiliriz:
Hıristiyan inancını yaymak,
Kendi topluluklarını organize edecek siyasi liderler yetiştirmek,
Devleti kendi güdümlerine almak,
Yetiştirdikleri elit bir grupla, devlet politikalarını kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmek,
Kendilerini destekleyen yabancı ülkelerin Osmanlı üzerindeki emellerinin takipçisi olmak,
Azınlıkları teşkilatlandırıp, Osmanlı’yı bölmek.
Günümüze bakınca görüyoruz ki başarılı da olmuşlardır. Bu okullarda yetişen siyasi liderlerden ve elit(!) kesimden, Müslümanlar çok zulüm görmüştür ve bu zulmün etkisi hâlâ görülmektedir. Fransa’nın desteklediği Katolik okullar en hassas bölgelerde, özellikle Doğu, Güneydoğu ve Ortadoğu’da açılan okullarla genç Müslüman beyinleri köreltmiştir.
Bu okulların kalitesi de oldukça yüksekti. Tüm laboratuvar, kütüphane ve sanat sınıfları gibi özel fırsatlar, ilgiyi bu yabancı okullara çekmiştir. Söz konusu misyonerlik olunca batılı devletler bir olup bu okullara her zaman destek vermişlerdir.
Osmanlı’yı bitiren ve Müslüman gençlerin batılı tiplere benzemesine neden olan bu okullardan en etkili olanları Robert Koleji ve “Batıya Açılan Pencere” unvanı ile anılan Galatasaray Lisesi’dir. Bu okullarda devlet ve topluma yön veren önemli meslek dallarına mensup olanlar -siyasi, yazar, oyuncu, şair, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı- bu okullarda yetişmiştir. Robert Koleji’nin müdürü Washburn şu özlü tespiti yapmıştır: “Bu kolej, Türk halkına Hıristiyan ruhunu, hayat tarzını ve dünya görüşünü aşılamak için kurulmuştur.”
Robert Koleji’nin temel atma töreninde, Osmanlı uyruklu olan bir Amerikan misyonerinin konuşması çok çarpıcıdır. “Şöyle bir hisara bakınız! Osmanlı’nın geleceğinin ne olacağını şu Rumeli Hisarı’nın yanında yükselen Robert Koleji’nden öğrenebilirsiniz. Bu iki güçlü yapının anlamı şudur: Hisar, insan kanı döküp milletleri harap etmek içindir. Mektep ise fen vasıtasıyla milletleri nurlandırmak içindir. Bu okul, garp ve Hıristiyan hayatıyla, Türk hayatına hayret verecektir.”
Robert Koleji gibi Müslüman gençlerin batılılaşmasında etkili olan bir diğer okul ise Galatasaray Lisesi’dir. Maarif Vekâleti Müsteşarı olan eğitimci İhsan Sungu’nun bu konuda şu tespitleri vardır: “Türk toplum hayatının yenileşmesinde, garp kültürünün, garp ziynetinin memleketimize girmesinde ve yayılmasında bu okul en büyük amillerden birisi oldu. Bu hakikati anlamak için, Türkiye’nin edebiyat, ilim, öğretim, idare, sanat ve ticaret alanında ün yapmış Galatasaray Lisesi mezunlarına göz gezdirmek kâfidir. Bu okul gerek Türk eğitim tarihinde ve gerekse de garba dönmemizde dönüm noktası sayılabilir.”
“Oku” emri biz Müslümanlara verilmişken Batı bunu kendi inanç ve değerlerini aşılamak için kullanmış ve gençlerimizi inancına ve örfüne düşman etmiştir. Tüm bu yaşananlar gösteriyor ki; batıl hiçbir zaman durmayacak ve söz konusu olan şey İslâm’ı bitirmek olunca tüm farklılıklara rağmen güçlerini birleştirecek ve sonuna kadar mücadele edecektir. Biz biliyoruz ki şüphesiz Hak gelecek ve batıl zail olacaktır. “Allah nurunu mutlaka tamamlayacak. Zalimler istemese bile…” (Tevbe, 32) Peki biz mücadelenin neresinde olacağız?
Tarih tekerrürden ibarettir. Hiç ibret alınsaydı tarih tekerrür eder miydi?” diyor Mehmet Akif. İnanıyor ve umut ediyoruz ki, Müslümanın feraseti ve imanı inşallah tüm tuzakları ve oyunları bertaraf edecektir.
Kaynakça:
Halit Ertuğrul, Kültürümüzü Etkileyen Okullar.
Esra Gültekin

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?