Modernizm, genelde bulunulan çağa ayak uydurma olarak lanse edilmeye çalışılsa da gerçekte geleneksel olandan ve özden uzaklaşma olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü modernizme göre her yeni gelen, bir öncekini eksik görmekte ve onarmaya ihtiyaç duymaktadır. Dolayısıyla modernizm, geleneksel olan her türlü olguyla bağlar zayıflatılarak özden uzaklaştırma üzere kurgulanmıştır. Bu kavramın tehlike arz ettiği nokta da işte burada başlamaktadır. Modernizm, medeniyet rolüne bürünerek kendisini medeniyet gibi göstermektedir. Ancak medeniyetin manasının tam tersi bir işlev ile insanları kendi toplumuna yabancılaştırarak onlara Batı kültürünü benimsemeyi dayatmaktadır. Böylece insanları, tek tipleştirilerek ve köleleştirilerek etkin güçlere hizmetçi kılmaktadır. Burada etkin güçten kasıt ekonomik gücü elinde bulunduran ve ürettikleri teknolojiyle modernizmi dayatıp yayanlardır. Modernizm kavramının gençlik üzerindeki etkisinin diğer kesimlere nazaran daha fazla olduğunu görmekteyiz. Çünkü gençlik, gelişen teknolojiden ve değişimden etkilenmeye daha çok açıktır. Gelişim döneminde gençlik, geleneksel olan olgulara yüz çevirme noktasında bir mücadele içerisinde bulunabiliyor. Topluma baktığımızda bunun etkilerini gençlik üzerinde çok bariz bir şekilde görebiliyoruz. Hatta bu durumdan rahatsız olan yetişkinlerin, “nereye gidiyor bu gençlik, nasıl hizaya getirilmeli ya da nasıl kontrol altına alınmalı” gibi bazı çözüm bekleyen söylemlerini ve yakınmalarını sıklıkla duyabiliyoruz. Ancak bunların hiçbiri sonucu değiştirme adına ya da gençliğe katkı sunma adına önemli bir anlam ifade etmemektedir. Çünkü alternatif gösterilmeden, yerine farklı bir seçenek konulmadan bir şeyleri reddetmek suretiyle yapılan bir karşı çıkış, çözüm ifade etmeyen bir çatışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Geleneklerine bağlı olan toplumumuzda, ahlaki değerler de gelenekle birlikte alınır ve kabullenilir. Ahlaki olmayan hiçbir olgu, gelenek olarak da kabul edilmez. Örneğin evrensel ahlaki bir kural olan büyüklere saygı, geleneklerin de benimsediği bir değerdir. İslam’ın da bu konuda kuşatıcı bir tavrı olduğunu Resûlullah’ın (s.a.s.) hayra yönelten ve ahlaki olan gelenekleri benimseyen tavrında görürüz. Bu durum önceki nesillerde bir anlam ifade ederken 21. yüzyıl gençliğinin yetiştiği ortam itibariyle pek anlam ifade etmemeye başlamıştır. Çünkü önceki nesillerde merhamet, toplumsal kurallar ve ahlaki değerlere duyarlılık, aile ve akraba bağlarının kuvvetli olması gibi olgulara önem verilirken günümüzde çocuklara ve gençlere bireysellik, özgüven, cesaret, özgürlük adı altında bu değerlerden kurtulmanın yolları salık verilmektedir. Bu durum, gençlerin ahlaki değerlerden uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Gençlere, kendi başlarına hayatı anlamaya çalışmaları gerektiği benimsetilmekte, bu suretle de kendilerine, kâinata ve Rablerine yabancılaştırılarak nefislerine köle yapılmak istenmektedir. Nefsine köle olan insan ise ekonomik, ahlaki, siyasi vb. her anlamda etki altına alınmaya daha bir açık hâle gelir. Dikte ettirilen bu değerlerin, kimler tarafından nasıl kabul ettirildiği, hangi ara benimsetildiği konusunda şaşkınlık yaşayan yetişkinler, evlatlarına sağladıkları ortamın onları nasıl bu sonuca ittiğinin farkında bile değiller. Oysa toplum olarak her ne pahasına olursa olsun çağa ayak uydurma sevdasının sonuçlarının toplumun her kesimine ne kadar zarar verdiğinin farkına varma zamanı çoktan geldi de geçmektedir. Neslimizi kendi değerlerimize göre yetiştirmemenin, onları başkalarının değerlerini benimsemeye ittiği görülmeli ve bu konuda önlemler alınarak çözümler üretilmelidir. Batı modernizmi ve uzak doğu bataklığı, bireysellik, özgürlük gibi sloganlarla erkek kadın bütün insanları, kendi sistemlerinin kölesi yapmaya çalışmaktadır. Bu sloganlarla, bireylerin dünya imtihanlarıyla tek başına mücadele etmeleri ve başarısız olmaları için pek çok engel çıkarmış, onları türlü sorunlarla baş başa bırakmıştır. Gerekli ilmi donanıma sahip olsun, evlenip iyi bir aile kursun, çocuklarına iyi bir mürebbi olsun diye okutulması gereken kız çocukları, “iş sahibi olsun da eşine muhtaç olmasın”, “gerekirse evlenmesin ve bir aile sahibi olmasın” fikrince yetiştirilmeye başlanmıştır. Ekonomik anlamda moda gibi kavramlarla toplumları tüketim toplumu hâline getirmek de yine çağdaşlık, modernlik gibi ideolojilerin bir sonucudur. Marka giyinme, modaya uyma, sosyal medyada hesapların olması gibi çağdaşlık göstergeleri gençler için akran grubu içerisinde yer edinme ile eş görülmektedir. Alkol, sigara, madde kullanımı, flört gibi unsurlar ise bireyselleşme, yetişkinlik ve topluma karşı gelme göstergesi olarak görülmektedir. Tüm bu tespitler, yetişkinlerin, gençlere örneklikleriyle yol göstermeleri gerektiği gerçeğini ortaya koymaktadır. Bunun başarılması için öncelikle dünyayı gençlerin gözüyle anlamaya çalışmak gerekir. Hem gelişim dönemlerini hem de dünyanın şartlarını göz önünde bulundurarak onları anlamaya çalışmalıyız. Hz. Ali’nin çocukların kendi bulundukları zamana göre yetiştirilmesi gerektiği ile ilgili tavsiyesi yetişkinlere bu konuda bir bakış açısı kazandırmalıdır. Bunun yanı sıra günümüz gençliğinin kimliğini oluştururken beslendiği kaynakları iyi analiz etmek gerekmektedir. Gençliğe rehberlik edebilecek yetişkinler tarafından bu konuda planlı çalışmalar yapılmalıdır. Özellikle geçmiş, günümüz ve geleceğe dair bir vizyon ortaya konulmalı, gençliğin endişeleri giderilmeye çalışılmalıdır. Bir doktorun sevdiği hastasına yaklaşımındaki titizlikle gençliğe yaklaşılmalıdır. Gençlere dünyevi hedeflerinden önce ahlaki değerlerin kazandırılması için hedefler belirlenmelidir. İrade kontrolü, bilinç ve davranış kazandıracak değerler eğitimi süreci planlanmalıdır. Çocukluktan itibaren doğru bir şekilde eğitilen insan, aldığı eğitimle deneyimlerini harmanlayarak olumsuz etkileri sezip teyakkuza geçecektir. Bu eğitim sürecinin uzun ve sabır isteyen bir süreç olduğu göz önünde bulundurularak hareket edilmelidir. Çünkü bozulmalar nasıl uzun bir sürecin ürünü ise iyileşmeler de uzun bir süreci gerektirmektedir. Gençlik, insanlık var olduğundan beri bir hak-batıl savaşı içinde olduğu konusunda, tarihten örneklerle ikna edilirse öze/fıtrata dönmenin gerekliliğini hissedecektir. Nitekim bu konuda en güzel örnek Resûlullah’ın (s.a.s.) çevresindeki genç sahabelerdir. 10 yaşında Hz. Ali; 13- 14 yaşlarında Abdullah b. Ömer ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrah, Ukbe b. Amir; 15 yaşlarında Zeyd b. Harise ve Cabir b. Abdullah; 16 yaşlarında Abdullah b. Mesud, Habbab b. Eret ve Zubeyr b. Avvam; 17 yaşlarında Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf, Erkam b. Ebi’l-Erkam, Sa’d b. Ebi Vakkas ve Esma bint Ebî Bekr; 18 yaşlarında Muaz b. Cebel ve Musab b. Umeyr; 19 ve 20’li yaşlarında birçok sahâbî, toplumda yanlış giden durumların farkına vardıkları anda harekete geçtiler. Resûlullah’tan (s.a.s.) aldıkları eğitimle onların imanları, cahiliye devrini mutluluk devrine çevirdi. İşte gençliğe onların bu başarılarının sırrı verilmelidir. Bu sırrın özümsenmesi ile yetişkinlerde örneklik gösterecek, devamında tecrübelerini çocuklara ve gençlere aktaracak ve sonrasında gerçek olan/hak olan, topluma yayılacak, sanal olan ise toplumdan kalkacaktır. Ancak bu şekilde modernizm ve diğer izm’lerin açtığı yaralar iyileşecek, iman ve sâlih amelin topluma ve insana kattığı maddi-manevi güç bariz bir şekilde müşahede edilecektir. Rabbimiz bütün topluma, hakkın batıla karşı mücadelesinde gereken anlayış ve gücü ihsan eylesin.