“Hasan el-Benna, 20. yüzyılda en etkili öğretmen olmuştur” desek, yanlış söylemiş olmayız. Yaklaşık 19 yıl ilköğretim okullarında öğretmenlik yapmıştır. O, bir ilkokul öğretmeni olarak tarihte büyük bir iz bırakmıştır. Bu yönüyle, bütün ümmete öğretmen olmuştur. Ümmetin fertleri, onun fikirleri ve ortaya koyduğu İslam’ın muasır hitabıyla, âdeta bütün insanlığa ders vermiştir.
Dava yolundaki yoğunluğundan öğretmenliğe devam edemedi. 1946 yılında öğretmenlik görevinden istifa edince, Müslüman Kardeşler’in günlük gazetesinde çalışmaya başladı. Daha sonra davasına bir araç olsun diye Şihab dergisini çıkarmaya başladı ve geçimini, derginin bir çalışanı olarak buradan sağlamaya çalıştı. Çünkü Kardeşler’in mal varlığından geçimini temin etmek istemiyordu. Daha beş ay geçmemişti ki, 1948 yılında Müslüman Kardeşler Teşkilatının dağıtılma kararı sebebiyle, dergi yayınına son verildi.1
Ekonomik hayatta, babasının izinden gitti ve harcamalarında tasarruf etti. İsraftan ve her türlü aşırılıktan uzak durdu. Hatta onun “hiçbir zaman zekât gerektirecek kadar malının olmadığı” ifade edilmiştir.2
Gözleri nur saçan bu adamı, şehadetinden üç yıl sonra kaleme aldığı bir makalede tanıtan Enver el-Cündi, onun sahip olduğu malın miktarı hakkında, şunları söylüyor: “Gözlerinin saçtığı ve birçoklarının bakmaya dayanamadığı ışıklar ve hidayet nurları dışında, normal bir vatandaşın sahip olduğu kadar bir mala sahipti.”3
Bu Öğretmen, Nasıl Bir Ortamda Yetişti?
Bu büyük öğretmenin hayatında, Kur’ân eğitimi önemli bir yer tutmuştur. İlkokul seviyesinde olan Reşad okulunda, Kur’ân’ın yarısını ezberlemiştir. Daha başka kurslarda da eğitim görmüş ve girdiği ortamlar, onu hareketli kılmıştır. Ortaokul seviyesinde olan Medresetü’l-İdadi’de, Arapça ve bazı dinî ilimleri okuduktan sonra öğretmenlik okuluna kaydolmuştur. Demenhur’da, lise seviyesinde olan bu okulu tamamladıktan sonra Kahire’de öğretmen yetiştiren bir merkez ve fakülte olan, Dar’ul-Ulum’a kayıt yaptırmıştır. Buradan mezun olunca, İsmailiyye’de bir ilkokula tayini çıkmış ve öğretmenliğe başlamıştır. Daha erken yaşlarda çok yer değiştirmesi ve çok sayıda kimseyle tanışması, onun sosyal bir kişilik kazanmasına vesile olmuştur. Gittiği her yerde, birtakım faaliyetlere girişmiştir. Mesela ortaokulda okurken bir dernek olan Cem’iyyetü’l-Ahlaki’l-Edebiyye’de başkanlık yapmıştır. Bu dernek, ahlaka aykırı hareket eden pek çok kimseyi, yargılamıştır.4 Burada, güzel ahlaka dair esasların yaşanması hususunda, çalışmalar gerçekleştirmiştir. Arkadaşlarıyla beraber kurduğu Men‘i’l-Muharremat adlı dernekte, haramların yasaklanması, günahlara karşı uyarma konusunda faal olarak çalışmıştır. Bu vesileyle, namaz kılmayanlar, Ramazan’da yiyip içenler, altın takı takan erkekler uyarılmıştır.5
Talebelik yıllarında, ortaya koyduğu İslami çalışmalar, onun genel kültürünün artmasında etkili olmuştur.6 Kurduğu teşkilat dâhilinde, bazı önemli şahsiyetlere mektuplar gönderip onlara nasihat etmiş ve toplumdaki kötülüklerin ortadan kaldırılması için dikkatleri bu hususlara çekmek istemiştir.
Lise yıllarında, 1919’daki Mısır devrimine şahit olmuş, gösterilere katılmış, gösterilerde konuşulanları dikkatle dinlemiş ve bu ortamlarda hissettiklerine dair şiirler kaleme almıştır. Liseden mezun olduğunda okul beşincisi olmuştur.7 Ayrıca bu yılları ibadet ve tasavvufi duygulara gömüldüğü yıllar olarak da tanımlar. Özellikle 14 ile 17 yaş arasındaki yıllarını, daha çok ibadetle geçirmiştir.8 Lise yıllarında, mahalle müezzinlerini sabah namazına uyandırması, onun içinde bir sevinç meydana getirmiştir. Üç arkadaşıyla beraber bu işi yapar ve bunun ardından Nil nehrinin kenarında durur, sabah ezanına kulak verirdi.9
Hasan el-Benna, Dar’ul-Ulûm’dan (günümüzde Eğitim Fakültesi olarak kabul edilebilir) mezun olurken, hazırladığı bitirme tezinde, şunları söyleyecekti:
“Eğitim hayatımı tamamladıktan sonra önümde iki seçeneğim olacak. Birincisi özel olup aileme ve yakınlarıma faydalı olmaktır. İkincisi ise genel olup yol gösterici bir öğretmen olarak, gündüzleri çocukların eğitimiyle uğraşırken gecelerimi, o çocukların babalarına dinlerinin amacını, mutluluklarının kaynağını öğretmekle geçireceğim. Bazen konuşma ve diyalog yöntemiyle, bazen yazıyla ya da gezip dolaşarak. Birinci amacımı gerçekleştirmek için güzel olanda ısrarcı olacağım. İkinci amacım için sebat ve vefa ile donandım. Bu iki haslet, bir ıslahatçı için çok gerekli ve başarının sırrıdır. Pratik olarak uzun bir çalışmanın içine gireceğim. Bu ilkelere duyarlı, halkına karşı hassas kişilerle tanışmaya çalışacağım. Bu kişiler küçük bedenlerine rağmen heybetli görünen, zayıflıklarına rağmen zorluklara katlanan, yaptıklarının karşılığını, sadece Allah’tan bekleyen, O’na sığınan kimseler olmalıdır. Bu, vicdanımdan başka kimsenin tesiri altında kalmadan, hocalarımın şahitliğiyle, benimle Rabbim arasında, beni bağlayan bir antlaşmadır.”10
Köy Köy, Kasaba Kasaba
Hasan el-Benna, bir taraftan mesleğini yaparken, diğer taraftan da davası için ülkesini karış karış dolaşma azmi içindeydi. Bu hayatta, her şeyden üstün tuttuğu davasını götürmek istediği her yeri, ziyaret ediyor, insanlarla tanışıyor, İslam’a hizmet yolunda, onları iknaya çalışıyordu. Bildiği hakikatleri, onlarla paylaşma yoluna gidiyordu. Saatçilik, öğretmenlik ve son dönemde yaptığı gazetecilik ve yazarlık sayesinde toplumun çeşitli kesimleriyle tanışma imkânı bulmuştu. Toplumla hep iletişim halinde olmuştu. Dokunduğu her ferde, kendi davasını anlatma derdindeydi. Bu şekilde, Mısır’ın 4000 köyünden 3000 civarında köyü dolaşmıştı.11 Bu yolculuklar sayesinde, milyonlarca insan, bu davete kulak vermişti. İmam, o dehşetli ve etkileyici sesi ile kalabalıkları peşine takıp Allah’a götürmüş, binlerce insanı, topluluklar halinde, İslam’ın sınırları içerisine toplamıştır.12
Şayet Allah ömür verseydi, geride kalan bin köyü de dolaşırdı. Dolaşırken yanına aldığı kimseler; çiftçilerden, işçilerden, öğrencilerden, öğretmenlerden ve sair memurlardan olabiliyordu. Bunlarla toplantılar yapmış, halkın anlayacağı seviyede konuşmuş ve bu vesileyle kalpleri fethetmiştir. Aktif çalışmasıyla hareketi, kısa bir zamanda, Mısır’ın en güçlü, sosyal ve siyasal bir hareketi haline gelmiştir. Onun emrini dinleyip itaat edenlerin sayısı, yarım milyona ulaşmıştı ve o sırada Mısır’ın toplam nüfusu 20 milyon kadardı. Bunu başarmasında, İslam’ın bütüncül anlamının, bu toplulukta somutlaşması ve her ferdin tevhid inancı etrafında kenetlenmiş olmasıdır. O, topluluk içinde, birlik ruhunu, en güzel bir şekilde yerleştirmişti.13
Hasan el-Benna, bu kadar yerleşim yerini dolaşmasını, “O kadar yolu, adam aramak için katettim” şeklindeki, tarihî ifadesiyle dile getirmiştir.14 O, gittiği her yerde şube açıyordu. Öyle ki İhvan hareketi, Mısır’ın pek çok yerine ulaştı. Her yerde, onun davasına katılanlar oluyor ve Mısır’ın gençleri, onun çağrısına gönül veriyordu. Hareket, her geçen gün büyüyerek dinî, siyasi ve toplumsal bir çehre kazandı. Bunu gören hükümet, İhvan’ın bu şekilde büyümesinden endişeye kapıldı ve kontrol altına almak için her türlü çareye başvurmaya başladı.
O Büyük Öğretmenin Kurduğu Teşkilat
Müslüman Kardeşler davası, İsmailiyye şehrinde doğdu ve bu şehrin göklerinde dalgalandı. Uçsuz bucaksız çöllere yayıldı. Bu şehrin güzel ortamında, sabah-akşam şahit olduğu yabancı işgali ve Avrupa’nın bencilliği, bu davanın gelişmesine katkı sağladı. Çünkü İngiliz üssünün bu ülkede bulunması, dikkat çekiyordu.15 Bu da haliyle, her Müslüman ferdin, ülkenin içinde bulunduğu vaziyeti anlamasına vesile oluyordu.
İhvan mektebi, fertlerine; bütünüyle Kur’ân ve sünnet çizgisinde bir hayata giden yolu öğretti. Bu şekilde, yüce şahsiyetler yetişti ve bu mektebe liderlik yaptılar. Yetiştirdiği liderlerden ve davasına müntesip olmuş tüm fertlerden, ümmetin tümünün, şu ilkeleri yaşayan bir kıvama ulaşıncaya dek çalışmalarını istemişti:
Zaaf nedir bilmeyen güçlü bir irade,
İçinde ne düşmanlık ne de döneklik bulunan sebatkâr bir vefa,
Tamahkârlık ve cimriliğin mâni olamayacağı üstün bir fedakârlık,
Davayı bilmek, ona inanmak ve onu takdir etmek.
Böyle biri, davası hususunda hataya düşmekten korunur, davasından sapmaz, davası adına pazarlığa oturmaz ve bunun dışında başka herhangi bir şeyle aldanmaz.16
Ayrıca şunu söylüyordu:
İlk önderimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), Allah’ın izniyle ashabın benliğine şu üç esası yerleştirmişti:
Kendilerine gönderilen dinin üstünlüğüne inanmaları
Bu dine girmekle ne kadar şerefli hale geldiklerine inanmaları
Allah Teâlâ’nın kendilerine, mutlaka zafer ihsan edeceğine inanmaları
Bu öğretmenin hayatında, günümüz Müslümanları için büyük dersler vardır. Bir öğretmenin neler başarabileceğini ortaya koyan bu şahsiyet, şuur sahibi bütün Müslümanlara, büyük bir mesaj bıraktı. O mesaj da İslam’ın bütün öğrencilerin kalbine taşınması ve sevgi esasına dayalı olarak nakşedilmesidir. ■
Kaynakça
1) İbrahim Beyyumi, el-Benna’nın Siyasi Düşüncesi, s. 147. 2) Beyyumi, el-Benna’nın Siyasi Düşüncesi, s. 147. 3) Şehit İmam Hasan el-Benna Konuşuyor, hazırlayan: Enver el-Cündi, Esra Yayınları, Konya, s. 231. 4) Hasan el-Benna, Hatıralarım, s. 23. 5) Beyyumi, el-Benna’nın Siyasi Düşüncesi, 139-140. 6) Yeken, Fethi, Hasan el-Benna’nın Tasavvuf ve Ahlak Eğitimi adlı eserine yazdığı önsözden, derleyen: İslam Telime, trc. Ayetullah Güneş-Cuma Karan, Nida Yayıncılık, İstanbul 2008s. 11. 7) Yeken, a.y. s. 12. 8) Hasan el-Benna, Hatıralarım, terc., s. 44. 9) Hasan el-Benna, Hatıralarım, s. 55. 10) Beyyumi, el-Benna’nın Siyasi Düşüncesi, s. 144. 11) Beyyumi, el-Benna’nın Siyasi Düşüncesi, s. 147. 12) Hasan el-Benna, Risaleler, s. 33. 13) Beyyumi, el-Benna’nın Siyasi Düşüncesi, s. 147. 14) Beyyumi, el-Benna’nın Siyasi Düşüncesi, s. 177. 15) Hasan el-Benna, Risaleler, s. 242. 16) Hasan el-Benna, Risaleler, s. 86.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?