Hucurât Suresi’nde biz müminlere öğretilen bazı adab-ı muaşeret kurallarını öğrenmeye devam ediyoruz:

Kötü Lakap Takmamak ve Ayıplamamak
Hucurât Suresi’nin öne çıkardığı adab-ı muaşeretten biri de kişinin, mümin kardeşine kötü lakap takmamasıdır. Yüce Allah bunu şöyle ifade ediyor: (وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ) “Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır!”

Ayette dikkat çeken en önemli cümle, (وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ) “Birbirinizi/nefislerinizi karalamayın” kısmıdır. “Lemz” kelimesi, alay etmenin yanı sıra sataşmak, karalamak, laf atmak, suçlamak, iftira etmek, ayıplamak, açıkça veya gizlice kınamak gibi anlamlar taşımaktadır. Bütün bu davranışlar, müminler arasındaki ilişkiyi bozduğu, toplumda huzursuzluk ve kavgalara neden olduğu için haram kılınmıştır.

Hülasa müminler birbirinin kalbini kıracak, birbiri hakkında söylentiler çıkaracak, birbirini küçük düşürecek, birbirinin zaaflarını ve ayıplarını ortaya koyacak davranışlardan uzak durmalıdırlar. Çünkü bu tür şeyler, insanlar arasında kırgınlık ve düşmanlıklara yol açar, başka unsurlarla birleşerek büyük fitnelere sebep olur. Kur’ân bu emirlerle herkesin şeref ve haysiyetini koruma altına almıştır. Hiç kimsenin, bir başkasının onurunu zedeleyecek davranışlarda bulunmasına izin vermemiştir.

Su-i Zanda Bulunmamak
Müslümanların arasında mevcut olan itimadı sarsan ve sosyal bünyeyi zayıflatan hastalıklardan biri de müminler hakkında kötü zan beslemektir. Kur’ân bu hususu şöyle ifade ediyor: (يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اجْتَنِبُوا كَثيرًا مِنَ الظَّنِّ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْم) “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının. Çünkü zannın bazısı günahtır.”

Bu ayetle yasaklanan, müminler hakkında su-i zanda bulunmaktır. O halde müminlerin birbirileri hakkında hüsn-ü zan beslemeleri ve iyi niyet sahibi olmaları gerekir. Bu yüzden “Bütün zanlardan sakının” yerine “Zannın çoğundan sakının” buyurmuştur.1 Başka bir deyimle, ayette yer alan “zannın çoğu” lafzı, hayır ve iyi niyet üzerine bina edilen bütün zanları yasağın dışında bırakmıştır. “Müminler hakkında iyi zan besleyin” hadisi bu manaya delalet etmektedir.2

“Bazı zanlar” ifadesi, zannın kısımlara ayrıldığını göstermektedir. Gerçekten de üç türlü zan vardır:

a) Vacip olan zan: Allah ve müminler hakkında hüsn-ü zanda bulunmak vaciptir. Buna, “Bunu (Hz. Aişe ile ilgili iftirayı) işittiğiniz zaman mümin erkekler ve kadınların birbiri hakkında hüsn-ü zanda bulunmaları ve: ‘Bu apaçık bir iftiradır’ demeleri gerekmez miydi?” (Nur, 12) ayeti delalet etmektedir.

b) Mübah olan zan: Geçim derdiyle alakalı olan zanlar mubahtır. Çünkü geçim işine zanla başlanır. Hiç kimsenin mutlaka kazanma garantisi yoktur. Ayrıca bir mahkemenin işi zan veya kanıya dayanır. Bir hâkim zanlının ve tanıkların ifadelerine bakarak bir kanıya ulaşabilir. Bu yüzden hâkimin zanda bulunması mubahtır.3

c) Haram olan zan: Müminler hakkında gereksizce ve sebepsiz olarak kötü zanda bulunmak haramdır. Resûlullah’ın (sav) (إِيَّاكُمْ وَالظَّنَّ فَإِنَّ الظَّنَّ أَكْذَبُ الْحَدِيث) “Zandan sakının zira zan, sözlerin en yalanıdır”4 hadisi zannın bu kısmına delalet etmektedir.

Ne var ki, kötü niyete dayanmasına rağmen haram olmayan bazı zanlar da vardır. Mesela, bir kişinin geçmişinde bulunan kötü davranışlar onun hakkında kötü düşünmek için yeterli bir sebep olabilir. İslâm, böyle bir kişi hakkında safiyane bir şekilde iyi düşünmeyi emretmez. Ancak caiz olan bu kötü zannın son sınırı, onun muhtemel şerrinden kurtulmak için gereken tedbirleri almaktır. Bunun ötesine gidip zan sebebiyle kişi aleyhinde harekete geçmek caiz değildir.5

Sosyal bünyeye zarar vermesi bakımından su-i zan çok tehlikeli sonuçlar doğurur. Bu yüzden, su-i zanda bulunmamak, aynı zamanda ona vesile olmamak için azami gayret göstermek gerekir. Enes b. Malik’in rivayetine göre Resûlüllah (sav) efendimiz, hanımlarından biriyle bulunduğu sırada bir adam kendisine rastladı. Resûlüllah (sav) o adamı çağırarak ona, “Ey filanca! Bu benim filanca hanımımdır” dedi. Adam bu işe hayret ederek, “Kimseye su-i zanda bulunmadım ki, sizin hakkınızda su-i zanda bulunayım Ya Resûlellah” dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sav), “Hakikaten şeytan, insanoğlunun kan damarında dolaşmaktadır” buyurdu.6

Bu hadisten anlaşılacağı gibi, mümin kötü zanda bulunamayacağı gibi, kötü zanna vesile olan davranışlardan da kaçınmalıdır.

Tecessüsten (Özel Hayatı Araştırmaktan) Sakınmak
Müminlerin manevi gücünü sarsan kötü alışkanlıklardan biri de tecessüs, yani özel hayatı araştırmak ve ayıpları kurcalamaktır. Müminlere bir dizi adab-ı muaşeret kuralı öğreten Allah, Hucûrât Suresinde, (وَلَا تَجَسَّسُوا) “Birbirinizin ayıplarını ve kusurlarını araştırmayın” (Hucûrât, 12) buyurmuştur. Genel anlam itibariyle “araştırmak” demek olan tecessüsten maksat, müminlerin özel hayatlarındaki kusurları araştırmaktır.

Bazen insan “Su-i zan kötüdür. O halde gerçeği öğrenmek için bu adamı araştırayım” diyerek mümin kardeşinin özel hayatını ve gizli hallerini araştırmak isteyebilir. Hatta ayıplarını araştırmak için adam tutar ve onun hakkında gizli bir şekilde casusluk yapar. Böylece Allah ile kul arasında olan ve Allah tarafından setredilen bazı bulgular elde eder. Bununla da kalmaz bulduklarını yaymaya başlar. Kuşkusuz böyle bir ahlaksızlığın İslâm toplumuna vereceği zarar çok büyüktür. İşte Kur’ân su-i zannı yasakladığı gibi, insanların gizli hallerini araştırmayı da yasaklamıştır.

Hülasa ayetten şunu anlamalıyız: “İnsanların özel hayatlarını araştırıp kurcalamayın. Onların sırlarını öğrenmeye çalışmayın. Birbirinizin ayıplarını araştırmayın ve başkalarının yaptıklarını öğrenmeye çalışmayın.” İnsanların özel hayatlarını araştırmak ister iyi niyetle ister kötü niyetle ister sırf merakını gidermek için yapılsın kesinlikle haramdır. İnsanların özel mektuplarını okumak, iki kişi arasındaki konuşmaya kulak kabartmak, komşuların evlerini gözetlemek ve insanların ailevî meselelerini kurcalamak aynı şekilde haramdır.
Ebû Davud’un tahricine göre Resûlüllah (sav) şöyle buyurdu: (يا معشر من آمن بلسانه ولم يدخل الإيمان قلبه، لا تغتابوا المسلمين، ولا تتبعوا عوراتهم ، فإنه من اتبع عوراتهم يفضحه في بيته) “Ey diliyle iman edip kalbine iman girmemiş olan topluluk! Müslümanları gıybet etmeyin ve onların gizli hallerini araştırmayın. Kuşkusuz kim Müslümanların gizli hallerini araştırırsa Allah evinin orta yerinde onu rezil-rüsva eder.”7

Sadece fertler değil devletler de insanların gizli ve mahrem hallerini araştırıp cezalandıramazlar. Devlet sadece güvenlik için tecessüste bulunup istihbarat toplayabilir. Söz gelimi devlet suç işlemek üzere örgütlenmiş bir grup insanın davranışlarından kuşkulanırsa, bu durum güvenliği ilgilendirdiği için onlar hakkında tecessüs ve istihbarat caizdir. Ama devletlerin insanları cezalandırmak için gizli istihbarat örgütleri kurup insanların özel hayatlarını ilgilendiren ayıp ve kusurlarını araştırmaları haram kapsamındadır. Devletlerin kurdukları istihbarat örgütleri güvenliği sağlamak içindir. Gizli ve saklı kötülüklere gelince, insanları bu kötülüklerden vazgeçirmenin yolu tecessüs değil, eğitim ve nasihattir.

Kaynakça 
1) Taberî, Tefsir, XXVI/ 85. 2) Razi, Tefsir, XXVIII/128. 3) Mevdudî, tefhim, III/3109. 4) Buhârî, Sahih, Edeb, 57; Müslim, Sahih, Birr, 28. 5) Mevdudî, Tefhim, a.y. 6) Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/156; Beyrut, 1985. 7) Ebû Davud, Sünen, Edeb, 35; İbnHanbel, Müsned, IV/421.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?