Mısır’da, Şubat 2011’de, 18 gün süren kitlesel protestolar sonucunda Hüsnü Mübarek’in 29 yıllık cumhurbaşkanlığı sona erdi. Haziran 2012’de Muhammed Mursi, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanarak Mısır’ın demokratik yollarla yönetime gelen ilk cumhurbaşkanı oldu.
Müslümanlar, taşımış oldukları İslami referanslarıyla toplumu ıslah etmek üzere yönetime geldiler. Bu süreç demokrasi ve parlamento kurallarına, başkanlık sistemine, şura ilkelerine ve evrensel kanunların metodolojisine uygun bir şekilde gerçekleşti. Dünyanın tamamı bu şeffaf seçime tanıklık etti. Toplum katılımı ile güçlü ve şeffaf bir idarenin bütünlüğüyle gerçekleşen bu seçim, birçok demokratik ülkenin seçim süreçlerini başarısıyla geride bıraktı.
Uzun süre kendi ülkesinde yabancı hissi içerisinde yaşayan halk, bu seçimle adeta ülkesine geri döndü. Özgürlük umudu, gözlerinin önünde yeşeriyordu. Halkın özgürlüklerden yana uzun bekleyişi bu seçimlerle son buldu. Halk artık, rüşvetçi ve diktatör bir rejimden kurtuluyordu. Aşağılanmadan, dışlanmadan, ülkesinde garip olmaktan ve umutsuzluktan kurtulup yarına dair ümitlere dönüyordu.

Eski düzenin taraftarları Mursi’nin bu derece önemli bir makamda bulunmasını asla kabullenemediler ve Arap dünyasında saltanatlarını sürdürmeye çalışan dikta rejimleriyle iş birliği yaparak bir karşı devrim hareketi yani Baltacı fitnesi adı verilen fitne hareketini başlattılar. Mursi, bu tür girişimler karşısında eğilmedi ve çok çirkin muamelelere maruz kalmasına rağmen kararlı duruşunu sürdürdü. Baltacı fitnesi Mursi’yi zorladı. Ancak o direnerek ülkede yeniden yapılanmayı başlatmak için ısrarlı olduğunu hep ortaya koydu.
Muhammed Mursi, vatanını seven, Mısır’ın kalkınmasını isteyen ve Batılıların sömürüsüne “Dur!” diyecek kapasitede biriydi. Bunu çok iyi bilen eski düzen yanlıları bir yıl boyunca başkanı ortadan kaldırmanın planlarını yaptılar. Bir organize içine girdiler. Darbeyi organize edenler çeşitli faaliyetlerle halkı etkilemeye çalıştılar. Başta Mısır halkının ‘fulul’ yani eski rejim kalıntıları adını verdiği kimselerden istifade ettiler. Mursi, cumhurbaşkanlığı sırasında bunlarla mücadele etmenin yollarını aradı. Fakat ne polis ne de asker Mursi’nin dediğini yapacak değildi. Hatta güvenlik güçleri onun aleyhinde çalıştılar. Mursi bu çapulcu takımının silah zoruyla ortadan kaldırılmasını istediği taktirde “Mursi kendi halkını öldürüyor” yalanını avazlarının çıktığı kadar dillendireceklerdi.

1 Temmuz sabahı Mursi karşıtı protestocular, Müslüman Kardeşlerin Kahire’deki genel merkezini bastı. Protestocular binanın camlarını taşa tutarken binadaki ofis ekipmanlarını ve belgeleri yağmaladı. Sağlık ve Nüfus Bakanlığı, örgütün Mukattam’daki genel merkezi civarında çıkan çatışmalarda ise sekiz kişinin öldüğünü duyurdu. Aynı gün, Mısır Silahlı Kuvvetleri hem hükümete hem eylemcilere, uzlaşmaları için 48 saatlik bir süre tanıdı ve aksi takdirde kendi yol haritasını uygulayacağını bildirdi. 3 Temmuz’da ise darbecilerin Mursi yanlılarına açtığı ateş sonucu 16-18 kişi yaşamını yitirdi, 200 kişi yaralandı.

Mursi, 2 Temmuz gününün geç saatlerinde yaptığı ve meydan okuyucu bir dil kullandığı konuşmasında meşruiyetinin demokratik seçimlerle cumhurbaşkanı seçilmesinden kaynağını aldığını ve askeriyenin önerilerini reddettiğini ifade etti. Ayrıca askeriyeyi olaylarda taraf olmakla suçladı. Böylece ülkedeki olaylar siyasi ve anayasal bir açmaz hâlini almaya başladı. Verilen sürenin dolmasının ardından 3 Temmuz gününün ilerleyen saatlerinde ordu, Mursi’nin cumhurbaşkanlığının sona erdiğini, anayasanın askıya alındığını ve yeni cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en kısa zamanda gerçekleştirileceğini duyurdu. Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur, geçici cumhurbaşkanı olarak belirlendi ve geçici teknokrat bir hükûmet kurmakla görevlendirildi. Mursi, ev hapsine alınırken Müslüman Kardeşler yöneticilerinden bazıları gözaltına alındı. Müdahale açıklamasının ardından ülke genelinde gösteriler düzenlendi ve müdahaleye destek verenler ile karşı olanlar arasında çatışmalar yaşandı. Ayrıca el-Ezher Büyük İmamı Ahmed et-Tayyib, Kıpti Patriği II. Tavadros ve muhalefet lideri Muhammed El Baradey de müdahale bildirisinin ardından açıklamalarda bulundu.

Mısır halkının kendi aleyhinde kışkırtıldığını gören Mursi, en azından kendi dava arkadaşlarına (Müslüman Kardeşler) devrime sahip çıkmaları için var gücüyle sesleniyor, elde edilen bu kazanımın zayi olmamasını istiyordu. Şöyle diyordu:

“Mısır’ı koruyun, devrimi koruyun. Öyle bir devrim ki onu alın terimizle, şehitlerimizin kanıyla kazandık. Onu, iki yıllık bir yürüyüşümüzle kazandık. Ey destek verenler ve ey muhalif olanlar, hepiniz onu koruyunuz! Onu koruyunuz, o sizden her ne bahane ile olursa olsun yavaş yavaş çalınmak istenecek. Bu bahaneler çoktur, hokkabazlar çoktur, düşmanlık büyük derecede. Sizler bütün bunlara karşı koyabilecek güçtesiniz. Devrimi nasıl koruyacağız? Bizden devrimi nasıl çalmak isterler? İşte ben önünüzdeyim. İşte 25 Ocak devrimi. Bu devrimin hedefleri tamamen gerçekleşecektir. Hukuku koruyacağız. Onu koruma adına hayatımı ortaya koyuyorum. Hepinizin hayatını korumak istiyorum. Çocukları korumak istiyorum, evlatlarımız büyüyüp bizim yerimize geçecekler. Kızları korumak istiyorum, onlar geleceğin anneleridirler. Evlatlarımız bilsinler ki onların babaları ve ataları adamdılar. Haksızlığı asla kabul etmediler. İfsad edicilerin görüşlerine asla meyletmediler. Dinleri, vatanları, (iktidarlarının) meşru olduğu konusunda alçaklığı asla kabul etmediler.”
Bu sözler onun son vasiyetleriydi. Yapmak istediği belliydi. Hedefi, önce Mısırlı vatandaşları sonra da bütün dünya Müslümanlarını eski şan ve şeref dolu günlerine kavuşturmaktı. Hedefinde yedi milyar insanı kardeş yapmak vardı. Tüm insanların hak ettiği şekilde şerefli bir hayat sürmesini temin etmekti. Fakat fesat taraftarları, hainler ve diktatörler ona düşmanlık ettiler, engel oldular.

Uluslararası camiadan müdahaleye verilen tepkiler çeşitli idi. Arap Baharı’nın başladığı Tunus dışındaki Arap ülkelerinin bir kısmı askeri müdahaleyi desteklerken diğer bir kısmı tarafsız bir duruş sergiledi. Diğer birçok devlet müdahaleyi kınadı veya endişelerini dile getirdi. Mısır’ın Afrika Birliği’ndeki üyeliği askıya alındı. Müdahalenin ardından Mursi’ye destek için düzenlenen protestolar özellikle Ağustos ayında şiddetli bir biçimde bastırıldı.
Günlük elektronik yayın yapan el-Vasat Gazetesi 13 Haziran 2013 tarihli yayınından bir alıntı:

Ezher Üniversitesi İslami Araştırmalar Komisyonu üyesi Müslüman düşünür Prof. Dr. Muhammed Ammara, Cumartesi günü Mısır’da cereyan eden olaylara dair ‘Kamuoyuna Duyuru’ başlığı altında tavrını belirttiği bir açıklama yaptı. Açıklamanın tam metni şöyledir:
“Kamuoyuna Duyuru; Tavrımı ilan edeceğim bir açıklamaya ihtiyaç olmadığını düşünüyordum ama bazılarının sorularına istinaden diyorum ki: 3 Temmuz 2013 tarihinde vuku bulan olay, 2011 Ocak ayı ile başlayan demokrasiye geçiş sürecine karşı yapılan askeri bir darbedir. Bu yaşananlar Yeni Anayasada yer alan ve demokratik tüm ülkelerde olduğu gibi seçim sandığı sonucu iktidarın barışçıl değişimi ile gelen demokrasiye karşı yapılan bir darbedir. Bu askeri darbe, ancak Mısır’daki saatin akrebini altmış yıl öncesine götürür. Altmış yıl önceki despot polis devleti, direnişçilerin önündeki tüm yolları kısıtlayarak Mısır halkını siyasetten uzak bir hayat yaşar hale getirdi, iradesini hiçe sayarak baskı ve terör eylemlerini devreye soktu. Darbenin bıraktığı bu iz, sadece halkın demokratik değişimine zarar vermeyecek, aynı zamanda Mısır Silahlı Kuvvetlerini kendi asıl görevinden uzaklaştıracak ve onlara da zarar verecektir. Bu polisiye devletinin bıraktığı kayıplarda ibret alacaklar için nice dersler vardır.

Bazılarının bu darbeyi, Mısır’ın tarihi boyunca kök salmış İslami kimliğini yok etmeye yönelik olmasını istemesi ise darbenin vahametini daha da artırıyor. Eğer durum böyle olursa sürekli uyardığımız, şerrinden korktuğumuz mezhepsel çatışmanın kapıları aralanmış olacak.

Halkın oyladığı anayasa, yasal, toplumsal, siyasi ve halk iradesi açısından halkla devlet arasında bir anlaşma haline dönüştü artık. Bu anlaşma gereği, demokratik yolla ve halk iradesiyle seçilen bu başkanın dört yıl süreyle başkan olarak kalması, bu ümmetin boynunun borcudur. Halkın Mursi’yi başkan olarak seçmesi kanuni ve halk iradesi açısından sözlerinin yerine getirildiğinin bir ifadesidir. Tüm bunlardan dolayı, Mursi’nin askeri darbeyle indirilmesi hem kanunlar hem de halk iradesi açısından geçersizdir, batıldır. Geçersiz, batıl bir yolla yapılan her şey geçersizdir, batıldır. Allah, Mısır’ı bu darbenin tehlikelerinden korusun, Mısır hakkında hayırlı olanı takdir etsin.”

(Konuşmanın tam metni için şu linke bakabilirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=Rjk4xYIP6Qw)

Kaynakça:
wikipedia, Rabia Meydanında Hayat Bulan Bir Ümmet, Yazar Dr. Cemal Abdussettar, Devrimden Şehadete Muhammed Mursi, Yazar Prof. Dr.Mehmet Akbaş.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?