İnsanın doğumundan ölümüne kadar olan fiziksel değişimi, dünyanın yaşlanması, günlerin birbirini kovalaması, yeşil olanın solması-sararması, insan neslinin çoğalması, zamanın kanıtıdır.

Zaman aslında tek başına görülemeyen, duyulamayan, hissedilemeyen ve akıl ile tam olarak idrak edilemeyen bir kavram… Zamanı; geçip gittikten, olaylar bittikten veya uçurumun kenarına geldikten sonra anlayabiliyoruz çoğu zaman. Zaman yani yaşamak, nefes almak, koşmak, ölmeden önceki son şansımız… Belki de zaman, her geçen an ölüme bir adım daha yaklaşmak… Ve zaman, geçtiğinde değerini çok acı bir şekilde anladığımız en pahalı sermayemiz.

Peki, nasıl kullanıyoruz bu sermayeyi? Neden hep geriye bakınca anlıyoruz değerli olduğunu? Anı yaşarken nerede bu zaman? Ve neden bu kadar gizemli?
Dünya kaç yıldır var? Kaç tür yaşadı dünyada? Dinozorlar gerçek mi? Buz devri yaşandı mı? Hepsi büyük patlamadan sonra mı yok oldu yoksa patlamadan sonra mı yaratıldılar? Yaşadılarsa türleri nasıl tükendi ve ne zaman yaşadılar?

Yahu Bu Zaman Ne Zaman Başladı?
Dünyanın başlangıcının ne zaman olduğu hâlâ gizemini koruyor. Ne zaman sona ereceği de. Dünyadan önce zaman var mıydı, varsa nasıl işliyordu ve dünyadan sonra zaman nasıl işleyecek kimse tarafından bilinmiyor. Ama bilinen ve kesin olan tek bir şey var. O da şu andan önce ölen her canlının zamanının sona erdiği ve şu an dünya yüzeyinde canlı olan tüm varlık âleminin zamanının sona ereceği gerçeğidir.

Bu dünyadan gelip geçen ve geçecek olan her yaratılanın zamanı, doğumundan ölümüne kadardı, bundan sonra da öyle olacak. Ölümsüzlük iksiri hiçbir zaman bulunamayacak. Güçlüler; zayıfları kanlarının son damlasına kadar sömürseler de hiçbir zaman 150 yaşını geçemeyecekler. Zamanları tükenecek. Ama sadece dünyadaki doğum ile ölüm arasında kendilerine verilmiş olan zamanları tükenecek.

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bizim huzurumuza getirileceksiniz.” (Ankebût, 57) İşte zamanın asıl sırrı bundan sonra başlıyor: Dünyaya gelmeden önce yaratıldığımız ve söz verdiğimiz yere geri döndürüldükten sonra…

Geri döndükten sonra orada kaç yıl kalacağız? Kabirde kaç yıl kalacağız? Bu dünyada öldükten sonra ruhumuz hangi zamanda, ne şekilde yaşayacak? Zaman nasıl bir değişim içine girecek? Zaman mı değişir yoksa bir gün, yani 24 saat, yaşayacağımız şeylerin şiddetinden dolayı bize uzun mu gelir bilinmez. Ölümden sonraki zamanı Allah’ın bize bildirdiği kadar bilebiliriz. Ama dünyada zaman, yaşarken yaşadığımızı unuttuğumuz ve bir daha istesek de geri dönemeyeceğimiz ve genelde geleceğimizi düşünürken heba ettiğimiz anlardan oluşur oldu. Yani yaşamak, günümüzde geçmişten şikâyet etmek ve şu anı da geleceğimiz için heba etmek oldu. Ama tuhaftır iyi bir gelecek isterken tembellikten ve daima bir şeyleri ertelemekten de hiç vaz geçmeyiz. Her gün mutlaka yarına ertelediğimiz bir işimiz olmuştur.

Zaman, bu tembellik ve ertelemeleri affetmez. İleride pişmanlığını duyacağımız bir şekilde mutlaka karşımıza çıkarır. Çünkü zaman biziz; zaman bizim yaptıklarımız, zaman karşımızdaki ayna, zaman hiç yanımızdan ayırmadığımız ve ölene kadar da ayıramayacağımız bir gerçek…

Zaman dün vardı, şu an var, gelecekte de Allah`ın belirlediği vakte kadar olacak. Zaman gerçek, bu dünya gerçek, içindekiler gerçek, peki, biz bu gerçeklerin neresindeyiz? Bu gerçekler ne için yaratıldı? Biz bu gerçeklerin yani ölüm ve hayatın tam ortasındayız. Tüm bunlar bizi imtihan etmek ve asıl yurdumuzda nerede olacağımızı belirlemek için yaratıldı.
“Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.” (Mülk, 2)

Zaman, geçmişi yani yaşadıklarımızı hatta dün akşam ne yediğimizi bile bize unutturacak kadar hızlı geçiyor.

Rabbimiz bize zamanın çok hızlı geçtiğini, bundan binlerce yıl evvel milyonlarca insanın da mal-mülk sahibi olup yüzlerce yıl yaşamalarına rağmen bu dünyada kalıcı olmadıklarını ve olamayacaklarını Kur’ân-ı Kerim’de defalarca bildiriyorken nedir bu, bir gün sonu gelecek olan dünyaya karşı bitmek bilmeyen sevdamız?

Zamanımız az, işimiz vaktimizden çokken, başkaları ile değil bir an önce kendimizle ilgilenip kendimizi, zamanın kıymetini bilen ve en değerli sermayesini en iyi şekilde kullanabilen inanlara dönüştürmeliyiz. Çünkü şu an zaman biziz ve mekân bize emanet…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?