Esra GÜLTEKİN

Kâinat var olduğundan beri Hak ve Batıl kavgası devam ediyor ve kıyamete kadar da devam edecek. Hz. Âdem ile başlayan hak davanın savunucuları Allah’ın dinini yeryüzüne hâkim kılmak için gerek canları ile gerek malları ile savaştılar. İnsanları Allah’a iman etmeye davet ettiler. Bu yolda erkek, kadın, genç, yaşlı herkes davet için canını vermeye bile razı oldu.

Kadının İslâm’a davet noktasında çok kıymetli bir yeri vardır. En başta İslâm yolunda büyüttükleri kuzuları Hak din için yeni bir umut, yeni bir can demek.

Saliha kadın tam anlamıyla ümmettir. Çünkü hem eştir, kocasına en büyük destektir. Aynı zamanda annedir, salih ve salihalar için vesiledir. Arkadaştır, dosttur, kardeştir. Asr suresinin muhatabı Hakkı tavsiye edendir. Yeri geldi mi naif ve kırılgan ama söz konusu Hak olunca yeri inletecek bir aslandır. Kadın davette çok önemli ve hassas bir konumdadır.

Hz. Havva bu davanın ilk taşıydı. O günden bugüne nice âlimeler, mücahideler kendilerini bu davaya adadılar. Bu kimi zaman Asiye oldu. Kimi zaman Hz. Hatice (r.a). Bazen Nesibece (r.a) cihad meydanlarında cenk etti. Bazen Hz. Aişe (r.a) gibi âlime oldu. İsimler, görevler değişti ama yürekler hep aynı aşkla çarptı. Allah’ın dinini yeryüzüne hâkim kılmak.

Bu mücahidelerin arasında günümüze en yakın zamanda yaşamış olan Zamanımızın Asiyesi Zeynep Gazâlî’dir. Zeynep Gazâlî tek başına bir devlet gibidir. Her saliha kadının O’ndan öğreneceği çok şey vardır. Davetteki kararlılığı, cesareti, öngörüsü ve tabi ki fedakârlığı. O sadece Zeynep değil, asrın firavununa başkaldırmış zamanın Asiye’sidir.

Zeynep Gazâlî daha çok gençken büyük işlere imza atmıştır. 19 yaşında Müslüman Kadınlar Birliği’ni kurup aynı zamanda dergisini yayımladı. Zeynep Gazâlî’nin bu çalışmaları, yaptığı yardımlar, mitingler devlet başkanı Abdülnasır’ı rahatsız etmeye başladı ve Abdülnasır, Zeynep Gazâlî’yi tehdit ederek Sosyalist Birlik’e resmî olarak üye olmadığı takdirde bu çalışmalarını sürdüremeyeceğini ve dergisinin ve Müslüman Kadınlar Birliğinin kapattırılacağını söyledi. Zeynep Gazâlî’nin cevabı tokat gibi çarptı Abdülnasır’ın yüzüne: ‘Abdülnasır’ın benden korkmasını ve bana nefret duymasını sağlayan Allah ‘a hamd olsun. Ben de sırf Allah için ondan nefret ediyorum. Onun azgınlığı, biz Müslümanların gönül huzuru ve davet için çalışmaktan başka bir şeyimizi arttırmayacaktır. Davetimiz tevhid davetidir ve Allah’ın izniyle başaracağız. Bu yolda en küçük fedakârlığımız şehid olmaktır. Abdülnasır’ın Birliği kapatmaya hakkı yoktur, Müslümanların sancağını Allah dikmekte, Allah’ın diktiğini insanların indirmeye hakkı yoktur.’ Böyle bir inanç, Allah yolunda böyle bir gözü karalık, böyle bir cesaret onunki…

O öyle bir mücahideydi ki evliliğinin temellerini İslâm üzerine kurmuştu. Tek şartı davet çalışmalarına engel olunmamasıydı. Tıpkı bizler gibi ataerkil bir toplumda yaşayan Zeyneb el-Gazâlî, aldığı evlilik teklifi karşısında sarf ettiği sözleri ile de örnek bir mü’mine olduğunu en güzel bir şekilde gözler önüne seriyor: “Kocam olacağınız için hayatımda bulunan bir şeyi bilmeniz gerekir: Evlenmeye mademki karar verdiniz, bunun ne olduğunu sormanız için hemen size söylemem lazım. Bu konuda şartlarımdan vaz geçmeyeceğim gibi fedakârlıkta yapmam… Hasan el-Bennâ’ya gerektiğinde Allah yolunda ölmek için biat etmişimdir. Şunu da belirteyim ki, bu rabbani şereften alıkoyacak bir adım olsun şimdiye kadar atmış değilim. İnancım odur ki, Allah yolunda ölmek için gerektiğinde bir gün o adımı atacağım ve onun özlemini duyuyorum. Bir gün gelir de iktisadi çalışmaların ve şahsi çıkarların, İslâmî çalışmalarımla çatışacak olursa ve evlilik hayatımın İslâm devleti ve Allah’ın sözünün üstün olması yolunda engel teşkil ettiğini görürsem, ikimiz de yolların ayrılış noktasında olacağız.”

Zeynep Gazâlî davet yolunda çok acılar çekmiş. Sayısız işkencelere maruz kalmıştır. Zamanın firavununun dikkatini çekmiştir. Bütün bu mücadelelerinden dolayı o da Abdülnasır’ı rahatsız etmiş ve 1965 yılında, Müslüman Kardeşlere uygulanan tasfiyelerin dördüncüsünde, o da tutuklanmıştır.1971 yılına kadar hapis edilen Zeyneb el-Gazâlî, tutukluluğu süresince, akla hayale sığmayan türden işkencelere ve eziyetlere maruz kaldı. Köpek sürüleriyle dolu hücreye atılırken, tanık olduğu vahşet karşısında “Bismillah, es-selâmu aleykum” demesi ve böylece hücreye girmesi, ya da farelerle dolup taşan hücrede teyemmüm edip namaza durması, onun her hal karşısında Allah’a tevekkül ettiğinin birer göstergesidir. Çok büyük işkencelere rağmen, zalimler onu susturamadıkları gibi, onun mü’minece eleştirilerine maruz kalıyor ve şu(nun) gibi sözleri ondan duyuyorlardı: “…Hz. Muhammed (sav.) Peygamber olduğunda önce toprağı kurtarıp sonra insanları tevhide çağırmış değildir. Sosyal ıslahata çağırıp buna davet ettikten sonra, insanları tevhide davet etmiş değildir. Malın insanlar arasında eşitlik ve adaletle dağıtılmasına davet ettikten sonra tevhide çağırmış değildir. Yalnızca herhangi bir fıkranın-partinin yahut kabilenin ıslahına da çağırmış değildir. Bilakis bütün bunların yerine Hz. Muhammed (sav), önce tevhide çağırdı. İnsanlar Müslüman oldular; yegâne mabudun, hâkimin Allah olduğuna iman ettiler…”

Zeyneb el- Gazâlî, bu yaşadıklarından dolayı sinip köşesine çekilmedi. Hapishane hayatında sonra birçok şehir ve ülkede seminer ve konferanslar vererek, gençlerle yakın temasa geçerek tebliğ çalışmalarına devam etti. 03 Ağustos 2005 tarihinde vefat eden Zeynep el-Gazâlî’nin tebliğ çalışmaları geride bıraktığı 8 eseriyle halen devam etmektedir.

Bunların içinde, Türkiye’de en tanınmış olanı, Türkçeye “Zindan Hatıraları” adıyla çevrilmiş olan kitabıdır. Tüm dünya Müslüman kadınlarının kendilerine örnek almaları gereken çalışması ise “Nazarat fi Kitâbillâh” adlı Kur’ân tefsiridir.

“Aişe Abdurrahman bint Şati’nin bu alandaki çalışmasından sonra, Gazâlî’nin bu tefsiri, çağdaş bir hanım tarafından kaleme alınmış olmakla sahasında tek eserdir. Kadın haklarının, kadının sosyal ve bilimsel hayattaki yerinin çokça tartışıldığı günümüzde Gazâlî’nin bu çalışması bu alanda önemli bir örnektir.”

” O, ayetlerin tefsirini yaparken şöyle bir metot izler: Önce kolay ve anlaşılır bir üslupla ayetlerin manalarını verir. Ayetlerde geçen temel kavramları kısa kısa açıklar. Ayetin indiği dönemin özelliklerini verdikten sonra, ayetlerin mana ve hükümlerini günümüze taşır. Yaşadığımız sosyal, siyasal ve ekonomik olaylarla ayetler arasında sıkı bir ilgi kurar. Ona göre, Kur’ân ayetlerini pratik hayata yansıtabilmek için öncelikle “İslâm insanının yetişmesi” ardından “İslâm ailesinin kurulması” ondan sonra da “İslâm toplumun oluşumu” kaçınılmazdır. İslâmî temel prensiplerin hayata geçirilebilmesi için ise “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek” ve “Allah yolunda cihat etmek” şarttır.

İşte Zeynep Gazâlî, işte fedakârlık, cesaret, azim ve sabır. Kadın aslında büyük bir silahtır. Onu iman ile yetiştirirseniz kâfire korku olur. Yazımızı Hasan el-Bennâ’nın şu sözüyle noktalayalım “Dünyanın yarısını kadınlar oluşturur. Diğer yarısını da onlar büyütür.”

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?